Güzellik Algısı ve Tarih Boyunca Geçirdiği Değişimler

Editör:
Ece Günay
spot_img

Güzellik algısı, insanların dilinden yüzyıllardır düşmeyen; dış görünüşü oluşturan her parçaya tesir eden bir kavramdır. Peki bu tamladaki güzellik tam olarak ne anlama gelir? Güzelliğin akla getirdiği ilk şey iyi olandır ve güzellik, karşınızdaki kişinin size baktığında hoşlanma, beğeni gibi olumlu düşünceler beslemesinin en etkili sebeplerinden biridir.

Dönemin getirdiği yeniliklerden doğan ve dinamik bir yapıya sahip olan bu algı, günümüzde bütün kadınlar üzerinde yoğun bir baskı oluşturmakta. Bireyler, özellikle henüz ergenlik çağında olan gençler, sosyal medya ve dergiler gibi mecralarda karşılaştıkları kriterlerde etkilenmekteler. Bu kriterlere uymak adına tarz değiştirmek, kilo almaya yahut vermeye çalışmak, algının sunduğu tarzda makyaj yapmak gibi eylemlerde bulunulduğunu sıkça görmekteyiz. Oluşturulan kriterlere uygun olmadığını düşünen bireyler, çeşitli estetik operasyonlarla bu görünümlere ulaşmak için uğraşıyorlar ve geçirdikleri bu operasyonlara yüklü miktarda ücret ödüyorlar; doğal ve sıra dışı güzelliklerinden, hatta zaman zaman sağlıklarından oluyorlar.

Bireyler, geçirdikleri operasyonlar sonrasında keskin ve gergin görünen yüz hatlarına; dolgun kalçalara, dolgun dudaklara sahip oluyorlar. Kadınlar, ince bir bele sahip olmak için sağlıklı beslenip spor yapmak yerine bunun çözümünü de operasyonlarda buluyor ve vücut hatlarını doğal olmayan yollarla tamamen değiştiriyorlar. Erkekler ise bu algının yarattığı ideal görünüme ulaşmak adına doğal olmayan besinler tüketiyor, zaman zaman estetik operasyonlar geçiriyor ve tıpkı kadınlar gibi onlar da yargı oklarının ucunda duruyorlar.

Güzellik Algısının Ortaya Çıkışı ve Kadınlar Üzerindeki Etkisi

Peki bu algı operasyonunun kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya başlamasının hangi yıllara dayandığını biliyor muyuz? Güzellik algısı; on dört ve on altıncı yüzyıllarda, rönesans döneminde sesini duyurmaya başladı. Rönesans döneminde oluşmaya başlayan bu algı, dönemin özelliklerine hitap edecek şekilde ortaya çıkmıştı. Statüyü belirlemede önemli bir role sahip olduğu için kadınlar bu kalıplara girmek için büyük uğraş veriyordu; bu kalıpların özelliklerini taşıyan kadınlar genellikle saray kadını olarak adlandırıldı.

Korsesini Bağlayan Bir Kadın, Victoria Dönemi, Andrea Cefalo

Rönesans dönemi kadınlarını öne çıkaran özellikler balık etli bir vücut ve küçük memeler olmasına rağmen; bu dönemin ardından gelen Victoria döneminde kilolarına rağmen ince belli görünebilmek için sıkı korseler kullanmaya başladılar. Kullandıkları bu korseler yüzünden hareketsizleşen kadınlar, saraydan/evlerinden çıkmamaya başladılar ve bu da kadınların iş hayatından uzakta kalmalarına sebep oldu. Güzellik algısı çılgınlığı Victoria döneminde o kadar ciddi bir tehlike halini almıştı ki kadınlar verem olmanın onlara güzellik kattığına inanmaktaydı.

1900’lü Yıllarda Değişen Güzellik Algıları

Clarence Sinclair Bull tarafından çekilen fotoğrafta Greta Garbo, 1932

1920-1940 senelerini içine alan Hollywood Altın Çağı, kadınları atletik bir görünüme itmiş ve spor yapmaya başlamalarıyla sonuçlanmıştır. Sade makyajlarla beraber kızıl ve sarı saç renkleri öne çıkmıştır. Bu dönemde dolgun memeler dikkat çekmeye başladığı için piyasaya en ilkel haliyle destekli sütyenler sürülmüş ve kullanılmaya başlanmıştır. Dönemin güzellik algısını fotoğraflarından net olarak görebileceğimiz en parlak yıldızlar arasında Greta Garbo ve Jean Harlow yer alır.

Jean Harlow, 1932, Wikimedia

1950 sonrasında ise adeta bir devrim yapılarak muhafazakâr kıyafetlere geçilmiştir. Dönemin kadınları, genellikle vücut hatlarını gizleyen bol ve uzun elbiseler tercih etmiştir. Kendine has tarzıyla bu yıllarda oluşturulan güzellik algısının sınırları dışına çıkmış olsa da; dönemin yıldızı Marilyn Monroe daha kısa ve açık elbiseleriyle döneme farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.

Marilyn Monroe, Getty Archives

Bu muhafazakar tarzın ardından gelen 1960 döneminde 0 beden furyası başlamış; aynı zamanda hippi adı verilen giyim tarzı yükselişe geçmiştir. Bu dönemde adı en çok anılan ve bu algıya yön veren kişi ise ünlü model Twiggy olmuştur. 1960’lı yılların yarattığı güzellik algısı çerçevesinde kadınlar tercih ettikleri kıyafetlerle ince ve uzun bacaklarını ön plana çıkarmış; kullanımı yeni yaygınlaşan takma kirpikleri kullanmaya başlamışlardır.

Twiggy, 1960’lar, Vintage Everyday

Disko yılları olarak da adlandırılan 1970’lere geldiğimizde ise kadınlar, güzellik algısının üzerlerinde yarattığı baskıdan sıyrılarak kendilerini tamamen eğlenceye ve giydikleri kıyafetlerde hem iyi hem de rahat hissetmeye adamışlardır. Bedenleriyle barışık olan bu kadınlar genelde düz karınlara, orantılı memelere ve orantılı basenlere sahiplerdi.

Farrah Fawcett, 1970’ler, ZeitGeist

1980’lerde öne çıkan ve o döneme damga vuran kriterlerden biri geniş omuzlara sahip olmaktı. Bu görünümü sağlamak adına vatkalı ceket ve gömlekler tercih edilmekteydi. Bunun dışında kadınlar aerobik ve fiziksel gelişime (fitness) yoğunlaşmış; atletik bir vücuda sahip olmaya çalışmışlardır. En dikkat çekici özelliklerden biri ise kabarık saçlar olmuştur.

1990’lı yıllarda kadınlar özensiz ve solgun görünmeye başlamışlardı çünkü genel ruh hali depresif ve melankolikti. Bu döneme damga vuran ünlü model Kate Moss ile birlikte kadınlar minimalist bir algı oluşturmaya başlamışlardır.

Charles Sykes tarafından çekilen fotoğrafta Kate Moss, Ocak 1995, Shutterstock

2000’li Yıllarda Güzellik Algısı ve Bu Kavrama Yorumsal Bir Bakış

2000’li yıllara gelindiğinde Victoria’s Secret mankenleri ile karşılaşıyoruz. Victoria’s Secret modelleri; düz karın bölgesi, büyük memeler, büyük kalçalar ve en önemlisi thing gap (bacakların üst kısmında oluşan boşluk) ile döneme hitap eden yeni bir ideal tip oluşturmuşlardır. Kadınlar bu kalıplara girebilmek uğruna başlarda dolgulu sütyenler ve destekli iç çamaşırları kullanmışlar; ince bir vücut için de spora ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinilmeye yönelmişlerdir. Sonrasındaysa bu tiplemeye sporla ve diyetle zamana yayarak ulaşmak, iç çamaşırlarıyla geçici çözümler üretmek yerine çeşitli estetik operasyonlar geçirmeye başlanmıştır.

Güzellik algıları dönemden döneme; ülkeden ülkeye değişiyor olsa da bazı kadınlar tarafından kabul görmeyebiliyor. Kendilerini bu kalıplara uydurmayı reddeden ya da istese bile uyamayan bu kadınlar, toplum baskısına maruz kaldıkları için sosyal hayat konusunda da daha çekingen davranabiliyorlar. Bireyler sırf dümdüz ve bembeyaz dişlere, uzun ve kıvrık kirpiklere, incecik bel ve bacaklara, dolgun dudaklar ve popoya, uzun bir boya sahip olamadıkları için her gün bulunmak zorunda oldukları ortamlarda dışlanmalara ve yargılanmalara maruz kalabiliyorlar.

Günümüzde bu yargılanmaların ve zorbalığın en çok yaşandığı yer, biraz olsun keyifli vakit geçirmek için kullandığımız ve vaktimizin büyük çoğunluğunu harcadığımız sosyal medya oluyor. Uygulamalarda insanlar üzerinde aslında kusur olmayan anca kusur olarak adlandırılan özellikleri gizlemek için efektler oluşturuluyor, tanınmış kişilerin doğallıktan uzak gerçekleştirilmiş ve düzenlemelerle oluşturulmuş dergi çekimleri olması gerekenmiş gibi sunuluyor. Haliyle bireyler kendi bedenlerini sorgulamaya ve onları değiştirmek için türlü yolları denemeye başlıyor.

İnsanların yalnızca sosyalleşmek, belki de düşüncelerini ve keyifli anlarını paylaşmak için kullandıkları bu platformlar üzerinde kendilerini kötü hissetmelerini sağlamanın yanlışlığı özellikle son zamanlarda sürekli gündeme getirilerek bu doğallıktan uzak algıların etkisi biraz olsun azaltılmaya çalışılmaktadır. Güzellik algıları, her ne kadar tarih boyunca kadınlar üzerinden yürütülmüş ve varlığını sürdürmüş olsa da unutulmamalıdır ki bu durumun mağdurları yalnızca kadınlar değildir ve bu kalıplardan etkilenen toplumlar tarafından dışlanmanın cinsiyeti yoktur.


Kaynakça

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi Film İncelemesi: Bir Mühendisin Ütopyası

68 kuşağının rüzgârını arkasına alarak kendi bağımsız ada devletini kuran İtalyan mühendis Giorgio Rosa'nın gerçek hayat hikâyesini işleyen, eğlenceli, ilham ve umut dolu bir film.

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.