Gracie Abrams‘ın 21 Haziran’da dinleyenlerle buluşturduğu The Secret of Us adlı albümünün altıncı parçası olan Let It Happen, dinleyenlerde büyük bir iz bıraktı. Bunun sebebi de elbette şarkının anlattığı acı bir hikâye olması. O zaman bu şarkının anlattığı hikâyeye gelin birlikte bakalım.
No, I know
(Hayır, biliyorum) I’m a walking contradiction and it shows
(Ben yürüyen bir çelişkiyim ve bu da gösteriyor ki) Got a history of being in control
(Kontrolün bende olduğu bir geçmişim var) I’m aware that I could end up here alone
(Burada yalnız başıma kalabileceğimin farkındayım)
Anlatıcımız şarkının başında ilişkideki problemin kendisi olduğunu düşünüyor. Gracie Abrams şarkılarının geneline baktığımızda bunu görebiliyoruz zaten. İlişkilerindeki problemleri hep kendine dayandırıyor. Kendi duygu, düşünce ve kaygıları aslında hep ilişkinin merkezinde yer alıyor ve bu da ilişkinin sağlıklı olmasını engelliyor. Şarkının başında da yine bu durumu dile getiriyor.
Şarkının bu kısmı genele göre yavaş kalıyor. Bence bunun nedeni henüz anlatıcımızın ilişkinin enkazından değil, kendinden bahsetmesi. İlişkilerinde duyduğu suçluluğu çekingenlikle aktarıyor ve bence bu şarkıyı daha etkileyici hâle getiriyor.
But then we spoke
(Ama sonra konuştuk) I had a backbone made of glass and then it broke
(Camdan bir omurgam vardı ve kırıldı) Now I stay up and I wait here by the phone
(Şimdi uyumuyorum ve telefonun başında bekliyorum) If you’re ready, all I mean is we could go
(Eğer hazırsan, demek istediğim gidebiliriz)
Şarkının bu kısmına geldiğimizde Abrams, partneriyle bir konuşma gerçekleştiriyor. Camdan omurga ile kırılganlığını ifade eden anlatıcı, bu konuşmanın soğukkanlılığını, benliğini, duygu ve düşüncelerini paramparça ettiğini anlatıyor. Çünkü partneriyle konuşabilmek, ondan haber alabilmek için kendi ihtiyaçlarından vazgeçecek seviyeye geliyor.

And I’ve never craved someone’s attention as much as yours
(Ve hiç kimsenin ilgisini senin kadar arzulamamıştım) Thought I should mention that
(Bunu söylemem gerektiğini düşündüm)
Şarkının bu kısmında anlatıcımız, partnerine olan ilgisini itiraf ediyor. Bu itiraf onun için biraz da zorlu aslında. Çünkü kişiliğine baktığımızda bu itiraf yapamayacak kadar çekingen. Ancak partnerine olan ilgisinin yoğunluğu, onu bu itirafa sürüklüyor.
Şarkının bu kısmı bana göre biraz da yalvarırcasına aslında. Çoğu zaman ilişkilerimizde yaşadığımız ilgisizliği de ele alabiliriz bu noktada. Gracie Abrams‘ın bu kısmı özellikle istekli söylemesi de bu noktayı daha vurucu yapıyor.
I bet all my money that I will
(Tüm parama bahse girerim ki) Lose to you and hand you my life
(Sana karşı kaybedeceğim ve hayatımı senin ellerine vereceğim) Here’s to hoping you’re worth all my time
(Tüm vaktime değmeni umuyorum)
Nakarat kısmına geldiğimizde Gracie Abrams, karşısındaki için ne yaparsa yapsın yine de gideceğinden emin. Ancak partnerinin, tüm bu çabalara ve ona çaba gösterdiği zaman dilimine değmesini umuyor. Yani ilişkinin başında yenik başlıyor aslında.
Nakaratın bir anda yükselmesi de bana ilişkinin daha başında olan çaresizliği dile getiriyor adeta. Özellikle ikinci nakaratta Abrams’ın “Umarım vaktime değersin!” derken bağırması bana her şeyin ön görüldüğünü ancak yine de bir umudun var olduğunu düşündürüyor. Ancak bu umut çok zayıf bir umut ve çaresizlikle bezeli aslında.
I might barely know you, but still
(Seni çok az tanıyor olabilirim, yine de) Don’t love you yet, but probably will
(Seni henüz sevmiyorum, ama muhtemelen seveceğim) Turn me into something tragic
(Bu beni trajik bir şeye dönüştürecek) Just for you, I let it happen
(Sadece senin için, olmasına izin verdim)
Nakarata devam ederken Abrams, yine ilişkinin çok başında olduğunun sinyallerini veriyor bizlere. Partnerini henüz tam olarak tanımadığını, hatta onu henüz sevmediğini dile getiriyor. Ancak onu seveceğini biliyor. Bu sevginin onu yıpratacağını söylüyor. Gracie Abrams‘ın “trajik bir şeye dönüştürecek” dediği şey aslında, kendi takıntılarının partnerine olan sevgisiyle birleşip ilişkinin zorlu bir hâle gelmesi. Ancak buna, yalnızca partneri için göz yumuyor.

But it’s fine
(Ama sorun değil) ‘Cause I can tell that I’m projecting half the time
(Çünkü zamanın yarısını yansıttığımı söyleyebilirim) I lack context so I’ve made up all these lies
(Konudan eksiğim o yüzden bu yalanları ben uydurdum) It’s the only thing that helps me sleep at night
(Gece uyumama yardımcı olan tek şey bu)
Şarkıya devam ettiğimizde anlatıcımız, kendini dönüştürdüğü trajik durumun onun için sorun olmadığını dile getiriyor. Çünkü bunların hepsini önceden ön görebiliyor. Ancak karşısındaki insanı tam anlamıyla tanımaması, ilişkiyi anlayamaması sebebiyle, kendince yalanlar uydurduğunu ve kendini kandırdığını söylüyor. Çünkü ancak bu yalanlar sayesinde rahat bir şekilde düşünmeden uyuyabiliyor.
And now I’m looking in the mirror
(Ve şimdi aynaya bakıyorum) You made me vain, I can’t believe I have to be heard
(Beni kibirli biri yaptın, o olmak zorunda olduğuma inanamıyorum)
Abrams şarkının burasında artık trajik dönüşümü net bir şekilde dinleyiciye aktarıyor. Böylelikle ilişkinin başından çıkıp artık ayrılık noktasına geliyoruz. Artık önceden gördüğü gibi, bu ilişki için çabalarken istemediği birine dönüşüyor ancak yine de partneri için bunu yapmaktan geri durmuyor.
You’ve turned all my skies to pouring rain
(Tüm gökyüzümü sağanak yağmura çevirdin) Locked me out the house again
(Kapıyı kilitleyip beni dışarıda bıraktın) Is this how you see me now? I’m reeling and I might
(Artık beni böyle mi görüyorsun? Sersem gibiyim ve ben)
Break the windows, let myself back in
(Pencereleri kırabilir, kendimi tekrar evin içine atabilirim)
Şarkının köprü kısmına geldiğimizde ise Gracie Abrams’ın, artık içindeki acıyı tamamen dışa vurduğunu görüyoruz. Gökyüzünün yağmura dönmesiyle aslında burada Gracie, kendi hayatının partneri tarafından tamamen üzüntüyle dolduğunu söylüyor. Kendisinin dışarıda kaldığını ve artık partnerinin hayatına dahil olmadığının bir resmini çiziyor bu sözlerle. Ancak yine de onun hayatına dahil olabilmek için gerekirse kendine yakışamayacak şeyleri yapabileceğini de söylüyor. “Camları kırıp içeri girmek” sözünden kastı, partnerinin hayatından çıksa da bir şekilde -gerekirse istemediği davranışlarla- onun hayatına yeniden dahil olabilmek aslında.

Lost it for a minute there
(Bir an için kendimi kaybetmiştim) Get my shit together, it’s whatever, but I could die
(Kendimi toparlamalıyım, ne olursa olsun, ama ölebilirim) Knowing that you’re probably out somewhere
(Muhtemelen dışarıda bir yerlerde olduğunu biliyorum) While I’m in my underwear
(Ben iç çamaşırlarımla dururken) Eating through my feelings, I’m still reeling, but it’s fine
(Hislerimi yiyip bitiriyorken, hala sersem gibiyim ama sorun değil)
Köprüde devam ettiğimizde, söz yazarımız önceki sözlere atıf yapıyor. Kendini partnerinin hayatına dahil edebilmek için yapabileceği davranışları dile getirirken kendini kaybettiğini itiraf ediyor. İlişkide kendi dönüşümünü çok rahat bir şekilde görebiliyor. Kendisi ilişkinin enkazı arasındayken, karşısındakinin hayatına çok rahat bir şekilde devam ettiğini dile getiriyor Abrams şarkının bu kısmında. “İç çamaşırları ile durmak” sözünden kastı, en dibe vurduğunu ve onu en zayıf hâliyle beklediğini temsil ediyor. “Sorun değil” diyerek de aslında, kendi duygu durumunu -her ne kadar anlatsa da- sonunda hiçe sayıyor.
Şarkının köprüsü beni o kadar etkiliyor ki adeta şarkıyı yaşamama sebep oluyor. Bunun nedenlerinden biri de elbette Gracie’nin şarkıyı söyleyiş tarzı. Şarkıyı kendisi yaşarken dinleyiciye de yaşatmayı başarıyor. Ancak tabii ki etkili olan tek şey bu değil. Köprü kısmının sözlerinin bu kadar etkili olmasını dinleyicinin deneyimlerine dayandırıyorum ben. Şarkıdaki çaresizliği aldığınızda şarkı bir daha asla eskisi olmuyor ve her dinlediğinizde başka anlamlar yükleyebiliyorsunuz.
Oh, thank God that you’re not seeing this
(Tanrı’ya şükürler olsun ki bunu görmüyorsun) I’ll spare you from everything
(Seni her şeyden koruyacağım) If you would still have me, I’ll be waiting all my life
(Eğer hâlâ bana sahip olsaydın, seni ömür boyu beklerdim)
Şarkının bu kısmına geldiğimizde söz yazarımız, bu hâlini partneri görmediği için kendini şanslı hissediyor. Hatta karşısındaki kişiyi bu hâlinden sakınacağını dile getiriyor. Çünkü Abrams’a göre bu durum, partnerini rahatsız edecek ve belki de kendisinin daha az sevilmesine yol açacak. Böylelikle aslında ilişki içinde duygularını dile getirmekten çekindiğini, kaybetme korkusuyla karşı kaşıya kaldığını ve bunun yüzünden olmayacağı kişiye evrildiğini gördüğümüz şarkı, bu kısmıyla tam anlamıyla tamamlanıyor. Şarkının en sevdiğim kısmı kesinlikle burası. Çünkü anlatıcımızın hem geçmiş ilişkilerinde hem de dile getirdiği ilişkisinde maruz kaldığı duygusal manipülasyonu tam anlamıyla veriyor. Berbat hissetse bile karşısındaki insana bu hislerini dile getirmiyor çünkü kaybetme korkusu var.
Şarkının parçalarından çıkıp geneline baktığımızda da aslında söz yazarımızın geçmiş ilişkilerinin izleri görülebiliyor. İlişki içinde kendisini değersizleştirip karşısındaki insanı yüceltmesi, geçmiş ilişkilerinde de bunu yaşadığının sinyallerini veriyor. Bu nedenle de bu şarkıda, “umarım vaktime değersin” şeklinde bir serzenişte bulunuyor. Yani, geçmişte de aynı şeyleri yaşadığından şarkının başında yer alan ön görüsü, aslında tamamen tecrübeden ibaret.