Terry Pratchett ve Neil Gaiman’ın ortak yazdığı kitaptan uyarlanan Good Omens, 4 yıllık bir aradan sonra izleyiciyle yeniden buluştu. Dizinin ilk sezonu, birebir kitaba sadık kalmıştı. Fakat Terry Pratchett öldüğü için bu sezonda hikâye, ortak yazarların tasarladıkları fakat yazmaya fırsat bulamadıkları bir şekilde ilerliyor. Good Omens, Michael Sheen ve David Tennant’ın inanılmaz uyumuyla 2019’un en iyi dizilerinden biri olmayı başarmıştı. Şimdi olay örgüsünün neredeyse tamamen bu ikili üzerine odaklanması ise asla şaşırılacak bir durum değil.
Dünyanın sonu ile ilgili bir hikâye anlattıktan sonra bunun üstüne nasıl çıkabilirsiniz? Neil Gaiman ve Terry Pratchett romanının kaldığı yerden devam eden Good Omens’ın ikinci sezonda yapmaya çalıştığı şey bu: Kıyametin önlenmesi ve Cennet ile Cehennem arasında bir ateşkesin sağlanabilmesi. İlk sezonda Mahşerin Dört Atlısı’nı öldürmek beklentileri bir hayli yükseltiyor. Bu nedenle Good Omens, bir aksiyon hikâyesi sunmak yerine en iyi yaptığı şeye geri dönüyor: İncil’den iki karakterin epik bir anlatımla sunulan binlerce yıllık dostluğu!
Neler Oluyor?
Bu sefer hikâye, Aziraphale‘in kapısına çıplak ve tamamen kafası karışmış, kim olduğuna veya oraya nasıl geldiğine dair hiçbir anı olmadan ortaya çıkan Baş Melek Gabriel’e odaklanıyor. Aziraphale, elinde yalnızca bir kutuyla gelen Gabriel ile ne yapması gerektiğini bilmediği için elbette Crowley’i çağırıyor. Birlikte Gabriel’i kitapçıda saklamaya karar veriyorlar. Olayların bu şekilde ilerlemesi hem Cennet hem de Cehennem çalışanlarının dikkatini çekiyor. Aziraphale ve Crowley, neler olup bittiğini çözmeye çalışıyorlar ve bunu yaparken Gabriel’in durumunun potansiyel sonuçlarından kaçmaya çalışıyorlar.
2. sezon için, ilk sezona kıyasla oldukça sessiz olduğunu söyleyebiliriz. Gaiman’ın söylediği gibi, 2. sezonun olay örgüsü ilk sezona kıyasla daha yavaş ilerliyor. Fakat bu şekilde olmasının en büyük sebebi ise 2. sezonun, final sezonunda göreceğimiz, Pratchett ve Gaiman’ın en başından beri tasarlamış oldukları ana hikâyeye bir köprü oluşturması. Bu sezonda farklı olarak, Frances McDormand’ın sesiyle Tanrı, artık hikâyeyi anlatmıyor. Çoğu olay, Gaiman gibi her detaya önem veren bir yazar için fazla basit hissettiriyor. Fakat ilk sezonda alıştığımız bazı unsurlar ortadan kalktığında izleyici gerçekten görmek istediği bir şeye kavuşuyor: Aziraphale ve Crowley’nin ilişkisine odaklanan bir dizi!
Havada Aşk Var
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Tennant ve Sheen‘in ekrandaki kimyası tüm sezonu bir arada tutan şeydi. Bu sezonda ise bu durum hayati bir hal alıyor. Yeni sezon, onlara ölümsüz meslektaşlarına katlanma gücü veren şeyin, cennette ve cehennemde kendi işlerini yapmaktan duydukları tatminden çok, birbirlerine olan karşılıklı sevgilerinin olduğu şeklindeki fikrin altını çiziyor. Yaratılışın ilk anından beri geleceği kesin bir gün olan kıyamet günü engellendikten sonra bu ikilinin rahatlamaktan başka bir şeye ihtiyaçları yok. Ancak Gabriel’in gelişi tüm planlarını altüst ediyor.
Bu sezonda aşkın sınırlarının olmadığını 3 farklı hikâye ile görüyoruz. Plak mağazasının sahibi Maggie ve bir kahve dükkânı olan Nina’nın, iki insan olarak yaşadığı sıradan olması gereken küçük aşk hikâyeleri bile cennet ve cehennemi ayağa kaldırabilecek kadar önem kazanıyor. Çünkü bu ikili, en sonunda Crowley’e aşkını kovalaması için cesaret veriyor. Cennet ve cehennemi birbirine katan, Aziraphale ve Crowley’i tehlikeye atan Gabriel problemi ise yine tek bir sebepten ortaya çıkıyor, aşk! İlk sezondaki olayların ardından Baş Melek Gabriel ve Cehennem’in Lideri Beelzebub, olup biteni konuşmak için bir araya geliyor. Hem cennet hem cehennem Kıyamet’in yaşanmasını istiyorken, liderleri bu günün gelmesi taraftarı değiller. Bu konu üzerinde tartışmak için sıkça buluşmaya başlıyorlar ve sonrasında kaçınılmaz bir şekilde aşık oluyorlar. Bu yüzden ikili, her şeyi geride bırakıp kaçma planı yapıyor. Son aşk hikâyesi ise herkesin ilk sezondan beri beklediği Aziraphale ve Crowley arasında geçiyor.
Aziraphale ve Crowley’in birbirleriyle alttan alta flört ettikleri, sürekli takıştıkları ve zıtlıklarına rağmen bir arada durdukları ilişki hem dizi adına hem de kitap adına en önemli noktadır. Ancak ikinci sezonda bu ilişki, Gaiman ve dizinin yeni ortak yazarı John Finnemore’un, pek çok izleyicinin bir melek ile bir şeytanın aynı şeyi paylaştığı fikrine hemen kapılmasına çok yakından ilgi gösterdiklerini doğruluyor. Bu noktada kilit bir unsur açığa çıkıyor: Tarif edilemez türden romantik bir aşk. Gaiman’ın kurduğu romantizm elbette incelikliydi. İkili asla öpüşmüyor ya da birbirlerine olan aşklarını itiraf etmiyorlar. Hatta ilk sezonun sonuna doğru Crowley, Aziraphale’i en iyi arkadaşı olarak adlandırıyor. Fakat herkes bu dile gelmeyen gerçeğin ne olduğunu biliyor. 1. Sezonda bile Neil Gaiman, bu hikâyenin aşkla yazıldığını doğrulamıştı. Şimdi 2. Sezonda ise bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Aziraphale ve Crowley, asırlar boyunca birlikte pek çok şey yaparlar: Peygamberlerin işine karışırlar, insanlar üzerine iddiaya girerler, iyi ve kötünün ne olduğunu tartışırlar, birlikte kıyameti durdururlar.. Yaşadıkları tüm bu maceraların tek ortak yanı ise, her işi birbirlerine duydukları sevgiyle yapmalarıdır. 2. Sezon, bu aşkın sadece bir saniyeliğine yüzeye çıktığı ve romantizmin tatmin edici, yavaş bir şekilde yaşanmasını sağlayan anlarla dolu.
Fan Teorileri
Good Omens 2. Sezonun finalinde Aziraphale bir ikilemle karşı karşıyadır. İlk seçeneği Metatron‘un teklifini kabul edip Cennete giderek Gabriel’in yerini alması ve Crowley’nin de meslektaşı olarak kendisine katılmasıdır. Ancak Crowley gitmeyi reddediyor, bu da ikinci bir seçeneği doğuruyor: Crowley, sevdiği melekle birlikte tüm bunları geride bırakarak, Beelzebub ve Gabriel gibi, bir yıldıza kaçmayı teklif ediyor. Hatta Crowley, sonunda Aziraphale’e duyduğu aşkı binlerce yıl sonra benimsiyor ve onu öpüyor. Fakat bu öpücük bile Aziraphale’i ikna etmeye yetmiyor. Crowley Dünya’da kalıyor, Aziraphale ise Cennet’e giden asansöre biniyor. Bu durum, Aziraphale’in karakterizasyonu adına oldukça şüpheli duruyor. Çünkü bildiğimiz Aziraphale, partneri bir şeytan bile olsa, ona “Siz kötü adamlarsınız!” demeyecek incelikte bir melek. Ayrıca bildiğimiz Aziraphale, bu tutku dolu öpücüğe hareketsiz kalabilecek biri değil. Durum böyle olunca bazı fanlar, birtakım ipuçlarını birleştirmeye ve birkaç teori ile 3. Sezonu beklemeye başladılar.
- Kahve Teorisi
İlk teorilerden biri Kahve Teorisi olarak geçiyor. 2. Sezon’un finali, Metatron‘un Nina’nın Give Me Coffee or Give Me Death adlı kafesinden badem şuruplu yulaf sütlü latte sipariş etmesini gösterirken uzun bir ekran süresi kullanıyor. Daha önceki bir bölümden, zehrin melekleri ve şeytanları biraz tuhaf hale getirdiğini, Crowley’nin laudanum içtikten sonra çok sarhoş davrandığını biliyoruz. Metatron’un “bir tutam badem” içeren bir latte sipariş ettiğini ancak “bol miktarda badem” içeren bir latte verdiğini biliyoruz. Ölümcül bir zehir olan siyanürün tadının da bademe benzediğini de biliyoruz. Bazı hayranlar, Metatron’un Aziraphale’i latte içmeye çağırması sırasında mucizelerle ilişkilendirilen çok zayıf bir ses efektinin de duyulabileceğine dikkat çekti. Hepsi bir arada ele alındığında, bu, Metatron’un Aziraphale’i mucize kullandığı bir latte ile manipüle ettiği anlamına gelebilir. Bu da Aziraphale’in verdiği karakter dışı kararı açıklamaya yetebilir.
- Book of Life Teorisi
Bu teori, 16.000 kelimelik bir Google Dokümanı ile argümanını sağlamlaştırıyor. Teoriyi yazan kişinin hipotezi, Metatron’un Book of Life’a erişimi olduğu ve tüm bu süre boyunca onu düzenlediği üzerine yoğunlaşıyor. Yazara göre bu teori, 2. Sezonda neden bu kadar çok tuhaf şeyin yaşandığını ve neden bazı anların izleyiciye biraz klişe gibi geldiğini açıklıyor. Dikkatli bir şekilde düşündüğümüzde Neil Gaiman, çağımızın en iyi yazarlarından biri. Fakat 2. sezon, kimi zaman sanki o kadar da iyi olmayan bir yazar tarafından yazılmış gibi durabiliyor. Yazarın sunduğu kanıtlardan ilki, 1. Sezondaki Tanrı’nın anlatıcı sesinin olmaması. Onun yokluğu, kontrolün Metatron’da olduğuna dair bir ipucu olabilir.
Bu sezonun ön planda olan karakterlerinden Maggie, uzun bir süre boyunca çok kötü yazılmış bir Wattpad karakteri gibi davranıyordu. Ancak hikâyede iki önemli gelişmeyi harekete geçirdi: Şeytanların içeri girmesine izin verdi ve Crowley’nin, Aziraphale’e olan hislerini itiraf etmesini sağladı. Zaman zaman Nina ve Crowley, 2. Sezondaki olayların ne kadar tuhaf olduğuna açıkça işaret ediyorlar ve yazar, dizinin evreninde bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiklerini açıklıyor. Hikâye yazımının Neil Gaiman gibi usta bir yazar için eksik olduğunu düşünen hayranlar Book of Life teorisini mantıklı buldu.
Kaynaklar
Ariaste. “The Magic Trick You Didn’t See”. Tumblr. Web. 28.07.2023
Mamac, M . “Good Omens Season 2: Fan Theories”. Alittlebithuman. Web. 7.08.2023
Maas, J. “Good Omens Season 2” variety. Web. 28.07.2023