Tugay Hocam, öncelikle görüşme teklifimizi kabul ederek sorularımızı yanıtlamak istediğiniz için teşekkür ederim. Sorularımıza başlamadan önce bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Ek olarak, burada bizlerle olma motivasyonunuzu sağlayan etkiyi öğrenmek isteriz.
Turan: Rica ederim bana böyle bir imkânı sağladınız için teşekkür ederim. Ben Muğla’da doğdum; orta öğrenimime kadar eğitimimi Muğla’da aldım. Lisans eğitimimi Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde tamamladım. Tekrar memleketim Muğla’ya geri döndüm. Yüksek lisans eğitimime ise Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde devam etmekteyim. 2017-2018 eğitim ve öğretim yılından itibaren öğretmen olarak çalışmaktayım.
Sizlerle olmamın etkisi öğretmenlik hayatımın ilk öğrencilerinden olan Ece Günay’dır. Böyle bir çalışmayı bana teklif ettiğinde hayır demeyi asla düşünmedim; aksine, öğrencimin üretme isteği ve çalışkanlığı karşısında aklımda yalnızca benim de onun ve Söylenti okurları için bir şeyler yapma isteğim doğdu. İşte bu parçaların bir araya gelmesi hem bu çalışmanın hem de üretme hazzının ortaya çıkmasına yol açtı.
Çanakkale’nin bizler için önemine değinerek başlamak istiyorum: Bizim için ne ifade ediyor Çanakkale?
Turan: Çanakkale Muharebeleri, Dünya’da eşine az rastlanan deniz ve kara savaşlarıdır.
Çanakkale 18 Mart’ta; yüzyıllar boyu hesaplanan siyasi emellerin, hırsların ve ihtirasların düğümlendiği, Anlaşma (İtilaf) Devletlerinin nedamet ile neticelenen, hayallerinin suya düştüğü bir savaşa sahne olmuştur. Bu savaş; insan gücünün, azminin ve inancın gelişmiş makine ve paralara olan, bunun için canlarını hiçe sayan ve sakat kalan insanların mücadelesidir. 1071’de Alparslan ile Anadolu’da filizlenen Türk’ün, kök salmış kültür ve hâkimiyetini sona erdirmek isteyen güçlü devletlerin en büyük girişimidir ve Çanakkale’nin ifadesi olarak söyleyebileceğim şudur ki bu girişimlerin sonuçsuz kalması ve ders olmasıdır.
Çanakkale Savaşı’na alt yapı hazırlayan olaylardan bahseder misiniz? İtilaf Devletlerinin bu bölgedeki hedefleri neydi?
Turan: Çanakkale, I. Dünya Harbi‘nin en önemli cephelerinden olmakla birlikte, Çanakkale’yi anlamak bu harbin sebeplerini bilmekten geçer. Sömürgecilik daha 15. yüzyılda Rönesans ile gelişen bilimin imkânları ile insanlarda keşfetme arzusundan kaynaklanarak başlamış ve Avrupa için ucuz malların getirilmesi buna eklenmiştir. Bu sömürgeci ülkelerin söz edilen imkânlardan yararlanma istekleri giderek daha da artmış hatta sömürgeye dayalı devlet kurma rüyasına dönüşmüştür.
İtalya, Almanya ve İngiltere gibi devletlerde büyük toplar, diğer ülkelere başka tür silahlar yapılmaya ve satılmaya; modern denizaltılar ve savaş gemileri suya inmeye başlamıştır. Bu gelişmeler Dünya’da silahlanma yarışını başlatmış ve savaşı körükleyici gelişmelere bir adım daha yaklaşılmıştır.
Balkanlar’da Rusya ile Avusturya arasında hâkimiyet çatışmaları kaçınılmaz hale gelmiş çünkü iki büyük devletin de amacı bölgedeki nüfuz güçlerini arttırmaktı. Rusya’nın Panslavist emellerini görmezden gelmek olmaz. Aynı durumda da Avusturya’nın halkında Slavların bulunması bu iki devleti karşı karşıya getirmiştir. Fransa’dan ortaya çıkan “milliyetçilik” fikri ulusların üzerinde etkili olmuş, yer yer bağımsızlık savaşları yaşanmış ve siyasi dengeler hepten bozulmaya yüz tutmuştur. Bu fikir, güçlü sanılan imparatorlukları muzlim bir sonuca itmiştir.
Son olarak savaşın en önemli nedenlerinden olan bir diğer faktör de devletlerarası bloklaşmadır. Özellikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni koruma politikasından vazgeçmesiyle oluşan boşluğu doldurmak için can atan Almanya’ya fırsat olmuştur. Çünkü Almanların politikaları ile Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumu arasında bir uyum söz konusu idi. Osmanlı Devleti için keza, iki asırdır devam eden toprak kayıplarına son vermek, Boğazlardaki ve Doğu’daki hâkimiyetini güçlendirmek, Arap Yarımadası ve Mısır’a açılan Süveyş’te güçlenmek, Türkistan’daki Türklerin önderi olabilmek ve nihayetinde eski saygınlığını kazanabilmek için adeta bir fırsattır.
Anlaşma Devletlerinin ülkemizdeki emellerine bakınca İngiltere’nin 19. yüzyıl başlarında olduğu gibi Osmanlı Devleti’ni korumaktan vazgeçtiği, Osmanlı’nın yaşamasının maliyetli ve gereksiz olarak gördüğü bu neden topraklarının paylaşılmasının daha iyi olacağı kanısında olduğu aşikâr. Hatta Çarlıkların savaşa kendi yanlarında destek olacağını bildirmeleri hâlinde emelleri olan İstanbul ve Boğazlar konusundaki taleplerine bile olumlu cevap verebileceklerini antlaşmalar ile imza altına almışlardır.
Konuya Çanakkale özelinde bakılacak olursa da Osmanlı Devleti‘nin savaşa girmesi Anlaşma Devletleri için baştanbaşa bir hatadır. Malum devletlerin bağlantı yollarının Osmanlı haritasından geçtiği öngörülürse bu hatanın, Anlaşma Devletlerini ziyadesiyle saldırgan konuma getirdiğini görmenin şayranıhayret bir durumu yoktur.
Bahsedilen bağlantı yolları, savaş zamanı olduğu da göz önüne alınırsa, Osmanlı’nın aslında Anlaşma Devletlerinin sömürge yollarında doğan bir tehditten çok, savaş zamanı en lazım olan buğday ambarı Rusya ile de yolları kesmesi bakımından Osmanlı Devleti’nin rolünü daha da pekiştirmiştir.
Biraz da Çanakkale Savaşı’nda önemli role sahip olan ve bilmemiz gereken isimlerden bahseder misiniz?
Turan: Şüphesiz ki cümlelerimi Mustafa Kemal Atatürk ile başlamak isterim ancak kronolojik bir sıra ile gitmem gerektiğini düşünerek Mustafa Kemal Atatürk konusunu şimdilik, daha sonra bahsetmek üzere, bekleteceğim.
Çanakkale’deki isimleri daha iyi anlamak adına önce coğrafyasından bahsetmek istiyorum. Çanakkale bölgesi, Marmara ve Boğazlar Havzası olarak bilinen coğrafi çevrenin bir parçasıdır. 25-28 boylam, 39-4 enlem arasında yer alan, Çanakkale Boğazı ile doğuda Biga ve batıda Gelibolu Yarımadası, yakınlarında Midilli Adası, Limni Adası, Bozcaada ve Gökçeadayı kapsar.
Fatih Sultan Mehmet‘in İstanbul’u fethettikten sonra boğazın en dar noktası olan yerlere Kilitbahir ve Kaley-i Sultaniye kale yaptırdığını ve yeteri kadar top yerleştirdiğini Tarihçi Naima‘dan biliyoruz. Yine IV. Murat (Avcı Murat olarak bilinmesi muhtemeldir) validesi tarafından Seddülbahir ve Sultanhisar (Kumkale) adında iki kale yaptırdığı bilinmektedir. Osmanlı’nın Çeşme’deki meşum donanma saldırısından sonra da İstanbul’un tehdit altında olduğunun hissedilmesi ile Baron De Tott’un da katılımıyla Boğaz’da yeni tabya çalışmaları da kayıt altına alınmıştır.
Sultan Abdülmecid, bizzat Boğaz istihkâmlarını kendisi teftiş etmiş ve yapıları yerinde incelemiştir. Telgraf ve sonrasında telefon hatlarının çekildiği yerler olarak Üsküdar’dan İzmit’e sonrasında da Kilitbahir ve Seddülbahir’e uzandığı bilinmektedir.
Çanakkale savunmasının ve zaferinin önemini anlamak için detaylandırmanın gerekli olacağı düşünerek bu coğrafyada yüzyıllar evvel yapılan çalışmalara da değinmek istedim. Binaenaleyh Çanakkale zaferinde katkısı olanların unutulmasını doğru bulamazdım.
İtilaf Devletlerinin bombardımanları başladığı vakit Çanakkale ve Boğaz’daki askerî birlikler iki ayrı komutanlığa bağlıdır. Şahsi kanaatim, şimdi bildireceğim isimlerin genelde arka planda kaldığı veya muharebelerden sonraki yaşamları dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek gerekli yerlerde unutulduğu yönünde. Gelibolu Yarımadası savunması 3. Ordu Komutanı General Esat (Bülkat) Paşa, Boğaz kıyılarının karadan savunması da Cevat Paşa (Çobanlı) komutasındaki Çanakkale Müstahkem Mevkii’ne aittir. Konuyu dağıtmasında bir beis olmayacağı düşünerek Mustafa Kemal’in de hem 3. Kolordu’ya hem de Müstahkem Mevki Komutanlığı’na karşı sorumlu olduğunu belirtmek isterim.
Boğazın savunmasında Cevat Paşa’nın emrinde ise Albay Küçük Talat Bey, Yarbay Ömer Zeki Bey, Yarbay Wossidlo Bey, Binbaşı Neşet Bey, Yüzbaşı Mahir Bey, Üsteğmen Fahri Bey, Yüzbaşı Mithat Bey, Üsteğmen Hasan Bey, Teğmen Mevsuf Bey, Binbaşı Hasan Bey yer almaktadır.
Von Sanders özelinde, cephede görev alan Alman generalleri hakkında genel bir değerlendirme yapacak olursanız, bu isimler hangi konularda başarılı hangi konularda başarısızlardı?
Turan: Uluslararası siyasette çektiği yalnızlık ve Almanya ile evvelinde olan iletişimler neticesinde, Osmanlı Devleti’nin Dünya Harbi’ndeki tek çaresi Almanya olmuştur. Neden tek çare dediğimi şöyle izah edebilirim: Osmanlı Devleti, Alman ittifakından önce İngiltere ile ittifak arayışına girmiş ancak bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Tam da böyle bir dönemde Avrupa’da artık savaşın kaçınılmaz olduğu görülünce Alman Devlet adamlarının Osmanlı ile ittifakını daha ciddi ele almaya başladılar ve Türklerden askeri teminat bekler hâle geldiler. Çünkü Türkler de savaşa hazırlık için Almanlardan %6 faiz ile borç istemektedir. Büyük istihzalar içinde Almanya ile antlaşmalar gerçekleştirilmiş ve 2 Ağustos’ta ittifak antlaşması yapılmıştır.
Savaşın başından beri ittifakımız olan Almanlar 18 Mart deniz zaferimiz ardından başlayan kara muharebelerinde daha baskın görülmektedir. Mareşal Liman Von Sanders Paşa bu baskınlığın en önemli ismidir. Kendisi 1. Ordu Komutanlığı’ndan, 3. ve 15. Kolordularla, 5. Tümen ve Bağımsız Süvari Tugay’ından oluşturulan 5. Ordu Komutanlığı’na atanmıştır. Ayrıca Gelibolu’da yer alan Fransız Konsolosluk binası karargâh ve makam olarak tahsis edilmiştir.
Çanakkale’deki ilk günlerinden itibaren yaptığı düzenlemelerden anlaşıldığı üzere İngilizlerin çıkarma yapacakları yeri Saros Körfezi ve Anadolu Kıyıları olarak belirlemiş; çıkarma noktası olarak buralardan düşmanın gelmesini beklediği kanıtlanmaktadır. Liman von Sanders’in düşündüğü çıkarma hareketleri içinde Gelibolu yer almamaktadır. Aslında sorunun genel kapsamlı cevabı buradan çıkıyor. Sonuçta Liman Paşa’nın düşüncesinin doğru olmadığı ve coğrafyayı çok da iyi bilmediği burada kendini ele veriyor.
Şimdi sizin de söz etmek için sabırsızlandığınız noktaya gelelim: Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale’deki rolünün önemi nedir? Mustafa Kemal bu savaşta nasıl bir görev üstlenmiştir?
Turan: Mustafa Kemal hususunda dikkatli olunması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Mustafa Kemal henüz Çanakkale Cephesi’nin oluşumundan önce bu coğrafyada keşif yapmıştır. Yani Mustafa Kemal’i ele alırken onun önceden buralarda gezdiğini, tahkimatları ve yolları bildiğini unutmamamız gerekir. Çünkü sözlerimin devamında vereceğim bilgiler; Mustafa Kemal’in bu savaşı önceden bilmesi, büyük muharebelerin yapılacağını anlaması ve yine buna göre strateji geliştirmiş olması tesadüf değildir.
Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolüne değinirken hem askerî zekâsını hem de yaşadığı zor durumda aldığı inisiyatifi, sizlere bir olay üzerinden anlatmak isterim.
25 Nisan 1915 gecesi saat 04.00 sularında, Anzak Kolordusu yüklü filo Arıburnu’na kolay bir çıkarma gerçekleştirmiştir. Bu olay başarılı bir çıkarma harekâtı olarak tarihe geçmiştir. Düşmanın bu çıkarmasına anlık karşılık veren bir Türk kuvveti orada bulunmamıştır ancak Anzakların Haintepe etekleri ve Korkuderesi yönüne ilerlemesi sonucunda iki mangalık küçük Türk birliğinin ateşiyle karşılaşmışlardır. Burada çatışma devam ederken İngilizlerin bombardımanları da başlamıştır; Avustralyalı askerlerin çıkarması da başlayınca üstünlük, düşman eline geçmiştir.
27. Alay’ın kahramanca mücadelesine, 25 Nisan sabahın ilk ışıklarında Mustafa Kemal de tümenini alarm durumuna geçirerek destek olur. Mustafa Kemal ısrarla, kendisine bir emir gelmesini beklemektedir. Vaziyeti haber almış olan Mustafa Kemal Kocaçimentepe ve Conkbayırı’nın düşman eline geçmesi demek, Yarım Ada’nın kontrolünün düşmana geçmesi demek olduğunu bilmektedir. Saatin 07.00 olmasıyla henüz 5.Ordu’dan bir emir de gelmeyince insiyatif kullanıp 57. Alay’ı da arkasına alarak Kocaçimen’e yönelmiştir. Kurt geçidi istikametinden Conkbayırı’na varan Mustafa Kemal, burada Anzak kuvvetleri karşısında geri çekilen Türk erlerine denk gelmiştir. Bağırarak “Neden çekiliyorsunuz? Düşmandan kaçılmaz, düşmanla savaşılır. Cephaneniz kalmadıysa süngüleriniz vardır. Süngü tak! Yere yat!” emrini vermiştir.
İşte bu olayın, bu yönünü aslında hepimiz öyle veya böyle biliyoruz ancak şimdi konuya bir de şu açıdan bakmanızı istiyorum: Anzak askerlerinin durumunu düşünün. Bilmediğiniz bir coğrafyada, tanımadığınız komutanların himayesindesiniz. Gemilerden indiğiniz andan itibaren karşınıza ciddi bir güç çıkmamış ve özgüven dolusunuz. Yalnızca küçük bir asker grubu var ve onlar da kaçıyor. Mecbur kaçacaklar çünkü “kalabalık olan taraf biziz” diye düşünüyorlar. İşte tam burada Türk askeri beklenmedik bir hareket sergiliyor: Tek çaresi kaçmak olan asker mevzi alıyor. Neden? Sayıları çok az. Mühimmatları da yok. Neden yere yattı şimdi bunlar? Yoksa? Orada başka Türk askerleri de mi? İşte tam bu keşmekeşin için Anzak askerleri durdu! Ne olduğunu anlayamadılar. Kaçması gereken Türkler kaçmayı bıraktı!
İşte, bu bir stratejidir. Çünkü Mustafa Kemal’in arkadan gelen 57. Alay’ı vardı ve bu askerlerinin bu çarpışmaya gelmelerinin an meselesi olduğunu biliyordu. Az önce çekilmekte olan askerlerine “Size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum! Biz ölene kadar geçen sürede yerimizi yeni kuvvetler ve komutanlar alacaktır!” emrini verdi ve savaşın kaderini değiştirdi.
Size burayı anlatmak istedim çünkü bu olaylar Anlaşma Devletleri tarafından da “Müttefik devletler için harekâtın en kötü rastlantısı, bu deha sahibi küçük rütbeli (Yarbay Mustafa Kemal) Türk Komutanı’nın tam o anda o noktada (Conkbayırı) bulunmasıydı. Aksi takdirde Anzak Kolordusu pekâlâ o gün Conkbayırı’nı ele geçirebilirdi. Savaşın kaderi o anda belli olurdu.” şeklinde anlatılmakta ve bu duruma dikkat çekilmektedir.
Dönemin savaş bakanı Enver Paşa’nın Çanakkale Cephesini ziyaret ederken Mustafa Kemal’i görmemesini ve Mustafa Kemal’in Enver Paşa’ya Sanders özelinde yazdığı mektubu nasıl değerlendirirsiniz? Sizce Enver Paşa ile Mustafa Kemal arasındaki soğukluğun sebebi neydi?
Mustafa Kemal’in henüz savaşa girmeden evvel yazdığı mektuplar, bunlar rapordur, aslında Alman askerleri özeline yazılmıştır. Mustafa Kemal’in Alman askerini tenkit ettiği bilinmektedir çünkü en büyük problem Almanların topoğrafyayı bilmemesidir. Başlarda da anlattığım gibi, Liman von Sanders’in henüz gelir gelmez hazırladığı savunma planı düşmanların yapacağı çıkartmaları hemen karşılamak değildir; “düşman çıksın, zayıf birlikler düşmanı karşılasın sonra asıl birlikler arkada düşmana taarruz etsin”dir. Zaten çatışmayı doğuran nokta da budur. Türk komutanlarının planı ise düşman kıyıya ayak bastığı gibi taarruz etmek, kendilerine mevzi hazırlamalarına dahi müsaade etmeden düşmanı derhal denize dökmektir.
Enver Paşa‘nın Mustafa Kemal’i görmemesi veya aralarında yaşanan soğukluk bence ayrı bir konu olmalıdır çünkü her şeyden önce Mustafa Kemal makamları dahi atlayarak Enver Paşa’ya mektup yazmak mecburiyetinde kalmış ve durumu doğrudan Enver Paşa’ya göstermek istemiştir.
Enver Paşa’nın Çanakkale Cephesi’nde Anafartalar’a uğramama sebebini anlamak için aslında onun hayatını okumak ve Mustafa Kemal ile yollarının kesiştiği noktaları bilmek gerekir. Yalnızca şunu ilave ederek konuyu kapatmak isterim: Mustafa Kemal o ziyaret esnasında hastadır ve yatmaktadır. Belki bunun bilinmesi de bilgiyi yoruma açabilir.
Aynı zamanda dönemin Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi olan Enver Paşa’nın, “Tarihe İngiliz donanmasının yenilebileceğini ispat eden kimse olarak geçeceğim.” dediği doğru mu? Bu söylemin bir kaynağı var mı?
Turan: Hayır, bunu daha önce duymadım. Ancak şunu belirtmek isterim Çanakkale Cephesi’nin bizzat komutanı Enver Paşa değildir. Dünya Harbi esnasında Enver Paşa tüm cephelerin de komutanı yani başkomutandır. Doğrudan Çanakkale özelinde ve İngiliz Donanması için böyle bir söz söylemesi rütbesi ve makamına uygun olmayabilir.
18 Mart’ın kesin zafer olduğuna dair yaygın olarak kabul gören bir anlayış mevcut ancak 18 Mart ülke için kesin zafer değildi, öyleyse nedir bunun doğrusu? 18 Mart ardından neler yaşandı ve savaş aslında ne zaman sonuçlandı?
Turan: İtilaf gemileri ilk ciddi saldırısı olan 19 Şubat’tan itibaren çok ciddi cephane harcamak zorunda kalmış olmasına karşılık Türk bataryalarında istedikleri tahribata ulaşamamışlardır. İngilizlerin dört aşamalı olan Çanakkale’yi geçme planları henüz daha ilk aşamasında takılmış ve Çanakkale’nin yalnızca boğazdan geçilemeyeceğini ortaya koymuştur. İngiltere’nin boğazlardan geçme fikri Churchill‘e aittir; Türklerin Boğaz’da azametli bir donanmayı görünce direnmekten vazgeçeceklerini düşünmüştür. Anlaşma Devletleri kendilerinden o kadar emindirler ki savaştan sonra izlenecek siyasi raporları bile hazır etmişlerdi.
Bu çetin bombardıman ile tabyaları susturma ve boğazdan mayın temizleme girişimleri her defasında başarısız olunca birleşik filo nihayet 18 Mart’ta çekilme kararı ile boğazı boşaltmışlardır. Günümüzde bu günü 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Deniz Zaferi olarak kutluyoruz. Sonrasında ise savaş devam etmiştir.
Anlaşma güçlerinin bu başarısızlıklarını da unutturmak amacıyla daha büyük bir planı devreye sokacaklarına şüphe yoktur ki Osmanlı Devleti de derhal zarar gören tabya ve mayınları onarıma geçmiş, aynı zamanda karadan olası çıkarmaların senaryolarını yazmaya başlamıştır.
Neticede Çanakkale Savaşları 13 ay sürmüştür. Deniz yoluyla Boğaz’ı geçme çabaları ve ağır bombardımanlar 3 Kasım 1914’ten itibaren 125 gün, donan destekli, karadan ve havadan Yarım Ada’yı ele geçirme girişimleri de 254 gün sürmüştür. 20 Aralık 1915’ten 9 Ocak 1916’ya kadar son birliklerini gemilere bindiren Anlaşma Devletleri cepheyi boşaltarak çekilmişlerdir.
Çanakkale Savaşı’nın Anadolu halkı üzerindeki yansımasından bahseder misiniz? Günümüzde bu yansımaların etkisini hissettiğimizi düşünüyor musunuz?
Turan: Çanakkale, cumhuriyetin önsözüdür.
Şöyle anlatmak gerekir ki şu an yaşadığım kent Muğla, Çanakkale’ye bir alay dolusu genç gönderir. Bu gençlerden biri hukuk fakültesi öğrencisi İskender Alper’dir. Onun Zığındere Savaşları’nda gösterdiği sevk ve yönetim becerisi nadir bilgilerdendir. Bu cephede savaşı görmüş gazilerimiz cumhuriyetimizin temellerini atmışlardır. Yoktur ki Anadolu’da Çanakkale’de yavrusunu şehit vermemiş bir ana bir baba.
Günümüze gelince… Çanakkale’de şehit olmuş dedesi olan bir genç şu an bunun farkında mıdır? Bilmiyorum. Gereken hassasiyeti gösteriyor muyuz? Bilmiyorum. Fakat birçok şeyde olduğu gibi Çanakkale Zaferi’mizin anılması, heyecan ve coşku içinde kutlanması gibi bir durum maalesef yok.
18 Mart hakkında bu zamana kadar gerçekleştirilen sinema projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce tarihi gerçekliğin kurguyla birleştirilmesi, bu zamana kadar başarılı bir şekilde gerçekleştirildi mi?
Turan: Bu benim alanım değil ancak tarihî filmleri veya dizileri izlerken gişe, bilet satış vb. kaygıların olabileceğini, her ürünün bir yapım aşaması gibi gider kalemlerin olduğunu düşünerek yapılan birçok eseri saygıyla izliyorum. Bir işin “İşte budur oldu, artık üstüne yapılamaz!” gibi durumların olması günümüz Türkiye’sinde henüz mümkün değil. Cumhuriyet henüz çok genç; bugün olmasa da elbet bir gün çok kıymetli eserlerin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Şu ana kadar izlediğim son sinema filmlerin içinde “Atatürk“, Aras Bulut’un canlandırdığı, serisini çok beğendim. Özellikle Atatürk ile ilgili bilinmeyen detaylara değinilmiş olması beni gerçekten çok etkilemişti. Hatta eleştirilerimden birinde biraz ileri giderek “Atatürk’ü tanımayan bu filmden bir şey anlayamaz.” demiştim.
Bahsettiğim üzere, sinema ve televizyon alanında da yaşanan gelişmeler umut verici. Benim gibi oturup film, dizi izleyemeyenler için bu tarz içeriklerin artmasını ümit ederek beklediğimizi söyleyebilirim.
Böylece röportajımızın sonuna geldik; verdiğiniz bilgiler çok değerli ve bir o kadar da faydalıydı, görüşme teklifimizi kabul ederek bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Peki son olarak, bu bilgi birikiminizin oluşmasında yardımı dokunan kaynaklardan bahsedebilir hatta Söylenti okurlarına önerebilir misiniz?
Turan: 2012-2017 seneleri arasında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi‘nde tarih öğretmenliği bölümü okudum. En büyük şansım burada, bir eğitim öğretim yılı boyunca almış olduğum “Çanakkale Savaşları Harp Tarihi” dersidir. Öyle bir okul düşünün ki tüm öğretim görevlisi hocalarımızın, bir şekilde Çanakkale Savaşları hakkında en az bir tane eseri ve çalışması var. Örneğin İslam Tarihi dersini aldığım hocam aynı zamanda Çanakkale Cephesi (Harp Tarihi) dersime girmişti.
Şüphesiz ki hocalarımla başlamalıydım. Yine sizlere bilgi verirken bilgilerimi tazelemek maksadıyla Ahmet Esenkaya Çanakkale Cephesi (Harp Tarihi), Halil Ersin Avcı Çanakkale Ruhu (tavsiye olarak, lise ve üniversite öğrencilerine) ve Dünya Medyasında Çanakkale Savaşları eserlerinden faydalandım.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?
Turan: 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’miz kutlu olsun. Ruhları şad olsun! Vatan sağ olsun diye şehit olanlar.