Güneşte Bir Kara Delik: Chris Cornell’in Ardında Bıraktığı 5 Şarkı

Chris Cornell‘i bir şekilde duymuş veya tanımasanız bile şarkılarına bir şekilde denk gelmişsinizdir. Bu yazımızda ise kendisinin sevenlerine miras bıraktığı bazı eserleri hatırlayıp üzerine konuşacağız. Tabii bu ismi yakından tanımayanlar ve onun hayat hikâyesini öğrenmek isteyenler için kısaca Chris Cornell’i tanıyalım.

Chris Cornell Kimdir?

Chris Cornell, 1964 yılında Seattle’da doğdu. Seattle’daki çoğu müzisyen arkadaşı gibi depresyonla küçük yaşlarda tanışan Cornell, bununla savaşmak için müziği seçti ve müziği kendisi için bir sığınak haline getirdi. 1984 yılında kurduğu Soundgarden ile 90’ların başında yükselen grunge akımının en önemli temsilcilerinden biri hâline geldi.

Yükselişe geçtiği yıllarda, birlikte yola çıktığı pek çok arkadaşını kaybetti. Bunların en başında, Mother Love Bone grubunun solisti ve en yakın arkadaşlarından birisi olan Andy Wood‘un ölümü gelmekte. Cornell’i derinden sarsan bu veda, bir yandan da arkadaşının anısını yaşatmak adına kendisini yeni bir yan projeye itti. Mother Love Bone‘un geri kalan üyeleri ve sonrasında bu üyelerle birleşip Pearl Jam‘i kuracak olan Eddie Vedder ile bir araya gelerek Temple of the Dog‘u kurdular. 1991 yılında, grupla aynı ismi verdikleri bir albüm yayımladılar. Cornell uzun seneler boyu kendi bildiği türden ilerlemeye devam etse de 2000’lerin başında Rage Against the Machine üyeleriyle birlikte kurduğu Audioslave, onu Seattle’ın ötesine götürdü ve grunge dinleyicisinin dışındaki kitleyle de buluşturmuş oldu.

Bu süreç boyunca solo albümler de yayımlayan Cornell, her seferinde farklı şeyler denemekten çekinmedi. 2017’de, eski grubu Soundgarden ile verdiği konserin ardından hayatına son veren Chris Cornell geriye, bir benzeri olmayan sesini ve hiç kimsenin unutamayacağı şarkılarını bıraktı.

1. Seasons

Chris Cornell, solo kariyerinin ilk eseri olan “Seasons“ı, Cameron Crowe’un yazıp yönettiği ve kendisi başta olmak üzere çoğu grunge yıldızının da yer aldığı Singles filmi için besteledi. Yıllar sonra verdiği röportajda, “Soundgarden’da bestelediklerimden farklı bir şey bestelemek istemiştim…” diyerek cümleye başlasa da, dönüp baktığında bu eseri eski grubundan ayrı bir eser olarak görmediğini söylüyor. Cornell’in yaşamı boyunca yazdığı onlarca şarkı arasında “Seasons”ı bu kadar özel kılan, onun ilk solo eseri olması değil; sözlerinin hayat kadar tatlı ve bir o kadar da buruk olması.

Dreams have never been the answer
(Hayaller hiçbir zaman çözüm değildi)
And dreams have never made my bed
(Ve hayaller hiçbir zaman yatağımı toplamadı)

Cornell’in 26 yaşındayken yazdığı “Seasons”a, hayatın kısa bir özeti dersek pek de yanlış bir tanım yapmış olmayız. Cornell, yazdığı bu sözlerle sadece kendisine değil, hepimizin içindeki o hayalpereste de sesleniyor. Hayal etmenin yeterli olmadığını ve bazen hayallerimizin, aslında hayatımızı düzene sokmak için ne kadar işlevsiz olabileceğini en acı şekliyle bize fısıldıyor. Fakat en sonunda, onun da söylediği gibi; mevsimler akıp gidiyor ve hayallerimizle birlikte geride kalan biz oluyoruz.

And I’m lost, behind
(Ve kayboldum)
The words I’ll never find
(Asla bulamayacağım kelimelerin arkasında)
And I’m left behind
(Ve geride kaldım)
As seasons roll on by
(Mevsimler akıp giderken)

2. Can’t Change Me

“Can’t Change Me”, Cornell’in ilk solo stüdyo albümü olan Euphoria Morning‘in, ilk teklisi olarak 1999 yılında piyasaya sunuldu. Şarkı, 2000 yılında yapılan Grammy Ödülleri’nde “En İyi Rock Vokal Performansı” dalında aday gösterildi. Chris Cornell, “Can’t Change Me” şarkısının anlamını MTV’nin “Making the Video” programında şöyle açıklamıştır:

“Bu şarkıyı, albüm için yazdığım uzun bir şarkı yazma sürecinin ortasında yazdım. Tekli olarak yayımlanan ilk şarkı o olsa da muhtemelen albümdekiler arasında sonradan yazdıklarımdan biriydi. Şarkının ana fikrine gelirsek, şarkıcının kişisel bir ifadesi olduğunu anlıyorsunuz. Bu aslında çok daha hüzünlü bir keşif, çünkü bu şarkıcı insanlara yardım edebilen ve olumsuz şeyleri olumluya çevirme gücüne sahip biriyle birlikte, ama tüm bunların kendisini hiç etkilemediğini fark ediyor.”

“Can’t Change Me” için Cornell’in çarpıcı söz yazarlığını en yoğun biçimde gösteren şarkılarından biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kendisinin bu şarkıyı kim için bestelediğini kesin bir şekilde bilmesek de, onun çoğu şarkısında olduğu gibi kendimizden bir parça bulabiliyoruz. İstediği ve arzuladığı her şeyi yapabilecek, yanlış olduğunu düşündüğü her şeyi değiştirebilecek bir kadının yalnızca onu değiştiremeyeceğini söylemek, Cornell’in trajik anlatısının ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtı.

She’s going to change the World
(O, dünyayı değiştirecek)
But she can’t change me
(Ama beni değiştiremez)

3. Sunshower

“Sunshower”, ilk olarak 1998 yapımı olan Great Expectations filminde karşımıza çıktı. Sadece bir film müziği olmanın ötesine geçen “Sunshower“, zamanla Cornell’le özdeşleşti ve onun yıllar boyunca söylemeye devam ettiği en ikonik eserlerden biri haline geldi.

Şarkı, ismini aldığı “sunshower” kelimesini adeta bir hikâyeye dönüştürerek başlıyor ve aynı imgeyle kapanış yapıyor. Hava güneşliyken yağan yağmur için kullanılan bu kelime, Cornell’in seçtiği nasihat niteliğindeki sözlerle çok özel bir anlam kazanıyor.

Though your garden’s grey
(Bahçen solgun olsa bile)
I know all your graces someday will flower in the sweet sunshower
(Biliyorum ki, bir gün tüm zarafetlerin, tatlı bir güneşin altında yağan yağmurda çiçek açacak)

4. When I’m Down

Elbette listeye, Cornell’e ait “hak ettiği ilgiyi görmemiş” bir şarkıyı da eklememiz gerekiyor. “When I’m Down”, tıpkı “Can’t Change Me” gibi, Cornell’in ilk ve en başarılı albümlerinden biri olan Euphoria Morning ile hayatımıza girdi. Albümdeki diğer şarkılar gibi, Cornell’in klasik grunge geleneğini bir kenara bırakıp farklı şeyler denemek istemesiyle ortaya çıktı. Fakat diğerlerinden farklı olarak Cornell, bu şarkıda ana enstrüman olarak piyano kullanarak kendi sınırlarının ötesine gitti.

Şarkının sözlerinde her zaman yaptığı oyunları oynayan Cornell, sevdiği kadını “sadece kötü hissettiğinde” sevdiğini haykırırken sonrasında da bizlerle dalga geçercesine “aslında hep kötü hissettiğini” ve onu “hep sevdiğini” itiraf ediyor.

And I only love you when I’m down
(Ve seni sadece kendimi kötü hissettiğimde seviyorum)
And I’m only near you when I’m gone
(Ve sadece ortada yokken sana yakınım)
But one thing for you to keep in mind, you know
(Ama bilmeni istediğim bir şey var ki)
That I’m down all the time, all the time
(Ben kendimi sürekli kötü hissediyorum, sürekli)

5. Black Hole Sun

Eğer Chris Cornell’den bahsediyorsak, “Black Hole Sun“ı es geçmek pek de doğru olmazdı. Kendisinin Soundgarden döneminde, Superunknown albümünde yayımlanan bu şarkı, zamanla Cornell’in en popüler şarkılarının en başına yerleşti. Başlarda, şarkının isminin Isamu Noguchi‘nin Seattle’daki “Black Sun” heykelinden geldiği düşünülse de Cornell, 2014’te Entertainment Weekly‘e verdiği röportajda, Black Hole Sun ismini haberlerde duyduğunu söyledi. Sonradan sunucunun farklı bir şey söylediğini anladığını ancak bu yanlış çağrışımdan etkilenip sözleri ve besteyi yapmaya devam ettiğini ekledi:

“Eğer karanlık ya da kasvetli sözler yazarsam, bu genellikle kendimi daha iyi hissetmemi sağlar.”

Cornell’in konfor alanını bulduğu bu karanlık ve kasvetli sözler, onun aramızdan ayrıldığı günden bugüne kadar bizlere hüzün vermeye devam ediyor. Yazdığı tüm şarkılarda kelimelerle ve duygularla ustaca oynayan Cornell, aramızdan ayrılışından sonra bizim için çok daha anlamlı bir hâle gelecek ve kendisini her dinlediğimizde içimizden tekrarlayacağımız o cümleyi şöyle söylüyor:

No one sings like you anymore
(Artık kimse senin gibi şarkı söylemiyor)

Her notasında eksikliğini hissettiğimiz Chris Cornell‘i; doğum gününde sevgiyle, saygıyla ve derin bir özlemle anıyoruz. Sesi hep bizimle olmaya devam edecek.

Kaynakça