İlk bölümü 2000 yılında yayımlanan Gilmore Girls, hayatımıza güçlü bir anne-kız ilişkisi anlatısıyla giriş yapıyor. Ancak dizinin sunduğu ilişki, sıradan bir anne-kız ilişkisi değil elbette. Stars Hollow adlı kasabanın sıcak atmosferinde geçen hikâye, karakterlerin gündelik yaşamlarını dram-komedi şeklinde bizlere sunuyor. Bunu yaparken olay örgüsünü dikkatli seçiyorlar ve iyi işliyorlar. Karakterlerin gelişimlerine ise her dakika boyunca şahitlik ediyor ve onlarla büyüyoruz ve gelişiyoruz.
Peki Gilmore Girls karakterleri bir şarkı olsaydı hangisi olurdu?
Lorelai Victoria Gilmore (Lauren Graham)

Lorelai; küçük yaşta hamile kalmış, kızını yalnız başına büyütmüş ve kızıyla anne-kız olmaktan öte yakın arkadaş olan eğlenceli bir kadındır. Her şeye rağmen bir çözüm bulan ve kendini de çevresini de eğlendirebilen bir insandır. Küçük yaşında ailesinden ayrılması, Rory’i tek başına büyütmesi ona çok şey katmış ve en önemlisi bağımsız bir kadın yapabilmiştir. Enerji, mizah anlayışı ve özgürlük onu tanımlayan üç kelime olabilir sanırım. Taylor Swift’in “You’re On Your Own, Kid” şarkısı tam ona göre! Bağımsız, kendi yolunu çizen bir hikâye anlatıyor şarkı da. Şarkının hafif hareketli teması ise bana Lorelai’nın neşesini anımsatıyor.
You’re on your own, kid
(Tek başınasın, evlat)
You always have been
(Hep böyleydin)
Rory Gilmore (Alexis Bledel)

Rory, kitap okumayı çok seven ve çalışkan birisi. Azimli, disiplinli bir kişiliği olmasının yanında ilişkilerinde daha duygusal bir karakter. Dizide de Rory’nin okul, aile, aşk hayatı arasındaki büyümelerini görüyoruz. Alphaville‘nin “Forever Young” şarkısını dinlediğimde bana Rory’i hatırlatıyor. Tüm sezonlar boyunca çocukluk, gençlik ve yetişkin olma çabasına ve anlarına şahitlik ettiğimiz Rory’nin bu süreçteki geçişlerinin zorluğunu hissettiriyor şarkı. Masumiyeti, sevgiyi, zorlukları ve en nihayetinde hayatın bitivereceği gerçeğiyle yüzleşiyor insan. Rory büyürken, siz de büyüyorsunuz. İlişkilerinin karmaşıklığı ve duygusal iniş çıkışlarını gördükçe gerçekçi ve evrensel bir şeyin parçasını sizin de yaşadığınızı görüyorsunuz.
Forever young
(Sonsuza kadar genç)
I want to be forever young
(Sonsuza kadar genç kalmak istiyorum)
Do you really want to live forever?
(Gerçekten sonsuza dek yaşamak istiyor musun?)
Emily Gilmore (Kelly Bishop)

Emily, çok zarif ve güçlü bir kadın. Kızı Lorelai ile ilişkisi karmaşık dursa da ailesine olan sevgisini ve düşkünlüğünü hissedebiliyoruz. Kontrolcü ve itibara önem vermesi de aslında hep çatışma konusu oluyor. Abba‘nın “Slipping Through My Fingers” şarkısı Emily’i çok güzel anlatıyor. Şarkı, bir annenin kızının okula hazırlanırken ne kadar hızlı büyüdüğünü fark etmesiyle ilgili. Zaman, kayıplar ve aile bağlarıyla ilgili. Emily, Lorelai ile güçlü bir anne kız ilişkisi kuramamış, aynı zamanda kızının erken yaşta evden ayrılışı sebebiyle birçok deneyimine şahit de olamamıştır. Rory büyürken bu hisleri daha yoğun olarak fark ediyor ve zamanında kızının yanında olamadığı için üzülüyor. Aileye ve bağlara önem veren Emily için bu şarkı onun için gerçeklerle yüzleşmesi olarak da karşımıza çıkabilir.
Do I really see what’s in her mind?
(Gerçekten kafasından ne geçiyor görüyor muyum?)
Each time I think I’m close to knowing
(Bilmeye yakın olduğumu düşündüğüm her an)
She keeps on growing
(Büyümeye devam ediyor)
Luke Danes (Scott Patterson)

Luke, kasabada kahve dükkanı olan bir karakter. Dışarıdan sinirli ve soğuk duruyor ama yardım etmeyi seven ve biraz daha ilişkilerini yavaş ama sağlam ilerleten birisi. Luke ile Lorelai başlarda birbirini seven ve değer veren iki yakın arkadaştır. İkisinin zıt ve farklı karakterli olmaları diziyi izlerken de eğlenceli olmasının yanında bu farklılık ikili ilişkilerinde birbirlerini de tamamlıyor. Temelde dostlukla gelişen ilişkileri daha sağlam ama zaman zaman inişli çıkışlı olsa da duygusal olarak birbirlerine güçlü bir şekilde bağlanmalarını sağlıyor.
Elton John’un “I Guess That’s Why They Call It the Blues” şarkısında sevgiye bağlılığı ve özlemi anlatıyor aslında. Luke’un sessiz ve duygularını içinde yaşayan biri olduğunu düşündüğümüzde bu şarkı tam ona göre! Özellikle Lorelai ile olan ilişkisi açısından onu anlatan bir şarkı. Şarkının nostaljisi, ritmi ve sözleri de Luke gibi hissettiriyor.
Between you and me
(Aramızda kalması şartıyla)
I could honestly say
(İçtenlikle söyleyebilirim ki)
That things can only get better
(Her şey daha iyi olacak)
Dean Forester (Jared Padalecki)

Dean, kasabaya yeni gelen bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Nazik, romantik ve düşünceli birisi olan Dean, Rory’nin ilk erkek arkadaşıdır. Rory, akademik ve kültürel olarak kendini geliştiren birisiyken Dean, o kadar kendisini geliştirme fırsatı bulamamış bir karakter. Sezonlar ilerledikçe, Rory büyüyor ve çevresi, arkadaşları değişiyor bu nedenle ortak noktalar bulmakta zorlanıyorlar.
Tears for Fears‘ın “I Love You But I’m Lost” şarkısı ise ilişkinin belirsizliği ile ilgili. Aynı anda birine sahip olma ve birini kaybetme hissi hakkında olduğundan Dean, Rory ile ileride ortak bir yolda yürüyebileceklerinden emin olamıyor. Bunu bölümler geçtikçe görüyoruz. Rory’nin kariyer hedefleri, hayatına giren yeni insanlar ve Dean’in istekleri bir noktada uyuşmuyor. Bu nedenle Dean sevgisine rağmen, ilişkide bocalıyor.
In the haze of my mind all the wires were crossed
(Zihnimin bulanıklığında teller birbirine karıştı)
I love you but I’m lost
(Seni seviyorum ama kayboldum)
Jess Mariano (Milo Ventimiglia)

Jess, Luke’un yeğeni olarak diziye giriş yapıyor. Jess, zor bir çocukluk geçirmiş. Bu nedenle biraz soğuk, asi, umursamaz bir insan. Ancak entelektüel olarak kendini geliştirmiş ve Rory ile çok ortak nokta bulabiliyorlar. Jess, Rory ile ilişkisinde sürekli bir kararsızlık içerisinde bu nedenle Rory de Jess’in hareketlerini anlamakta güçlük çekiyor. Karmaşık bir ilişkide senelerce gidip geliyorlar.
Taylor Swift’in “Mr. Perfectly Fine” şarkısı aslında Jess olabilir. İlişkide Jess’in dışarıdan asi duruşu ve entelektüel çekiciliği Rory’e mükemmel görünüyor olsa da ilişkide bir sıcak bir soğuk oluşu, hatta sonunda sorular bırakarak hayatından çıkışı şarkıdaki belirsizliğe ve hayal kırıklığına da oldukça uyuyor.
Hello Mr. “Perfectly fine”
(Merhaba, bay “Mükemmel”)
How’s your heart after breaking mine?
(Benim kalbimi kırdıktan sonra kalbin nasıl?)
Logan Huntzberger (Matt Czuchry)

Logan, diziye Rory’nin üniversite zamanlarında hayatına girer. Logan, zengin bir ailenin çocuğudur ve kendisi ailesinden bağımsız bir şeyleri başarmak ister bu nedenle bağımsız bir kişiliği de vardır. Ama eğlenceli olması Rory’nin dikkatini çeker ve onun hayatına heyecan katar. Logan, Rory’i her ne kadar başlangıçta tutkulu ve heyecanlı sevse de ilişki sorumluluklarından kaçar ve bunları yerine getirmekte zorlanır. İkisini de üniversitede izliyor olmak çok gerçekçi hissettiriyor. Bir ilişkide birbirini seven iki insanın hayatlarını kurma vakitleri geldiğinde nasıl kararlar alabileceklerini gösteriyor. Her ne kadar çok çaba gösterseler de farklı hayat istekleri ve yaşam tarzları bir noktada kesişmeyecektir. Logan kişinin benliği ve aşkı arasındaki karmaşıklıklara değiniyor.
Bonjr şarkısı olan “Someday We’ll Be Together Again”, Logan ve Rory’nin karar vermeleri gereken zor bir yol ayrımında bireysel isteklerini takip etmeleriyle sonlanan ilişkilerinin yine de bitmeyeceği, ileride tekrar buluşacaklarına dair ümidi anlatır. Şarkının melodisi Logan’ın kendini ifade etmek ve açmakta zorlanması sebebiyle de daha çok onu anlatıyor; şarkıyı duymuyor, hissediyorsunuz.
I don’t know if you’d be particularly interested in hearing anything about me… my life
(Benim hakkımda bir şeyler duymakla özellikle ilgilenir misiniz bilmiyorum… hayatım)
I move around a lot
(Çok fazla hareket ederdim)
I’m getting away from things that get bad if I stay
(Eğer kalırsam diye kötüleşecek şeylerden uzaklaşıyorum)
KAYNAKÇA
Şahin, Cemre. “Gilmore Girls: Sevilen Klasiğin 20. Yılı”. themagger. 06.11.2020. https://www.themagger.com/gilmore-girls-dizi-konusu/. 26.09.2024