Goodfellas Film İncelemesi: Gangsterlik Rüyası

Editör:
Günsu Akçatepe

Goodfellas, Henry Hill‘in gangsterlik hikayesinin anlatıldığı 1990 yapımı bir Martin Scorsese filmi. Gerçek hayattan uyarlanan filmin oyuncuları arasında Ray Liotta, Robert De Niro, Lorraine Bracco ve Paul Sorvino bulunmakta. Henry Hill ve arkadaşlarının yaşantısını izlediğimiz bu film, 1985 basımı Nicholas Pleggi‘nin gerçek hayattan uyarlanan Wiseguy kitabının beyaz perdeye aktarımı niteliğinde.

Gangsterlikle Tanışma

Film Henry’nin okuldan kaçıp Vario gangsterlerinin yanında çalışmasıyla başlıyor ve kısa zamanda burada sağlam bir yer ediniyor. Tercih ettiği bu hayatın daha çocuk yaşındayken yetişkinlerden daha çok para kazanmasını sağlaması ve mahallede gördüğü saygıdan dolayı yaşamak için en uygun hayat olduğundan emin oluyor. Paulie Cicero ve ortakları Jimmy Conway ve Tommy DeVito için yaptığı işler kısa zamanda ciddileşiyor. En ünlü işleri olan Lufthansa soygununun yanı sıra pek çok soygun işine giriyorlar. Ayrıca Jimmy ve Henry Paulie’nin emirlerine karşı gelerek devam ettirdikleri bir kokain ticareti içinde de yer alıyorlar.

Bu noktada izleyici olarak Henry’nin küçükken başladığı gangsterlik hayatının doyumsuz bir noktaya eriştiğini hissediyoruz. İlk başta ona bu dünyayı çekici kılan para, başkalarından farklı davranılma ve gördüğü saygı onun için adeta bir bataklık haline geliyor. Paulie’nin kırmızı çizgisi olan uyuşturucu ticaretinden vazgeçemeyişi, sadece uyuşturucuya olan bağımlılığından ziyade para ve saygıya olan bağımlılığından da kaynaklanıyor diyebiliriz.

Zirveden Sonrası

Lufthansa soygunu hayatlarındaki en iyi iş olsa bile sonrasında yaşananlar mafya dünyasının iç yüzünü açıkça gösteriyor. Jimmy’nin parayı sahiplenişi ve ardından diğerlerine paylarını dağıtıp gösterişli şeyler almamalarını tembihlediği herkesin ya lüks arabalar ya da pahalı kürklerle ortaya çıkması onların sonu oluyor. Soygundan aylar sonra bile cinayetler devam ediyor.

Bu aşamada filmi izlerken mafya dünyasının acımasızlığını bir kez daha hissedebilirsiniz. Birbirlerine olan güvenleri bu örgütün tutkalıyken, bu bağın ne kadar dayanıklı olduğunu test etmeye gelince işler değişiyor. Her gün büyük tehlikelerle karşı karşıya gelen gangster ekibi, kendi kârları söz konusu olunca silahların işe dahil olma süresi çok sürmüyor. Gangster dünyasındaki önceliklerin ne olduğunu düşündüren sahneler izliyoruz.

Komik Bir Gangster: Tommy DeVito

Sicilyalı olması dolayısıyla Henry ve Jimmy’den daha parlak bir kariyere sahip olması beklenen Tommy, filmdeki en özgün karakterlerden. Hızlı sinirlenmeleri ve plansız davranışlarıyla kimi zaman arkadaşlarını zora soksa da en büyük hatası Gambino ailesinden Billy Batts‘i sebepsiz yere öldürmesi oluyor. Filme canlılık katan Tommy’i izlerken diğer insanlara olan davranışlarından rahatsız olmamak elde değil. Şakacı kişiliğinin yanında ani sinirlenmeleri kontrolü kaybetmesine neden oluyor. Joe Pesci‘nin canlandırdığı bu karakter özellikle “Funny how?” sahnesiyle akıllara kazınırken Pesci bu rolüyle, Oscar‘da En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü.

Karen Friedman Hill: Sonsuza Kadar Beraber

Filmi incelerken Karen‘den bahsetmemek olmaz çünkü filmin Henry’den sonra ikinci anlatıcısı ondan başkası değil. Karen, Henry’nin hayatına girdikten sonra kısa sürede sevgilisinin dediği gibi inşaat işinde olmadığını anlıyor. Bir gün Henry, Karen’ın eline bir silah tutuşturup saklamasını istediğinde ise Karen bunun onu korkutmadığını aksine heyecanlandırdığını söylüyor. Yakın arkadaşlarının böyle bir durumunda o adamı hemen terk edeceğini söyleyen Karen’ın sonraki adımı Henry ile evlenmek oluyor. Evliliklerinin başında Henry’nin bazı geceler eve uğramamasına rağmen Karen eline geçen parayla yetiniyor gibi görünüyor.

Henry’nin sevgilisi olduğunu anlayana kadar sorun çıkarmayan Karen, Henry’i bir sabah kafasına silah dayamış şekilde uyandırıyor. Tüm yaşananlara rağmen ondan asla ayrılamayacağını sezen Karen, Henry’nin tüm hapishane sürecini onunla birlikte geçiriyor ve uyuşturucu işinde ona yardım ediyor. Tüm bu yaşadıklarından sonra en baştaki silahı saklamak akıllıca bir fikir miydi diye düşünmeden edemiyoruz. Mafya filmlerindeki kadınlar çoğunlukla eşler ya da sevgililer olarak karşımıza çıkıyor ve bu filmde Karen kimi zaman sinirli kimi zaman uysal tavırlarıyla bu cemiyete kabul görmüş kadınların bir portresini oluşturuyor diyebiliriz.

Uyuşturucudan Gelen Son

Hapisteyken ailesini geçindirmek için yaptığı uyuşturucu işini, hapisten çıktıktan sonra patronu Paulie’nin tüm uyarılarına rağmen kârı dolayısıyla bırakamayan Henry, narkotik tarafından yakalanınca hayatı alt üst oluyor. Hapishaneden çıktıktan sonra iyice paranoyaklaşan Henry artık onu olduğu gangster haline getiren Pauline’nin desteği olmadan yaşamak zorunda kalıyor. Geriye kalan tek kişi olan Jimmy ise Henry’ye artık güvenmemektedir ve Henry bunun onun ölümü demek olduğunu anlar.

Henry son çare olarak tanık koruma programına girer ve aptallık olarak nitelediği ‘normal‘ bir hayat yaşamaya başlar. Filmin sonunda, ekipteki bir çok gangster yaşamamaktadır ve geriye kalanlardan Paulie ve Jimmy hapishanedeyken Henry istemediği bir hayata mahkumdur. Kendi kuralları hariç hiçbir kurala yer olmayan gangster dünyası günün sonunda adalet kurallarından kaçamıyor diyebiliriz. Scorsese izleyenleri bu düşünceye o kadar ustaca getiriyor ki filmde kullanılan tüm sahneler toplanıp bir belgesel havası yaratıyor.

Kaçınılmaz Son

Gangster olmanın hayalini hep kuran Henry’nin bu hayalini gerçekleştirdiğini izlediğimiz filmin sonunda artık sıra bekleyeceği, ayrıcalıklı davranılmayacağı bir hayata mahkum olan Henry için gangsterlik heyecanla “İyi zamanlardı.” diye bahsettiği bir iş olarak kalıyor. Son sahnede hiçbir pişmanlık ifadesi göstermeyen davranışları, bize onun karakteri hakkında pek çok şey anlatıyor. Film bittiğindeyse mafya dünyası hakkında ve bir insanın hayatında nasıl etkiler bırakabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Scorsese’nin her sahneye mükemmel bir nesnellikle yaklaştığı bu film, iyi ve kötü ya da doğru ve yanlış hakkında kararı seyirciye bırakıyor.

Birçok diyaloğu doğaçlama olan, seçilen müzikleri ve hikâyenin anlatılış şekliyle Martin Scorsese’nin en güzel eserlerinden olan Goodfellas‘ı kesinlikle izlemenizi öneririz.

Fragmana buradan ulaşabilirsiniz:

Sude Kara
Sude Kara
ne mutlu mutlulara!

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Yerel ve Evrenselin Birlikteliği: Çağdaş Moda Tasarımlarında Anadolu İzleri

Moda dünyasında sürdürülebilirlik ve özgünlük arayışı giderek daha fazla tasarımcıyı yerel ve kültürel unsurlara bakmaya yönlendiriyor.

Met Gala 2025: Moda Dünyasında Dikkat Çeken Kültürel Tema

Met Gala 2025, kültürel teması ve "Black dandyism" vurgusuyla moda dünyasında kimlik ve stil hakkında güçlü mesajlar verdi.

Ölü Ozanlar Derneği Hangi Albümle Eşleşir?

Sistemin duvarlarını şiirle yıkan bir film ve notalarla öfkesini haykıran bir albüm: Ölü Ozanlar Derneği ve The Wall’u birlikte inceliyoruz.

Terapide Kaybolmak: “Beyaz Psikoloji”den Kültürel Uyum Arayışına

Batı merkezli terapi yaklaşımlarının kolektivist kültürlerde neden uyumsuzluk gösterdiğini "beyaz psikoloji" kavramı üzerinden inceledik.

Orta Çağ Avrupası’nda Moda, Sağlık ve Hijyen

İnsanın kendini eğitmesi, araştırması ve en önemlisi sorgulaması kadar güzel bir şeyin olmadığı dersini veren Orta Çağ Avrupası'ndan bir soru: “Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?”

Crash (1996) Film İncelemesi: Bedenin Arzuyla Çarpışması

Cronenberg’in Crash filminde beden, arzu ve makina birleşir; kaza, hem haz hem dönüşüm alanına dönüşür. Film, gerçekliğin simülakra evrildiği bir evren çizer.

Söylenti Aylık Frekans

Mayıs ayını taçlandıracak müzik önerileriyle karşıladığımız Söylenti Frekansı sizlerle!

Roller, Güç ve Travmalar: Aile İçi Psikodinamik Yapılar

Bu yazı, aile içi psikodinamik yapılar bağlamında güç dengeleri ve rollerin bireylerin travmalarını nasıl şekillendirdiğini ele almaktadır.

Cumhuriyet Aydınları: Azra Erhat

Azra Erhat: Anadolu’nun sesi, hümanizmin kalemi, çevirinin öncüsü. Cumhuriyet kadını olarak kültür, edebiyat ve düşünce dünyamıza eşsiz izler bıraktı.

Amerikan Edebiyatında Ünlü Hikâye Yazarları

Amerikan kısa hikâyeciliği, bireysel ve toplumsal gerçekleri derinlemesine işleyerek edebiyatta kalıcı izler bırakmıştır.

Editor Picks