Atatürk’ün, “Bazı gençler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar, size tavsiye ederim gayeli şiirler yazınız” tavsiyesi üzerine cepheye değil Bolu’da öğretmenlik ile görevlendirilen fakat sonrasında anne babasının ayrılığının etkisi ile öğretmenliği bırakıp Moskova’ya giden Nâzım Hikmet, gerçekleştirdiği bu seyahat ile kendi şiir tarzını bulmuştur. Ölçüsüz şiirler yazarak Türk şiirinde ölçüyü kullanmayan ilk şairdir kendisi.

Dedesi Şair Mehmet Nazım Paşa‘nın etkisiyle küçük yaşlarda şiire yönelen Nâzım Hikmet, dostu Zekeriya Sertel’e çocukluk yıllarını şu sözlerle anlatır: “17 yaşında galiba ilk şiirim basıldı. Yani ‘Serviliklerde’, yani mezarlıklarda ağlayan, hayatında sevmiş ölüler üstüne idi. Yahya Kemal düzeltmişti birçok yerini. Sonra kızlara tutuldum. Şiir yazdım. Sonra Antant devletleri İstanbul’u işgal etti. Onlara karşı ve Anadolu savaşını tutan şiirler yazdım. Vicdan nedir, namus nedir, falan diye düşündüm, şiirler yazdım. Ama artık dilim temizce idi. Ve hece vezniyle de doğru dürüst kafiyelerle yazmasını da öğrenmiştim.”
Nâzım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiiriyle ilgili yaygın bir şehir efsanesi de bulunmaktadır. Rivayete göre, şair Gülhane Parkı’nda sevdiği kadınla buluşmak üzereyken polislerin geldiğini fark etmiş ve yakalanmamak için bir ceviz ağacına tırmanmıştır. Ancak polislerin varlığı nedeniyle ne ağaçtan inebilmiş ne de sevgilisine seslenebilmiştir. Pek çok kaynak, bu olayın tamamen bir şehir efsanesi olduğunu ve gerçekte Nâzım Hikmet’in bu şiiri 1957 yılında Bulgaristan’da yaşarken yazdığını belirtmektedir. Dolayısıyla, “Ceviz Ağacı” romantik bir aşk şiiri değil, çok daha derin bir anlam taşımaktadır.
Kök Salan Ruh: Görünmeyen Varlık

Nâzım Hikmet‘in “Ceviz Ağacı” şiiri, bireyin hem fiziksel hem de ruhsal olarak toplumsal dokunun içine yerleşmesini ama buna rağmen fark edilmemesini ele alır. Şair, kendini bir ceviz ağacına benzeterek hem köklü bir varlığı hem de fark edilmeyen bir sessizliği temsil eder.
“Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.”
Bu dizelerde, “Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz” sözleriyle, şairin zihnindeki sonsuz duygusal ve düşünsel dalgalanmalar tasvir edilir. Ceviz ağacı, bir yandan derin kökleriyle yaşanmışlıkları, deneyimleri ve olgunluğu simgelerken diğer yandan budakları ve şerhamlarıyla geçmişte uğradığı yaraları temsil eder. Ancak bu varlığının kimse farkında değildir.
“Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”
Burada, bireyin hem sevdikleri hem de otorite tarafından görmezden gelinişi öne çıkar. Polis metaforu, otoritenin bireyin düşüncelerine ve varlığına kayıtsızlığını vurgularken, “sen” zamiri, şairin hitap ettiği kişi veya toplumun geri kalanından bahseder.
Duyularla Dokunan Çağrı: Sevgiliye ve Şehre Uzanan Eller

Nâzım Hikmet, ceviz ağacını sadece bir metafor olarak kullanmakla kalmaz, aynı zamanda ona bir hareket kazandırır. Şair, ağacın yapraklarının duyusal bir işlev gördüğünü belirterek sevgiliye ve şehre dokunmanın bir yolu olarak betimler.
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.”
Burada “balık gibi kıvıl kıvıl” benzetmesi, canlılık ve hareketi vurgularken “ipek mendil gibi tiril tiril” sözleri, narinlik ve duyusal bir inceliği anlatır. Ağacın yaprakları bir teselli aracına dönüşür ve sevgilinin gözyaşını silen bir unsur haline gelir. Bu durum, şairin hem bireysel hem de toplumsal bir teselli kaynağı olma arzusunu gösterir. Devam eden dizelerde, ceviz ağacının yaprakları eller ve gözlerle eşleştirilir.
“Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.”
Eller ve gözler, şairin sadece bireysel bir varlık olmadığını, aynı zamanda toplumu ve yaşadığı şehri hisseden, gözlemleyen, ona dokunan bir varlık olduğunu simgeler. İstanbul burada, hem bir aşk nesnesi hem de toplumsal bir bütün olarak şairin ilgisini çeken bir alan olarak sunulur. Şair, kendini doğanın bir parçası olarak gösterirken bireysel benliğinin toplum içindeki etkisini de genişletir. “Yüz bin el” ve “yüz bin göz” ifadeleriyle kolektif bir bilinç yaratmaktadır. Ağacın şehre ve sevgiliye dokunan bir varlık haline getirilmesi, bireyin çevresiyle olan etkileşimini güçlü bir şekilde vurgular. Şair, sadece bir birey değil, aynı zamanda toplumsal bir ruhun sesi olarak konumlanmaktadır. “Yüz bin göz” ifadesiyle şairin dünyaya ve çevresine duyduğu hayranlığı, şaşkınlığı ve belki de isyanını hissettirdiği söylenebilir. “Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım” dizesi, şairin hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük bir heyecan ve tutku ile yaşadığını yansıtır. Şiirin bu noktada giderek daha güçlü bir duyusal yoğunluk kazandığını söylemek mümkündür.
Görünmezlik ve Direniş: Sessiz Bir Varlık

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”
Bu tekrar, bireyin görmezden gelinişini çarpıcı bir şekilde vurgular. Şair, toplumun içinde var olan ancak hiç kimsenin fark etmediği bir gerçeğin sesi olmaya devam eder. Burada “ceviz ağacı” metaforu, hem şairin kendi varlığının hem de susturulmaya çalışılan tüm bireylerin sessiz bir direnişini simgeler.
Nâzım Hikmet‘in “Ceviz Ağacı” şiiri, sadece bireysel bir yalnızlığı anlatmaz; aynı zamanda toplumsal baskılara karşı sessiz ama köklü bir direnişi de simgeler. Gülhane Parkı‘ndaki bir ceviz ağacı olarak şair, yaşama ve özgürlüğe dair umut vermeye devam eder.
Ceviz Ağacı şiirini Nâzım Hikmet‘in kendi sesinden dinlemek isterseniz;
Kaynakça:
Ertem, İsmet Cem. “Nazım Hikmet’in Ceviz Ağacı Şiirinin İncelemesi.” Yüksek Lisans Tezi, Yayınlandığı Üniversite Bilgisi Eksik, 2020. Web 09.02.2025
Laskin, David. ‘’Ceviz Ağacı Şiiri Sözleri: Nazım Hikmet Ceviz Ağacı Şiiri Açıklaması ve İncelemesi.’’ Sabah, Turkuvaz Medya Grubu Web 09.02.2025.
“Nazım Hikmet’in Ceviz Ağacı Şiirini, Polisten Saklandığı İçin Buluşamadığı Sevgilisine Yazdığı İddiası.” Doğruluk Payı, Doğruluk Payı Web 09.02.2025
Hikmet, Nazım. Henüz Vakit Varken Gülüm. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, Ağustos 2015.