18.yüzyıl, akıl ve bilim çağıdır. Orta Çağ’ın karanlığından Aydınlanma Hareketi ile çıkılmıştır. Her şeyin somut bir şekilde delillere dayanarak ispatlarla açıklandığı bu dönem, bir süre sonra insanoğlunun üzerinde baskı kurmaya başlayarak onu duygudan yoksun bir hâle getirmeye başlamıştır. İşte tam da bu dönemde insanoğlu bilinmezliğin cazibesine kapılmış ve bu bilinmezliğin yarattığı korkuya odaklanmıştır. Gizemler, bilinmezler, doğaüstü unsurlar ve bu unsurların hissettirdiği korku hissi ile birlikte edebiyatta yeni bir tür olan Gotik Edebiyat ortaya çıkmaya başlamıştır. Ne zaman, nerede ve nasıl doğduğunu, arka planında hangi tarihsel olayların gerçekleştiğini yazımızda inceliyoruz!
Edebi Bir Tür Olarak Gotik Edebiyatın Doğuşu

Gotik kavramı edebiyat alanında bilinmezlik ve bilinmezliğin yarattığı korkuya odaklanır. Eserde yaşanan olaylar ve olayların geçtiği mekanlara karanlık ve doğaüstü unsurların da dahil edilmesiyle birlikte karakterize edilen bir yazı türüdür. Korku ve önsezi atmosferini yaratmak için yer, mekan, karakterler ve temalar gibi çok sayıda edebi teknik kullanılır.
Büyük ve harabe hâlindeki kaleler, zindanlar, şatolar, kiliseler. Gotik edebiyat, eski gotik mimarinin estetiğinden ilham alınarak 18.yüzyıl sonlarında İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere tarihin en önemli olaylarından birisi 18.yüzyılda gerçekleşen Aydınlanma Çağı Hareketi’dir. Bu çağda öne çıkan temel görüş bilgiye akıl ile ulaşılabileceği, insan doğası ve toplumsal yaşamın bilgi ile düzenlenebileceğidir.
Gotik edebiyat Aydınlanma Hareketi’nin bu rasyonalist duruşuna bir tepki olarak tarih sahnesine çıkar. Temel neden Aydınlanma Hareketi’ne ve 18.yüzyılın ilk yarısına egemen olan Klasisizmin kurallara uygun, dengeli ve ölçülü yapısına duyulan tepki olmuştur. Gotik edebiyat, klasisizmin aksine kurgunun düş gücünün, bastırılmış duyguların ve arzuların sığınağı ve ürünlerinden birisidir. Gotik edebiyat, vampir, hortlak, hayalet gibi doğaüstü unsurlardan beslenerek okurda korku hissi uyandırmayı amaçlayan bir türdür. Bilhassa roman ve hikâye türleri çerçevesinde Batı edebiyatlarında giderek gelişmiş ve günümüze kadar başarılı örnekler vermiştir. Bu edebi türün ilk örnekleri, tamamlayıcı özelliklerini belirleyerek, karanlık ve gizemli atmosferler yaratma konusunda bu türde bir evren yaratımına öncülük etmişlerdir.

Gotik edebiyatın ilk önemli eseri, Horace Walpole’un 1746 yılında yayımlanan Otranto Şatosu (The Castle of Otranto)’dur. Gotik edebiyatın tüm unsurlarını içeren bu eser ile gotik yalnızca mimari bir tarz olmaktan çıkmış ve edebiyat dünyasını da etkisi altına almıştır. Gotik mimari ve gotik edebiyat birbirlerinden çok farklı alanlar olsalar bile gotik metinlerde gotik mimari ve edebiyat eserlerindeki olay örgüsü içindeki, karakterlerin, mekanların ve zamanın oluşturduğu bütün ile önemli bir yere sahiptir.
Eserlerde geçen mekanlar öne çıkarıyor gibi görünse de asıl konusu insan ve insan zihni ile ilgilidir. Gotik eserdeki tehlike ve bilinmezlerle dolu karanlık mekanlar, bir bakıma insanın zihninin ve onun derinliklerinde gizlenen karanlık ve kötü düşüncelerin bir yansıması olarak görülebilir. Böyle mekanların eserin kahramanı tarafından keşfedilmesi insanın kendisi ya da bir konu hakkındaki bilmediği bazı gerçekleri keşfetmesini sağlar. Kısaca gotik, insanın bilinmeyene, anlamlandırılmayana, tanımlanamayana, akıl dışı olana, doğaüstü sayılana karşı duyduğu ilgiyi, bu ilginin doğurduğu serüven duygusu, haz ve heyecan arayışını ifade eder.
Karanlık Orta Çağ’ı aydınlatan, aklın ve onun ürünü olan bilimin kutsanarak bunlar aracılığıyla da doğa ve toplumdaki olaylar yorumlanıp insanın kendisini, hayatını ve toplumsal yaşamını yeniden düzenlemeye çalıştığı Aydınlanma ve Akıl Çağı gerçekleşmiştir. İnsanlar akıl ve bilim öncülüğünde yaşamışlar ve her şeyin akıl ve bilimle, somut bir şekilde elle tutulur, gözle görülür, deneye dayalı ispatlarla açıklanması gerektiğini öğrenmişlerdir.

Fakat bu öğreti bir süre sonra insanlar üzerinde baskı kurmaya başlamıştır. Karanlık her ne kadar bilimle aydınlatılıyor olsa da insan yalnızca somut algılardan meydana gelen bir varlık olmamıştır. Bu nedenle hayatı yalnızca belirtildiği üzere rasyonel bağlamda ele almak insanın yapısını, maneviyatını, hayal gücünü olumsuz yönde etkiler. İşte bu rasyonalist duruş yüzünden gotik edebiyat aydınlanma hareketinin karşısında durmuştur.
Gotik edebiyatın ortaya çıktığı 18.yüzyılın sonlarından gelişmeye devam ettiği 19.yüzyılın ortalarına kadar ortalarına kadar İngiltere’de her alanda devrim niteliğinde değişimler gerçekleşir ancak insanlar bu baş döndürücü değişimlere ayak uydurmakta zorlanır. Gotik edebiyat, modern olanın insan zihninde açtığı boşluğun giderilmesi, dönemin bireysel ve toplumsal ruh hâline, insanların korku ve endişelerine karşı bir duyarlılığın sonucunda ortaya çıkmıştır.
Gotik edebiyat ile ilgili diğer bir hususta içinde aykırılığı, bunalımı, aşırılığı barındırması ve bunları yer yer dönemin eleştirisini yapmak için araç olarak kullanılıyor olmasıdır. Gotik edebiyat, en çok silinip atılamayan geçmişin tekrar tekrar ortaya çıkıp “şimdi” ye musallat olması konusunu ele almıştır.

Yalnızca olağan dışı unsurlar kullanılır diye gotik edebiyatı gerçek saymamak yanlış bir durumdur; gotik edebiyat gerçek olan ancak gerçekliği aykırılıklarla, olağanüstülüklerle, farklı bir biçimde sergileyen edebiyat anlayışıdır. Gotik, yalnızca marazi veya dehşet verici bir kaçış edebiyatı değildir, kişisel ve giderek sınıfsal sancıları fantastik imgelerle, metafizik yaklaşım ve savlarla ortaya koyan büyülü bir aynadır.
Zaman içinde; korku, polisiye, bilimkurgu ve yeraltı edebiyatının da alt yapısını oluşturan gotik edebiyat metinlerinde, olayın yaşandığı mekanlar ve bu mekanlar içinde oluşan atmosfer, metin içi duygu korkusunu üretir.
Yüzyıllar boyunca devam eden gotik edebiyatta her türlü aşırılık, dehşet ve yıkım dillendirilirken aynı zamanda düşlerin kapıları da sonuna kadar açılarak, tekinsizlik ve korku duygusu çoğaltılmış, insanın kendi içinde kendi kendine yaratarak yaşattığı büyünün etkisiyle, şeytanlar, iblisler, hortlaklar, cadılar, canavarlar birer birer ortaya dökülmüştür.
Gotik Edebiyat ve Dönemin Tarihi Olayları ile İlişkisi

18.yüzyıl sonunda İngiltere’de ortaya çıkan Gotik edebiyat, dünya tarihi açısından birbirinden önemli tarihi olaylarla ilişkilendirilmiştir. Yaşanan bu tarihi olaylar gotik edebiyatın şekillenmesinde önemli rol oynuyordu. Sözünü ettiğimiz tarihi olaylar ve gotik edebiyat arasındaki ilişkiyi inceleyecek olursak başlıklar aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
Gotik Edebiyat ve Aydınlanma Hareketine Tepkisi

Gerçekten yaşanacak ya da yaşanabilecek olan bir tehlike düşüncesinin uyandırdığı endişe duygusu veya hissedilen bir tehlike, kişinin kendisini tehdit altında hissetmesi ve yaşadığı nahoş gerilim duygusu, güçlü bir kaçma dürtüsü, kavga etme isteği, hızlı kalp atışları gibi belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılma hâli. Korku olarak tanımladığımız bu his insanın en temel duygularından birisi olmasının göz ardı edilemez etkisiyle; farklı disiplinlerde, farklı kültürlerde, farklı inançlarda birçok değişik boyutta ele alınmıştır.
Korku hissi toplumların yaşam biçimlerine göre de farklı durum ve biçimlerde kendisini gösterir. Örneğin insanlığın var olduğu ilk zamanlarında doğa ile iç içe yaşayan insanlar; gök gürültüsü, ateş, şimşek gibi doğa olaylarından korkmuşturlar. Bu durum 18.ve 19.yüzyıla gelindiğinde insanoğlunun korku hissine dair problemlerini çözecek gücün akıl ve onun ürettiği bilgi ve bilim olduğuna dair genel bir anlayış söz konusu olmuştur.
Bu anlayış Avrupa tarihinde özellikle 18.yüzyıla damgasını vurmuş bir felsefi akım olan Aydınlanma Hareketi’dir. Bu hareketin yaşandığı dönem insanın aklına ve mantığına odaklanarak onu yücelten bir dönem olmuştur. Ön yargılarla ve doğaüstü olanla mücadele ederek özgürlüğe ve hukukun üstünlüğüne vurgu yapılır. Bununla birlikte Aydınlanma Hareketi’nin kuramda ön gördükleriyle uygulama çelişmiştir. Birçok kişi, aşırı rasyonalist bakış açısının insan deneyiminin diğer boyutlarını ihmal ettiğini düşünür. Özellikle 18.yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan gotik romanlar, duygulara, korkuya, heyecana ve bilinmeyenin cazibesine odaklanır. Doğaüstü olaylar ve karanlık temalar, Aydınlanma Çağı yüzünden yaşanan duygusal boşluğu doldurmayı amaçlar.

Gotik romanlar da modernitenin tehlikeli olduğunu savunarak onun yol açtığı tehlikelere dikkat çekmek istedikleri için Aydınlanma Hareketi’ne karşı çıkarlar. Bu karşıtlığın temel nedeni 18.yüzyılın ilk yarısına ve Aydınlanma Hareketi’ne egemen olan Klasisizmin kurallara uygun, dengeli ve ölçülü yapısına duyulan tepki olmuştur.
Aydınlanma Dönemi felsefecileri, batıl inançları ve korkuları insanın doğası ve topluma ilişkin akılcı kuramlar ile aşmayı hedeflemiş; ancak, bu kuramlar korkunun ve acının da bir haz duygusu oluşturabileceğine inananlara “berbat ve iç karartıcı” görünmüştür. Zira bu kimseler için korku insan zihnini çarpıcı imgelerle sarsan ve bu sebeple sanatçının yaratıcılığını arttıran bir duygudur.
Yazar Edmund Burke’nin 1757 yılında yayımladığı gotik uyanışın ilk kurumsal metni A Philosophical Inquiry into the Origin of Our Ideas of the Sublime and Beautiful isimli çalışması bu görüşü destekler. Burke,”sublime” Türkçeye “yüce” olarak çevirdiğimiz bu kavram acıyı, tehlikeyi ve dehşet veren nesneleri, insan zihninin hissedebileceği en güçlü duygu olduğu gerekçesiyle muhteşemliğin dolayısıyla yüksek düzeydeki etik güçlerin kaynakları olarak yüceltir. Burke, hayal gücünün bu tarz imgelerle canlandırılmasını öne sürer. (sayfa: 11 Yücesoy, Özge)
Gotik edebiyatın ilk önemli eseri, Horace Walpole’un 1746 yılında yayımlanan Otranto Şatosu (The Castle of Otranto)’dur. Ardından 1777 yılında Clara Reeve’in Erdemin Savunusu: Gotik Bir Öykü (The Champion of Virtue: A Gothic Story), 1786 tarihli William Beckford’un Vathek ve 1778 yılında Charlotte Smith’in Emmeline, The Orphan Of The Castle (Emmeline, Şatodaki Yetim) isimli eserler izler. Tür esas gelişimini 1790’larda göstermiştir.
Fransız Devrimi’nde Gotik Edebiyatı

Fransız Devrimi, 1789 yılında gerçekleşen devrim bildiğimiz gibi dünya tarihinin gördüğü en önemli olaylardan birisidir. Mutlak monarşinin devrilerek yerine Cumhuriyet’in kurulmasıyla sonuçlanan bu büyük tarihi olay beraberinde birtakım olumsuz sonuçlar da doğurmuştur. Bu olumsuz olaylardan Bastille hapishanesinin düşmesi ve bu düşüşü izleyen uzun süreçte, hem sıradan insanlar hem de aristokratlar katledilmiştir.
Gotik ilginin ortaya çıkmasında en önemli neden; Fransız Devrimi öncesinde ve sonrasında yaşanan siyasi ve toplumsal değişiklikler, toplumda yaşanan kargaşa ve terör olmuştur. Yaşanan siyasi ve sosyal aşırılıklar gotik hayal gücünü besleyerek bu dönemden itibaren burjuva uygarlığının korkularını ele geçirmiştir. Gotik edebiyata olan ilgi bu dönemde doruk noktasına ulaşmıştır. Yazılan eserlerde toplumsal çöküş ve bireysel korku sıklıkla işlenen konulardır.
Fransız Devrimi ile Gotik Edebiyat arasında ilişki kuran ilk kişi Fransız düşünür Marquis de Sade bu ilişkiyi şöyle açıklar; “Kurulu düzene şiddetli bir meydan okumayı “fantezi diyarında” ifade etmeyi başaran “bu janr, bütün Avrupa’yı sarsan devrimci şokların kaçınılmaz ürünüdür”.
Gotik edebiyat, herkesin benimsediği kural hâline gelmiş, olanın sınırlarını aşma eğiliminde olan bir türdür. Etik ve ahlaki değerler, toplumun alışmış olduğundan geniş ölçüde farklı, hatta çoğu kez bambaşka bir düzeyde sunulmuştur. Gerçek olanın ve ihtimallerin sınırlarının ötesine geçerek, herkes tarafından benimsenen hâl ve durumları ihlal etmiştir. Bu ihlal etme hareketi, gotik eserlerin ruhunu yaratan en önemli özelliklerden birisidir.

Bahsettiğimiz ihlal etme hareketine örnek verecek olursak; Matthew Lewis’in yayımlandığı dönemde büyük bir sansasyona neden olan eseri “The Monk” neredeyse din düşmanlığına varan karşıt düşüncelerini her fırsatta ve her mecrada ifade ederek edebi çevrelerde bir ahlaksızlık ve inançsızlık örneği olarak algılanmıştır.
Fransız Devrimi sonrasında Avrupa’da Cumhuriyetçi devrimci akımlara karşı baskıcı bir yönelim ortaya çıkmıştır. Yaşanılan siyasi gelişmelerin gotik romanları doğrudan etkilemesi ilk başta Almanya’da kendisini göstermiştir. Alman eserlerin çevirileri İngiltere’de son derece popülerdir ve Alman gotik romanlarında kullanılan motifler İngiliz gotik romanlarında da kullanılmaya başlanmıştır. Gotik edebiyatın altın çağını yaşadığı bu dönemde Ann Radcliffe’in The Italian (İtalyan; 1797) ve Matthew Lewis’in The Monk (Keşiş; 1796) eserleri örnek olmuştur.
Gotik romanlar altın çağında iki gruba ayrılır. Doğaüstü unsurları gerçekliğin yerine koyanlar ve doğaüstü unsurlar kullansalar bile öykünün finalinde rasyonel açıklamalar getirenler. The Castle of Otranto doğaüstü unsurları gerçekliğin yerine koyanlar grubunun ilk örneğidir. Clara Reeve’in The Old English Baron adlı eseri ise doğaüstü unsurlar kullansalar bile öykünün finalinde rasyonel açıklamalar getirenler grubunun ilk örnek eseridir.
Amerikan Bağımsızlık Savaş’ında Gotik Edebiyatı

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ardından yeni bir ulus inşa edilir. Edebiyatta gotik tür tam da bu dönemde ortaya çıkmıştır. 18.yüzyılın Avrupa’sında ortaya çıkan bu edebi tür 19. ve 20.yüzyıllar arasında gelişmeye devam ederek Avrupa Gotik geleneğinden etkilenen Amerikan ulusunun yeni kimlik arayışını ve toplumsal kaygılarını yansıtmıştır.
“Çocuksu batıl inançlar ve abartılı davranışlar, gotik kaleler ve yaratıklar, genellikle bu amaca hizmet eden araçlardır. Kızılderili düşmanlığıyla ilgili mevzular ve Batıdaki vahşi doğanın tehlikeleri (Amerikan gotiği için) çok daha uygundur”. Charles Brockden Brown’ın Edgar Huntly isimli eserinin okurlarının ilgilisini kazanmak için Avrupa gotik edebi geleneğinden uzaklaşıp Amerikanlaştırmaktan bahsettiği ön sözüdür.
Amerikan Gotik Edebiyat türünün ilk yazarlarından biri Charles Brockden Brown’dır. Eserlerinde Avrupa gotik edebiyatının klasikleşen ögelerinin aksine, Amerikan doğasının atmosferine özgü bir gotik tür yaratmak isteyen yazar, gizemli Batı Amerika’nın uç sınır boyundaki mağaralar, uçurumlar gibi Yeni Dünya doğasını temsil eden imgeleri kullanarak Amerikan vahşi doğasına, kültürel atmosferine ve savaş sonrası şekillenen siyasetine yer verir.
Charles Brown, kendi yarattığı mekânsal kurgunun yanı sıra, karakter yaratma süreçlerinde şiddetin kaynağına odaklı bir bakış açısı ile kurguladığı eserlerinde duygusal ve ruhsal olarak uç bir gotik bağlam yakalamıştır. Eserlerindeki psikolojik derinlikle birlikte, özellikle kötülüğün kışkırtılması mutluluğun da tahrip edilmesi gibi eğilimler gösteren patolojik bilin durumlarını konu almıştır. Kendisini politik bir yazar olarak da değerlendirir ve edebiyatın amacının bireyleri tarihsel ve politik olarak yansıtmak olduğunu ve edebiyatın öğreticiliğini bu şekilde savunur.
“Somnambulizm” isimli kısa öyküsü, Amerikan gotik edebiyatının kendine özgü hatlarını çizer ve hem yeni Amerikan demokrasisinin tehlikesini göz önüne serer hem de federalist düşüncenin bu tehlikelerle baş edebilme kapasitesinin olmadığı gerçeğini yansıtır. Bu eser, Amerikan edebiyatında kısa öykünün temelini oluşturacak başarılı yazarlara ilham kaynağı olması açısından da önemli bir eserdir.
Amerikan edebiyatının ilk gotik yazarı olan Brown, kısa kariyerinde kullandığı konu ve tekniklerle kendisinden sonra gelen yazarlara öncülük etmiştir. Amerika’nın yazarlığı meslek olarak yapan ilk kişi olmasına karşın finansal olarak başarı elde edememiştir. Kırka yaşına gelmeden vefat etmiştir. 1790’larda kaleme aldığı romanları Amerikan edebiyatının ve Amerikan gotiğinin ilk önemli eserlerindendir.

–Wieland; or the Transformation (1798)
–Ormond; or the Secret Witness (1799)
–Arthur Mervyn; or the Memoirs of the Year (1799)
–Edgar Huntly; or the Memoirs of a Sleep – Walker (1799)
Amerikan gotik edebiyatın öncülerinden olan Charles Brockden Brown, Avrupa’nın gotik geleneklerini Amerika’ya başarıyla adapte etmiş olup, Edgar Allan Poe, Nathaniel Hawthorne, Herman Melville ve Washington Irving gibi yazarları etkileyerek Amerikan gotik edebiyatının geleceğini belirlemiştir.
Gotik Edebiyatın Sanayi Devrimi ile Şekillenmesi

1760 yılında İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi (1760 – 1840), dünya tarihinde çok büyük değişimin yaşandığı önemli olaylardan birisidir. Avrupa’daki tarım, kırsal kesim toplumlarının endüstriyel ve kentsel yaşama geçmeye başladığı endüstriyel anlamda gelişme dönemidir. El ile yapılan üretimden makine üretimine geçiş yapılmaya başlanmıştır. Makinelerin gelişimi, fabrikaların ortaya çıkması, bazı insanlar için yaşam kalitelerinin yükselmesi, kentlerde artan nüfus yaşanacak büyük değişimin habercisidir.
Sanayi Devrimi ile birlikte gelen hızlı değişim, insanlar arasında yabancılaşma hissine yol açmıştır. Kırsal bölgelerden şehir merkezlerine göç eden insanlar, yaşam koşullarının değişmesi, modernleşmenin yarattığı kaygı ve huzursuzluğu derinden hisseder. Devrimle birlikte gelen bu şehirleşme, bireysel yabancılaşma, gotik edebiyatın karanlık ve melankolik atmosferini besleyen unsurlar olmuştur.
Gotik edebiyat, hissedilen bu huzursuzluğu eserlerinde yansıtarak kaybolan geleneksel değerleri ve modernleşmenin karanlık yönlerini ele alarak korkulara ve bilinmeyene duyulan endişeye odaklanıp toplumun değişen yapısını eleştiren anlatılar sunmuştur. Sanayi Devrimi döneminde Gotik yazarlar, bahsettiğimiz toplumsal değişimlerin yarattığı korku ve belirsizlikleri eserlerinde işlemişlerdir. Marry Shelley, 1818 yılında kaleme almış olduğu ünlü eseri Frankenstein’i bilimsel ilerlemelerin etik ve toplumsal sonuçlarını sorgulayan önemli bir eserdir. Bram Stoker, 1897’de ünlü eseri Dracula’yı modern bilim ve geleneksel korkular arasındaki çatışmayı Gotik unsurlarla birleştirerek Dünya edebiyatına kazandırmıştır. Robert Louis Stevenson, Sanayi Devrimi’nin yarattığı bireysel kimlik üzerindeki modernleşmenin getirdiği krizini ele aldığı Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın Tuhaf Hikâyesi adlı eserini 1886 yılında yayımlamıştır. Edgar Allan Poe, eserlerinde bireysel ve toplumsal çöküşün psikolojik yönlerini Gotik atmosfere işleyerek kaleme alıyordu.
Romantizm Akımının Gotik Edebiyata Etkisi

Romantizm akımı, 18.ve 19.yüzyıllarda bireyin duygularını, doğaüstü unsurları ve insanın iç dünyasını ön plana çıkartarak Gotik edebiyatın temel unsurlarını güçlendirmiştir. Gotik edebiyat, Romantizm akımının etkisiyle daha yoğun, duygusal ve psikolojik olarak derinlik kazanmıştır.
Romantizm, doğanın gücünü, bireyin duygusal derinliğini ve mistik ögeleri ön plana çıkarır. Gotik edebiyat, bu unsurları daha karanlık ve dramatik bir şekilde işleyerek insan psikolojisinin korku ve heyecanla nasıl şekillendiğini keşfetmeye yönelmiştir. Genellikle perili şatolar, ıssız ormanlık alanlardaki malikâneler gibi korkutucu ortamlar gerilim ve duygusal yoğunluk hissini arttırır. Aşk, korku, ölüm ve doğaüstü olayların daha yoğun ve karmaşık bir hale sokar.
Samuel Taylor Coleridge, Percy Bysshe Shelly, John Keats ve Lord Byron, Horace Walpole ve Alfred Radcliffe – Brown tarafından başlatılan bu akımı takip eden büyük İngiliz romantik şairleridir. Nazım şeklinde yazılmış eserlerinde, gotik geleneğe katkıda bulunmuşlardır. Kurgularında kahramanlarının psikolojik, içsel niteliklerine odaklanmış ve kimlik arayışı, sosyal yabancılaşma ve hakikat arayışı gibi temalarla ilgilenmişlerdir.
William Godwin ve kızı ve Marry Shelly romantizm akımına katkıda bulunan yazarladır. Godwin eserlerinde, gotik geleneğini siyasi baskıyı protesto etmek için kullanırken, Marry Shelly’de Frankenstein’de, bilimsel ilerleme çağında kişisel bütünlük ve sosyal sorumluluğu, bilinen dünya düzeninin bozulmasından yaşanan endişe ve korkuyu temsil etme amaçlı kullanır.
Kaynakça:
- Arargüç, M.Fikret “Mimari Bir Tarzdan Edebi Bir Türe: Gotik”. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Dergisi. 2016. (sayfa: 246,247, 248, 249)
- Mengi, Nesrin. “Bir Gotik Roman Buhran Gecesi”. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi. 2023 (sayfa: 834, 835)
- Yücesoy, Özge. “Korku Edebiyatı (Gotik Edebiyat) ve Türk Romanındaki Örnekleri”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı. 2017.
- “Gotik Edebiyat”. meteorkitap. Web. Erişim: 19.05.2025.
- Fatıma, Yeşim. “Dosya: Gotik Edebiyat”. tecahuliarif. 17.10.2016. Web. Erişim: 21.05.2025.
- Kale, Rana. “19.yy. Sanat, Tasarım ve Mimarlık Ortamları”. arkitera. 08.11.2021. Web. Erişim:25.05.2025.
- Mez, Erel. “Avrupa’dan Amerika’ya Edebiyatta Gotik Akımın Başlangıcı”. Journal of Human Studies. 2023. (sayfa: 407)
- Öne Çıkan Görsel Linki


