Güneşin Altında Yenilmez Olmak: Vagabond ve Samuray Felsefesi

Editör:
Mehmet Samet Acar, İclal Yaka

Takehiko Inoue, 12 Ocak 1967’de Japonya’nın Kagoshima şehrinde dünyaya geldi. Çocukluğundan itibaren hikâye anlatımına ve sanata ilgi duyan Inoue, lise yıllarında en büyük tutkularından biri haline gelecek basketbol ile tanıştı. Lise döneminde derslerine odaklanırken basketbol oynamaya da devam etti ve bu süreçte, spora olan sevgisi ve takım oyunlarının ona kattığı deneyimlerle şekillendi. Inoue, lise yıllarını şöyle tanımlıyor: “Kazandım, kaybettim ve birçok şey deneyimledim. Takımımız başarılı değildi, ama üç yıl boyunca ondan çok şey öğrendim. Basketbol benim için çok önemliydi; ona hep minnettarım.”

Basketbol, Inoue’nun sadece gençlik yıllarını değil, kariyerini ve eserlerini de derinden etkiledi. Bu tutku, onun ilk büyük çıkışını yaptığı manga olan Slam Dunk için bir ilham kaynağı oldu. Slam Dunk, yalnızca spor mangaları arasında değil, tüm manga dünyasında bir mihenk taşı olarak kabul edilir. Inoue’nun anlatım tarzı, karakter gelişimi ve sporu gençlik hikâyeleriyle harmanlama yeteneği, eserin küresel çapta bir fenomen haline gelmesini sağladı. Bugün bile Slam Dunk; gençlik hayalleri, azim ve takım ruhunun ölümsüz bir anlatısı olarak anılmaktadır.

Slam Dunk| Pinterest

Takehiko Inoue hakkında üç kesin gerçek vardır: Bir, kedilere karşı sarsılmaz bir sevgisi vardır; iki, çizim ve hikâye anlatma tutkusu sınırsızdır; üç, basketbolu akciğerlerin oksijeni sevdiği kadar çok sever. Bu nedenle Kumamoto Üniversitesi’nde başladığı edebiyat eğitimini yarıda bırakarak kendini tamamen mangaya adamıştır. Peki neden?

Inoue lise yıllarında Shinji Mizushima‘nın “Dokaben” adlı eserini okumaya başlamıştı. Orijinal Dokaben, Inoue yalnızca beş yaşındayken, 1972 yılında yayımlanmaya başladı ve 1981’de, Inoue on dört yaşındayken sona erdi. Peki, bu manga Inoue’yu nasıl etkiledi? Çok basit. Dokaben bir beyzbol mangasıydı; eserdeki takım sporlarına olan sevgiyi ve o tutkuyu hissetmek, lise yıllarından bugüne kadar Inoue için hep varoldu. Inoue, Dokaben’i çok genç yaşta okumaya başladı ve bu manga, onun hikâye anlatımı ve tarzı üzerinde tartışmasız bir etki bıraktı.

Mizushima’nın etkisi, Inoue’nun erken dönem eseri Slam Dunk’ta o doğallığı korumasına yardımcı oldu. Ancak Ikegami’nin I Ueo Boy eserinde görüldüğü gibi, Inoue’nun daha gerçekçi sahnelerindeki teknik etkiler de burada ortaya çıkıyor. Gereksiz abartıya kaçmadan ayrıntılara gösterdiği özen ve her bir karakteri, sokakta karşılaşabileceğiniz biri gibi hissettirme becerisi, Ikegami’nin etkilerinin ayrıca bir yansımasıdır. Bu etkiler, özellikle Inoue’nun Vagabond eserinde, Ikegami’nin yaptığı şeyleri bambaşka bir seviyeye taşıdığı şekilde görülebilir.

Slam Dunk X Vagabond| Reddit

Ayrıca, Ikegami’nin 1986-1990 yılları arasında yayımlanan, ünlü Oda Nobunaga’nın biyografisi olan Nobunaga adlı eseri de, Inoue’nun daha sonraki eseri, ve yazımızın konusu olan, Vagabond’u hem tarz hem de hikâye anlatımı açısından muhtemelen doğrudan etkilemiştir. Nobunaga, Vagabond’un ana karakteri Miyamoto Musashi’den önce doğup ölmüş olabilir, ancak ikisi de Sengoku döneminin bir parçası ve bu dönemin etkili figürleriydi. Bu nedenle, Inoue, Ikegami’nin dönemi ve dönemin insanlarını nasıl tasvir ettiğine dair notlar almış olabilir diyebiliriz.

Takehiko Inoue, birçok kez tekniklerinden bahsetmiştir. Vagabond’un başlangıcıyla birlikte tarzında bir değişim yaşanmıştır. Tarzı, teknik becerileri daha da ilerlemiş olmasına rağmen, daha kaba ve meditasyona yönelen bir hâl almıştır. Inoue, aynı zamanda “manzara – çiçekler, ağaçlar, kediler, gökyüzü – gibi şeylerin fotoğrafını çekerek doğal dünyaya olan takdirini derinleştirir” (Kaynakça: CNN, Turner, 2012). Bu takdir, eserlerinin tümünde gerçekçi ve atmosferik yaklaşımıyla parlamaktadır. Bahsedilen Vagabond, bu yaklaşımın en iyi örneğidir. Detaylı ve bazen meditatif Daoist bir yaklaşıma sahip olan birçok sahnesi, karakterleri daha büyük bir dünyanın küçük bir parçası yapar ve bu, onların kendilerini aşağıya çekmek isteyen bir dünyada yerlerini bulmaya çalıştıklarını sembolize eder.

(Takehiko Inoue hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterseniz linkteki kısa belgeseli izleyebilirsiniz.)

Kimdir Bu Samuraylar?

1860larda zırhını kuşanmış samuray| Wikimedia Commons

Büyük savaşçılar ve mitolojiler, insanların hayal gücünde her zaman yer etmiş temalardır. Kökenleri ve etkileri oldukça çeşitlidir ve her zaman dikkat çeken bir konu olmuştur. Bu büyük savaşçılar sınıfında, özellikle saygı gören bir grup varsa, o da Samuraylardır.

Herkes ideal olarak bir samurayın ne olduğunu bilir ya da en azından zihninde bir resim çizebilir: “Zırhları ve kılıçlarıyla Japonya’nın bir köşesinde birbirlerini öldüren büyük savaşçılar.” Bu, yanlış bir tanım değil çünkü birçok şeyde olduğu gibi, onları tanımlayan klişelerdir. Bazen bu kabul edilebilir bir durumdur. Ancak kısa bir giriş yapalım.

Samuraylar, Japon feodal toplumunda bir savaşçı sınıfıydı. 12. yüzyılda ortaya çıkmış ve 1800’lerin sonuna kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tabii ki, bu tarihlerle ilgili farklı görüşler de vardır. Bu sınıf, Japonya’da önemli bir siyasi ve iç savaş bağlamında ortaya çıkmıştır. Başlangıçta büyük toprak sahipleri tarafından özel savaşçılar olarak işe alınmışlardı. Ancak zamanla güç ve etki kazanarak Japon toplumu içinde yönetici bir sınıf haline geldiler.

Samuraylar; esasen dövüş sanatları, at binme, kılıç ve okçuluk konusunda eğitim almışlardı. Ayrıca zırh giyip savaşçı pozisyonuna bürünüyorlardı. Bu da kafamızdaki Samuray imajının oluşmasını sağlamıştır, bu fikir bir yerden ortaya çıkmamış değil. Ancak asıl ilginç olan, onların sadece kılıç ustası acımasız ve amansız savaşçılar olmamalarıdır. Samuraylar, sınıfa özgü kıyafetler ve saç stilleri gibi tarzlarının yanı sıra, eğitime ve kültüre de büyük önem veriyorlardı. Kaligrafi, sanat, şiir gibi alanlarla uğraşıyor ve kendi yarattıkları Bushido adını verdikleri bir davranış ve etik koduna bağlı kalıyorlardı.

Samuray çağı 1800’lerin civarında Japon hükümetinin modernleşmeye ve gücü merkezileştirmeye başlamasıyla sona ermiş gibi görünse de, mirası bugün bile Japon kültürünü ve toplumunu etkilemeye devam etmektedir.

İnsanlık tarihindeki her gerçek hikâye gibi Samurayların da sorunları vardı. Tartışmalı olaylara katılımları, kendi etik kurallarına ters düşen tutumları; kısacası, bu savaşçıların tarihinde pek çok problem bulabiliriz. Ancak biz iyi yönlere odaklanalım. Onlar uzun zamandır var olmasalar da yaşam tarzları ve hayat felsefelerinden çıkarılabilecek birçok ders vardır.

Alçakgönüllülük: O dönemki becerilerine ve statülerine rağmen, samuraylar alçakgönüllü olmaya çalışıyor ve gösterişten kaçınıyorlardı. Gerçek gücün, iç huzurdan ve zorluklar karşısında sakin ve dengeli kalabilme yeteneğinden geldiğini anlıyorlardı.

Cesaret: Korkularıyla yüzleşirken cesaret ve irade gücüyle tanınıyorlardı. Doğru olduğuna inandıkları şeyler için savaşıyorlardı, durum ne olursa olsun.

Disiplin: Samuraylar birçok açıdan oldukça disiplinliydiler. Katı bir eğitim süreci izliyor ve yüksek bir davranış standardıyla tanınıyorlardı.

Onur: Onur, samuray yaşam tarzının merkezinde yer alıyordu. Lordlarına tamamen sadık kalıyor, onurlarını savunuyor ve en zorlu koşullarda, hatta ölüm karşısında bile vakur duruyorlardı.

Saygı: Samuraylar yalnızca üstlerine değil, düşmanlarına ve rakiplerine de büyük saygı gösteriyorlardı. Her bireyin onurlu bir şekilde muamele görmeyi hak ettiğini anlıyorlardı.

Sebat: Samuraylar her zaman büyük bir kararlılık ve azim göstermişlerdir. Görev ne kadar zor olursa olsun ya da hedeflerine ulaşmak ne kadar uzun sürerse sürsün, asla pes etmemişlerdir.

Takehiko Inoue’nin Vagabond serisi, Japon edebiyatının klasik eserlerinden biri olan Eiji Yoshikawa’nın Musashi romanını temel alarak, Japonya’nın en ünlü samuraylarından Miyamoto Musashi’nin hikâyesini yeni bir perspektifle ele alır. Bu eserde Inoue, tarihsel bir figürü sadece bir kahraman veya savaşçı olarak değil, aynı zamanda derin bir insanlık ve varoluş arayışına sahip bir birey olarak yeniden şekillendirir. Vagabond, tarihle sanatı harmanlayan, hem görsel hem de hikâyesel olarak benzersiz bir eser olarak modern mangaların en etkileyicilerinden biri olmayı başarmıştır.

Daha önce de belirtildiği gibi, bu dönemde tartışmalı birçok olay yaşanmıştır; sonuçta insanlardan bahsediyoruz. Ancak bu sınıfın savaşçı olarak sahip olduğu zihniyet oldukça etkileyicidir. Ve bir samuray vardı ki, bu sınıfın tüm özelliklerini yükseltmiş ve bu savaşçı tarzının en önemli figürü olmuştur.

Tüm Zamanların En Büyük Samurayı: Miyamoto Musashi’nin Hikâyesi

Wikipedia

Miyamoto Musashi, Japonya’nın Sengoku döneminin (1467–1615) kaotik ve savaş dolu yıllarının ardından, Tokugawa Şogunluğu’nun istikrarlı düzenine geçiş yaptığı Edo döneminde (1603–1868) yaşamış efsanevi bir figürdür. Samurayların yalnızca savaşçı olarak değil, aynı zamanda birer filozof ve sanatçı olarak görüldüğü bu dönemde Musashi, yalnızca kılıç becerileriyle değil, yazıları ve stratejik dehasıyla da tarih sahnesine damgasını vurmuştur. Onun en bilinen eseri Beş Çember Kitabı (The Book of Five Rings), yalnızca savaş sanatı için değil, yaşamın her alanında uygulanabilecek bir rehber niteliğindedir.

Vagabond Evreninin Derinlikleri

Vagabond manga

Hikâye, Japonya’nın Sengoku döneminin sonlarına ve Edo döneminin başlangıcına denk gelen bir dönemde geçer. Sengoku dönemi, daimyo denilen feodal lordlar arasında sürekli savaşların yaşandığı, güç dengelerinin sürekli değiştiği bir dönemdir. Bu kaos ortamında, samuraylık yalnızca bir savaş sanatı değil, aynı zamanda bir hayatta kalma aracı olmuştur. Ancak Tokugawa Şogunluğu’nun kurulmasıyla Japonya’da siyasi istikrar sağlanmış ve samurayların savaş alanındaki rolleri azalmıştır.

“Bırakma” Felsefesi

Pinterest

Bu manganın ana teması, bırakma felsefesidir. Bir insan, kendisini aşağı çeken şeyleri bırakmadan güçlü olamaz veya gerçek güce ulaşamaz. Bir şey yapmak ya da bir hedefe ulaşmak istiyorsanız, ihtiyacınız olan en son şey zihninizde beliren alaycı sesler ve karamsar düşüncelerdir. Bunlar, duygusal bir yük oluşturarak başarma yetimizi engeller.

Musashi, aslında tek gerçek rakibinin her zaman kendisi olduğunu fark eder. Daha doğrusu, onun asıl mücadelesi, önceki aptalca davranışlarını yönlendiren, arzular ve güvensizliklerden oluşan iç benliğiyledir. Başkalarıyla rekabet etmek, sıfır toplamlı bir oyundur, biri kazanırken diğeri kaybeder ve bu, sonsuz bir tatminsizlik döngüsüne neden olur. Ancak, kişi kendisiyle rekabet ettiğinde, kendi eylemlerini ve yeteneklerini dürüstçe değerlendirerek yapıcı bir öz değerlendirme sürecine girer.

Kişinin kendisine sabotaj yapan benliği, yenilmesi gereken tek gerçek düşmandır.

Musashi, sayısız insanın ölümüne sebep olmanın getirdiği pişmanlığı içinde taşır. Başlangıçta bunu bastırmak için kendisini bir şeytanın çocuğu olarak görür ve bu yüzden bir gezgin olarak varlığını sürdürür. Ancak zamanla, geçmişte yaptığı hataların geri alınamayacağını kabul eder ve onları aşmayı öğrenir. O halde en iyi kefaret yolu, şu anda olabileceğin en iyi versiyonun olmaktır!

Klişe gibi görünebilir ama kontrol edebildiğimiz tek şey şu andır ve dolayısıyla gerçekten sahip olduğumuz tek şey de budur. Sürekli değişen geçmiş, içinde bulunduğumuz anı şekillendirmek için gereklidir. Ancak belirsiz bir gelecek için endişelenmek, hiçbir zaman buna değmez.

Sonsuzluk

Pinterest

Hikâye, insanın kendi sonsuzluğunu keşfetmesi üzerine kuruludur. Bu, her insanın içinde barındırdığı sınırsız potansiyeli temsil eder. İnsanlık, sürekli olarak farklı değerler ve yanlış kavramlarla sınırlandırılır; bu kavramlar da, birinin “gücünü” ya da “önemini” ölçmeye çalışır. Vagabond ise meselenin bunun ötesinde bir şey olduğunu savunur.

İnsanlar güç, iktidar, statü ve yenilmezlik gibi kavramlarla bağlanmışlardır; kendi amaçlarına ulaşmak uğruna başkalarını ezerek ilerlerler, insan yapımı idealler ve kavramlarla körü körüne hareket ederler. Ancak bu kavramlar, her şeyin kendine özgü bir değeri olduğunu fark edemez. Bu değerleri reddetmek, başkalarının yüklerini taşımayı bırakmak, gerçeğe yalnızca bir adım daha uzaklaşmaktır.

Vagabond bu temayı hikâyesi boyunca inceler ve Musashi’nin yolculuğundaki gelişimi aracılığıyla ele alır. Musashi, kör cesaretini aşarak içindeki hayvani yönü yenmenin nasıl bir his olduğunu deneyimler. Kendi kendine koyduğu sınırların ötesini görmeye başlar: Zirvesine ulaşmak için tırmandığı o sonsuz dağın ötesini, en güçlü olma takıntısıyla kısıtladığı zihninin ötesini… Çevresini bütünüyle kavrar. Korkularıyla yüzleşir ve onları aşar. İşte bu onun ilk adımıdır.

Zihni hâlâ “zafer” fikriyle bulanıklaşsa da, artık kazandığını fark etse de, babasını kalbinin en derin köşesinde taşımamaktadır. Ona korkuyu aşmayı öğreten yaşlı adamı ve ona bırakmayı öğreten diğer yaşlı adamı da artık bir yük olarak değil, yeni yolunda ona güç veren birer unsur olarak görür. Ve işte burada bakış açısını genişletir; ulaştığı kılıç sanatının sonsuzluğunu tüm savaşçılara yansıtır. Ancak bu sonsuzluğu önündeki tek bir yola indirger.

Boşluk içinde, sonsuzluk içinde her şey vardır. Artık her şeyi yapabilir, hiçbir sınırı yoktur. “Ben” kelimesi bile anlamını yitirir. Yalnızca kendisi için yaşayanlar, bir zamanlar Musashi’nin yaptığı gibi, sınırlıdır. Gerçekten sonsuz olanlar ise özgürdür. Başkalarına yardım edenler… İçlerindeki sonsuzluğu görebilen ve sahip oldukları her şeyi başkaları için kullanabilenler, yalnızca insanları katletmeye adanmış bir hayattan sıyrılanlar… İşte, gerçekten özgür olanlar onlardır.

Benlik

Pinterest

Dışsal etkenlere fazlasıyla kapılıyoruz ve bunun sonucunda gerçekliği çarpık bir şekilde algılıyoruz. Şunu unutmamalıyız ki, hayatımızın merkezi biziz. Bencil bir anlamda değil, elbette. Başkalarına yardım etmek, kendiniz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir. Kişinin benliği, her şeyin temelidir. Her eylem, benliğin bir yansımasıdır. Kendini tanımayan biri, başkaları için hiçbir şey yapamaz.

Bizi içimize bakmaktan alıkoyan en büyük tuzaklardan biri, kıskançlık ya da başkası gibi, olmadığımız biri gibi olmaya özenmektir. Birine hayranlık duymak ve hedefler belirlemek gelişimimiz için gereklidir. Ancak kimsenin mükemmel olmadığını kendimize hatırlatmalıyız. Sonunda hepimiz aynı mücadelelerden geçiyoruz.

İnsanlar büyük ya da sıradan olsun, iç dünyalarındaki deneyimler büyük ölçüde farklı değildir. Tek fark, ortak insanî zayıflıkları nasıl ele aldıklarında yatar. Bu düşünce de, şu sözle mükemmel bir şekilde örtüşüyor:

“It is easy to crush an enemy outside oneself but impossible to defeat an enemy within.”
(“Dışarıdaki bir düşmanı ezmek kolaydır, ancak içindeki düşmanı yenmek imkânsızdır.”)

Sonuç olarak mesele, kendi teninde rahat olabilmektir. Musashi, hayatının büyük bir kısmını yalnız geçirir. Ve aslında, en çok o yalnız anlarda kendini gerçekten canlı hisseder. Adımlarını sayarken, yukarıdaki gökyüzünün sessiz sesini dinlerken, her şeyi unutabilir ve kendi varoluşunun tadını çıkarabilirdi. Kalabalıkların içinde, meşgul insanların arasında ruhu sık sık hüzünlü ve yalnız hissederdi. Fakat işte şimdi, kendini gerçekten yaşayan biri gibi hissediyordu.

Mükemmellik Arayışı: “Invincible under the sun.”

Reddit

Mükemmelliğin peşinden gitmek, belki de Musashi’nin temel motivasyon kaynağıydı. Daha güçlü bir rakiple yüzleşme isteği, kılıcı tamamen ustaca kullanma arzusu, savaşma açlığı ve her şeyden önce yenilmez olma arzusu.

Musashi, sadece kendisinden başka kimseyi görmezdi. Kendi bencilliği ve hırsı tarafından yönlendirilmişti. Fakat hayat boyunca, bizden daha güçlü, farklı deneyimlere ve perspektiflere sahip insanlarla tanışırız. Ve burada bahsettiğimiz şey fiziksel güç değildir. Tam da bu insanlarla, bu farklı yaşam görüşleriyle temas etmek, Musashi’nin nihayetinde “yenilmez” olmanın anlamını anlamasına sebep olmuştur.

Yolculuğu boyunca, Musashi, disiplinin, odaklanmanın ve azmin değerini anlar. Kendi dövüş tarzını geliştirir. Bu faktörler, onun doğal dövüş yeteneğiyle birleşince, onu sıradanın çok ötesinde, Japonya’daki en korkulan samuraylardan biri yapar. Ve bu, onun mükemmelliği arayışındaki sınırsız çabasını çok iyi gösterir. Gerçek başarı, kişisel gelişimden ve korkularla yüzleşmekten geçer. Bu anlamda, başarının değeri, nihai hedefin kendisinde değildir. Yenilmez olmakla ilgili değildir, mükemmellik ile ilgili değildir. Aslında, bunun yolu ve o yolun üzerinde inşa edilen her şeyle ilgilidir. Bu, bir ömür boyu süren bir yolculuktur ve kendi sınırlamalarımızla yüzleşmek için çok fazla irade gücü gerektirir.

Hayatın Anlamı

Tek bir yaprağa odaklanırsan ağacı göremezsin Tek bir ağaca odaklanırsan tüm bir ormanı kaçırırsın| Pinterest

Vagabond’un son bölümleri içlerinde belki de en önemli olanlardır. Artık bencillik, hırs ve şiddetten tamamen arınmış bir Musashi görüyoruz. Bir grup çiftçiyle vakit geçirirken, hayatı en basit haliyle deneyimler. Savaşçılarla değil, insanlar ve iyilikle. Musashi, hayatında taşıdığı her şeyi soyunur ve boşluğa geri döner. Sonsuzluğa teslim olur.

Musashi sonunda “iyi” bir insan olmuştur. Ve belki de bu, hayatımızdaki gerçek amacımızdır: Kendimizin en iyi versiyonu haline gelmek.

Miyamoto Musashi, sadece Vagabond’un ana karakteri değil, aynı zamanda gerçek ve ünlü bir Samuraydı. “Beş Çember Kitabı” adlı bir eser yazmış ve bu kitapta strateji üzerine düşüncelerini paylaşmıştır. Musashi, hayatı boyunca gücümüzün dışsal araçlarla değil, içimizden geldiğini göstermiştir.

“There is nothing outside of yourself that can ever enable you to get better, stronger, richer, quicker, or smarter. Everything is within. Everything exists. Seek nothing outside of yourself.”
(“Kendinizin dışında hiçbir şey sizi daha iyi, daha güçlü, daha zengin, daha hızlı ya da daha zeki yapamaz. Her şey içimizdedir. Her şey vardır. Kendinizin dışında bir şey aramayın.”)

Vagabond, Musashi’nin hayat yolculuğunda bu kavramı yansıtır ve eseri okuyanlar da bu düşünceye mutlaka dalarlar. Hepimizin kendimize ait bir amacı, bir yolu ve içimizde bir evren dolusu şey vardır. Düşeceğiz, ama eğer başımızı kaldırırsak ve en önemlisi, daha iyi olursak hayatta kendi anlamımıza ve mutluluğumuza ulaşabiliriz. Bu, Vagabond’un en büyük mirasıdır ve belki de bu kavramı taşımak, bizi daha iyi insanlar yapabilir.


Kaynakça:

Takehiko Inoue. The Collector. Web. 01.03.2025

The Philosophy of Vagabond. Medium. Web. 01.03.2025

Vagabond – A journey of introspection and realization. Knight Times. Web. 01.03.2025

Vagabond, In Search of Strength. Feeds. Web. 01.03.2025

Öne çıkan görsel: pinterest.com

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Jane Eyre Hangi Şarkıları Dinlerdi?

Gelin, hep birlikte Jane'in muhtemelen profilinde herkese açık paylaşmayacağı, yalnızca kendisinin erişebileceği müzik listesine ulaşmaya çalışalım!

Epik Fantastik Türüne Giriş ve Kralkatili Güncesi Evreni

Epik fantastik türüne derinlemesine bir bakış ve Kralkatili Güncesi ekseninde modern mit yaratımının izleri...

Söylenti Sinema Şeridi: Direniş ve Özgürlük Ayı

Hayatın içinden beyaz perdeye taşınan zorluklar, yaşam mücadelesi ve daha nicesinin işlendiği film önerilerimiz.

Yerel ve Evrenselin Birlikteliği: Çağdaş Moda Tasarımlarında Anadolu İzleri

Moda dünyasında sürdürülebilirlik ve özgünlük arayışı giderek daha fazla tasarımcıyı yerel ve kültürel unsurlara bakmaya yönlendiriyor.

Met Gala 2025: Moda Dünyasında Dikkat Çeken Kültürel Tema

Met Gala 2025, kültürel teması ve "Black dandyism" vurgusuyla moda dünyasında kimlik ve stil hakkında güçlü mesajlar verdi.

Ölü Ozanlar Derneği Hangi Albümle Eşleşir?

Sistemin duvarlarını şiirle yıkan bir film ve notalarla öfkesini haykıran bir albüm: Ölü Ozanlar Derneği ve The Wall’u birlikte inceliyoruz.

Terapide Kaybolmak: “Beyaz Psikoloji”den Kültürel Uyum Arayışına

Batı merkezli terapi yaklaşımlarının kolektivist kültürlerde neden uyumsuzluk gösterdiğini "beyaz psikoloji" kavramı üzerinden inceledik.

Orta Çağ Avrupası’nda Moda, Sağlık ve Hijyen

İnsanın kendini eğitmesi, araştırması ve en önemlisi sorgulaması kadar güzel bir şeyin olmadığı dersini veren Orta Çağ Avrupası'ndan bir soru: “Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?”

Crash (1996) Film İncelemesi: Bedenin Arzuyla Çarpışması

Cronenberg’in Crash filminde beden, arzu ve makina birleşir; kaza, hem haz hem dönüşüm alanına dönüşür. Film, gerçekliğin simülakra evrildiği bir evren çizer.

Söylenti Aylık Frekans

Mayıs ayını taçlandıracak müzik önerileriyle karşıladığımız Söylenti Frekansı sizlerle!

Editor Picks