Göğe Bakma Durağı – Turgut Uyar | Şiir İncelemesi

Editör:
Guşef Alhas
spot_img

Orhan Koçak için “yaşamın şairi”, çoğumuzun ise “göğe baktıran şair” olarak tanıdığı Ahmet Turgut Uyar, 4 Ağustos 1927 yılında dünyaya geldi. Öğrenimini askeri okullarda tamamladı, çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra askerliğin hiç bir zaman kendisine uygun olmadığını düşünen şairimiz 1958 yılında Ankara’dayken istifa etti. İlk eşi Yezdan Şener ile üç çocuğu olan Uyar, 1966 yılında Şener ile yollarını ayırdı. İstifasının ardından yerleştiği İstanbul’da unutulmaz aşkı yazar Tomris Uyar ile tanıştı ve 1969 yılında dünya evine girerek ömrünün son yıllarını onunla geçirdi. Tomris Uyar ile de Hayri Turgut Uyar adında bir çocuğu daha dünyaya geldi.

Şiirdeki Yolculuğu

Bu Dünyada En İyi Ben Yenilirim, Dosta, Düşmana, Aşka" Dizelerinin Turgut Uyar'ın Olduğu İddiası - Malumatfuruş

Müzikle iç içe bir ailede büyüyen Uyar‘ın şiire yatkınlığı küçük yaşlarda kendini göstermeye başladı. İlk şiiri “Yâd” 1947’de, o zamanların bilinen dergisi Yedigün‘de yayımlandı. “Bir Şiirden” başlıklı şiiri, İkinci Yeni öncülerinden olan Cemal Süreya‘nın dergisi Papirüs‘te yayımlandı. Daha sonra bir yarışmada “Arz-ı Hal” adlı şiiriyle ikinci olarak ilk ödülünü almanın sevincini yaşadı. İlk kitabına da aynı ismi verdiği “Arz-ı Hal”, hece ölçüsünü kullandığı ve bu deneme kalıplarını günümüze taşıdığı şiirlerinin toplandığı kitap oldu. Şiirinde daha çok yaşamın trajik yönlerini, çıkmazın çekiciliğini ele almıştı. Sevdanın bin bir haline değinerek içten, doğal anlatımı ve güçlü ritmi ile okuru kendine çağıran şiirler yazmayı başardı.

Garip Akımı Ardından İkinci Yeni

Başlarda Garip akımından etkilenip çoğu şair gibi aşk, ayrılık, ölüm temalarına daha çok yönelmiş fakat kendini hiç bir zaman sınırlamamıştı. Sonraları arayışına özgün yorumlarıyla devam etti ve İkinci Yeni şairlerinin öncülerinden biri oldu. Şiiri öz veya biçim bakımından sürekli değişen Uyar, kültür birikimini kendince değerlendirebilen bir şairdi. İyi bir gözlemci olan şairimiz insanı ve yaşamı tüm karmaşıklığıyla şiirlerine taşır, farklı yaşantıları, insanlar arası ilişkileri, nesneleri en ince ayrıntısına kadar işlerdi. Soluklu, uzun dizeli, düz yazı görünümlü şiirleri döneminde de büyük etki uyandırmıştı.

Oğlunun da söylediği gibi “sevmek ve içmek, ikisini de sonuna kadar kullandı ama sevmekten değil içmekten öldü.” Yakalandığı siroz sonrası, tedavi olmak için hiç çabası olmamıştı. Beklediği gün geldi ve 22 Ağustos 1985’te aramızdan ayrıldı. Hem doğumu hem ölümüyle Ağustos ayı bizler için Turgut Uyar ayı olmuşken binlerce insana mola verdiren; kalabalıktan, sıkıntıdan bir an olsun uzaklaşmak isteyenlerin ilk durağı olan o şiiri beraber inceleyelim:

Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Uyar bu dizelerde nokta ve virgül kullanmayarak yolda hızla seyreden bir otobüsün camından bakarken gördüğümüz manzarada ardınca geçen nesneleri bize anımsatıyor. Zihninin dağınıklığını toparlamak istercesine zamanı durdurmayı ve yalnızca bir kişiyle olmayı istiyor. Bir şeyler arıyormuş gibi duran ellerinden tutması için bir sevgiliye sığınıyor. Hayatın telaşından dolayı güzelliklerden mahrum kalan gözlerini sevindirmek istiyor. Ve yeryüzünün tam zıttı olan, sakinliği ve huzuruyla insana iyi gelen gökyüzünü seçiyor kaçış olarak.

90. Doğum Gününde Unutulmaz Şair Turgut Uyar ve 14 Şiiri

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Otobüs ve durak kelimelerini kullanarak bir yolculuktan bahsediyor. Sıradan bir yolculuk değil bu. Umudu ve hayali temsil eden; onu ezen somut gerçeklere sahip yeryüzünün aksine sakinliği, maviliği, huzuru ile gökyüzünde, yükseklere bir yolculuk… Bu yolda yalnız da değil herkese karşı biz düşüncesiyle iki kişinin birbirine yeteceğini düşünüyor. Şehir hayatından, karmaşasından, insanlardan uzak “biz hep birbirimizi düşünelim” fikriyle bir kişi dışında her şeyi unutmaya hazır oluşu anlatıyor. İnsanı yoran, kafa karıştıran yeryüzünden uzaklaşmanın gerekliliği ile adeta bir kaçış şiiri çıkıyor ortaya. Kargaşadan, gürültüden, dertten, kederden, her şeyden, bir kişi hariç herkesten…

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Yeryüzündeki kalabalıktan kaçıp sevgilinin elleriyle kurtuluyor yalnızlıktan. Gözlerine baktığında huzurlu ve nostaljik anlar yaşıyor. Başka havaları soluma, başkalarla değil ikimiz olalım diyerek üstlenilen tüm rollerin bir kenara bırakılmasını istiyor. İki kişilik yalnızca gidiş biletini ayırdığı bu yolculukta bir daha dönmeyeceği, her şeyden uzak, huzurlu bir yer düşlüyor. Gökyüzünü birbirlerini yansıtan bir ayna gibi görüyor ve her şeyi unutup bir anlığına da olsa sadece birbirimizi, bizi hatırlayalım diyerek göğe baktırıyor.

Turgut Uyar bu düşündüren dizeleri ve anlatımı ile hepimizi birkaç saniyeliğine de olsa dünyaya farklı bir pencereden bakmaya davet ediyor. Böylesi yoğun ve telaşlı bir çağdayken insanı anlayan ve anlatan şairimizin diğer eserlerine de göz atmayı unutmayın deriz.

Göğe bakalım, içimizde sebebini bilmediğimiz öfkeyi unutmak için, unuttuğumuz nice güzel değeri hatırlayabilmek için ve bazen teşekkür etmek için.


Kaynakça

Uyar, Turgut. Göğe Bakma Durağı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2015.

Kidega “Turgut Uyar”  web

Biyografi.info “Turgut Uyar”  web

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.