David Frederick Attenborough, biyoçeşitliliğe tanıklık etmiş bir biyolog olarak bizlere çok etkileyici mesajlar verdiği belgeseli; Gezegenimizden Bir Yaşam’ı sizler için inceledik.
Bugün 94 yaşında olan ünlü doğa bilimci David Attenborough, gelecek için bir vizyon oluşturmak adına ‘kişisel tanıklık ifadesi’ olarak nitelendirdiği “David Attenborough: Gezegenimizden Bir Yaşam” adlı belgeseli çekiyor. Vahşi doğa ile iç içe sürdürdüğü bu yaşamda paylaşmak istediği çok fazla bilgi ve uyarmak istediği ciddi konular üzerinden bizlere çözüm önerileri veren bir belgesel sunuyor. Böylelikle belgeselde kaybettiğimiz vahşi yaşamı, azalan biyoçeşitliliği, iklim krizini ve bitmek bilmeyen taleplerimizin acı sonuçlarına karşı neler yapabileceğimizi görüyoruz. Peki, insanoğlu doğaya neler yaptı?
Ormanları Kestik
En yaygın ve baskın tür olan insan diğer canlıların yaşamını kısıtlayarak kurduğu bu dünyada doğayı yok etti. Türlerin çeşitliliğini ve evrim tasarısını en iyi görebileceğimiz yer olan yağmur ormanlarını kereste, palmiye yağı ve tek türlü tarım için dümdüz etti. Karadaki canlı türlerinin yarısından fazlasına yuva olan bu habitatı insanoğlu her yıl ortalama 15 milyar ağaç keserek yok ediyor ve korktuğumuz gerçeği izlediğimiz bu belgeselde de görüyoruz ki tropikal yağmur ormanlarımızın üçte ikisini yok ettik.
“Yağmur ormanlarını sürekli kesemeyiz ve sürekli yapamayacağımız şey tanım gereği sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilir olmayan şeyler yaparsak verdiğimiz hasar çoğalır ve sonunda tüm sistem çökecek hale gelir.”
Okyanusları Ölüme Sürükledik
Attenborough, belgeselin ilk dakikalarında şunları söylüyor: “Bir canlı türü hedefimiz haline geldiğinde artık dünyada saklanabileceği hiçbir yer yoktu.” Hedefimiz hâline gelen doğal yaşamı, okyanuslarda da yok ediyoruz. Denizleri ve gölleri kirleterek, barajlar yaparak, açık deniz balıkçılığında bilinçsiz davranışlarımızla okyanuslardaki yaşamın sonunu hazırlıyoruz. Balık nüfusunun yüzde 30’unu avlayarak kritik seviyelere çektiğimizi, temiz su kaynaklarını yüzde 80 kadar azalttığımızı belgeseldeki çarpıcı görseller ile izliyoruz.
Vahşi Doğayı Yok Ettik
Belgeselimiz vahşi doğanın dünyayı %66 olarak kapladığı zamanlarla başlıyor ve günümüze kadar geliyor. Attenborough, insanoğlunun yıllar içinde hızla değişen yaşam biçimini ve bu şekilde devam edersek nelerle karşılaşabileceğimize dair öngörülerini bizlere anlatıyor. Attenborough’ün sesi ve gelecekte oluşabilecek durumların görselleri ile belgeselin bu kısmı konuyu daha dikkat çekici yapıyor. Böylelikle belgeseli izlemek yeterli olmuyor ve bu konuyu araştırdığımızda da dünyanın bulunduğu çağı Anthropocene yani ”İnsan Çağı” olarak adlandırıldığını görüyoruz.
İnsan çağı olarak adlandırılan bu dönemde kümes hayvanları dünyadaki bütün kuşların yüzde 70’ini oluşturuyor. Memelilerin yüzde 60’ını büyükbaş hayvan ve domuz gibi çiftlik hayvanları oluşturur iken kalan yüzde 36’sını insan, yüzde 4’ünü vahşi memeliler oluşturuyor. Bu sayıların ifadesi çok açık: İnsanoğlu gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünün ve bitkilerin ise yarısının yok olmasına sebep oldu. Dünyayı evcilleştirmeye çalıştığımız bu sürece şahit olan Attenborough belgeselde şu sözleri ile üzüntüsünü anlatıyor:
“Bu artık bizim gezegenimiz. İnsanoğlu için insanoğlu tarafından yönetiliyor. Canlılar aleminin geri kalanı için çok bir şey kalmadı.”
Attenborough’ün hüzünlü sesi ve görsellerdeki canlıların bakışları bizlere durumuzun ne kadar kötü olduğunu çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Belgeselin son yarım saatinde nasıl önlemler alabileceğimizi görüyoruz. Bu özelliği ile belgeselimiz pozitif bir bakış açısı ile geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Neler Yapabiliriz?
Küresel çapta insan yapımı bir felaketten kurtulmanın temeli vahşi doğayı geri kazanmak. Yüzyıl sonra gezegenimiz yeniden vahşi bir yer olabilir. Peki gezegenimizi nasıl vahşileştirebiliriz?
- Önceliğimiz, nüfus. Çarpıcı bir şekilde artış gösteren nüfusun kontrolünü sağlamak atmamız gereken ilk adım. 20.yüzyılın yarısında nüfus büyümesini yavaşlatan hatta durduran Japonya bu konuda bize örnek oluyor.
- 1950’de bir Japon ailesinin genelde üç veya daha fazla çocuğu olurken 1975’lerde ortalama iki çocuğa indi. 2000’den beri ise çok az değişim gösteren nüfusları istikrarlı bir şekilde sabitlendi.
- Bir diğer konumuz, enerji. Fosil yakıtları aşamalı olarak bırakmak, doğanın enerjilerini kullanmak dünyamız için yapmamız gerekenlerden. Bu konuda örneği bizlere Fas sunuyor.
- Yüzyılın başlarında Fas bütün enerji kaynağını ithal petrol ve gazdan sağlıyordu. Günümüzde ise meskenlerin enerji ihtiyacının %40’ını yenilebilir enerji santralleri ağından sağlıyor. Böylelikle dünyanın en büyük güneş enerjisi santraline sahip Fas’ın 2050 yılına kadar bu endüstride öne çıkması bekleniyor.
- Canlılar aleminin yaşayan bir okyanusa ihtiyacı var. Okyanuslardaki yaşam dünyanın geleceği için büyük önem taşıyor. Yapmamız gereken ise biyoçeşitliliği arttırmak.
- Gezegenimizin beslenme şeklini değiştirmesi gerekiyor. Sebzeye dayalı bir beslenme tercihi ile birçok şey değiştirebiliriz. Bu tercihimiz ile doğayı vahşileştirebilir, toprak verimini arttırabiliriz. Hollandalı çiftçilerin az bir toprakla neler yapabileceğimizin örneğini belgeselde izliyoruz. Sürdürülebilir bir tarımı mümkün kılan bu ülke toprakla müttefik olmuş durumda. Daha az su, daha az böcek ilacı ve daha az gübre ile sağlıklı tarıma sahip olmanın mümkün olduğunu izliyoruz.
- Ormanlarımız, karbon salınımını engelleyen en iyi teknolojiye sahip. Bu yüzden ağaç kesmeyi durdurmalı hatta kaybettiğimiz ormanları geri kazanmalıyız. Kosta Rika 1980’lerde kontrolsüz ağaç kesimi ile ormanlarının dörtte üçünü kaybetti. Hükümet bu kayıp ile hemen harekete geçti. Toprak sahiplerine yerli ağaç dikimi için bütçeler ayırdı ve 25 yıl gibi bir sürede Kosta Rika kaybettiği ormanları geri kazandı.
Çernobil Metaforu
Tek ömürlük süre içinde küresel gerilemenin hikâyesini bizlerle detaylı bir şekilde paylaşan Attenborough, belgeseline Çernobil faciası ile başlıyor ve insan yapımı bu facianın görselleri ile de belgeselini sonlandırıyor.
Doğal dünya bizimle ya da bizsiz kendini yeniden inşa edecek. İnsanoğlu ise diğer canlıların yaşamını kısıtlayarak kurduğu bu dünyada her şeyin sonsuz olduğuna inanıyor. Attenborough de bu noktada bize ışık tutuyor. Doğanın bir faciadan çıkıp kendini yenilediğini, ağaçların şehri yeniden yeşerttiğini Çernobil’i gezerek bizlere anlatıyor.
Yaşamın sırrını çözen doğa ile çalışmamız, sürdürülebilir bir yaşam için doğanın bir parçası olmamız gerekiyor.
“Mesele gezegenimizi kurtarmaktan ziyade kendimizi kurtarmakla ilgili”
Belgeselin izlemiştim Eda Hanım’a özelinde dolayı teşekkür ediyorum (Kızımın ödev konusuydu) bu belgeselde bize verilen mesaj şudur IKLIM DEGISIKLIGI tarım alanları azaltılmali evcil hayvanlar azaltilmali ee o zaman gıda sorunu başlayacak Amaç dünya nüfusunu azaltmak ve kaynakların doğal olanını kendileri yapay olanları bize yedirecekler ve sağlıksız beslenmeden dolayı nüfus sayısı hızla.dusecektir
Çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık, diğer yazılarını merakla bekliyorum. 🙂