Geçmişten günümüze uzanan uçsuz bucaksız filmlerimiz… Kimi ağlatırken, kimi güldürür, kimi düşündürürken, kimi bizleri çocukluk yıllarımıza götürür. Bizleri böyle güzel duygulara götürürken bir yandan da klişeleşmiş, artık yeter bu da mı aynısı diye isyan ettiğimiz klasikleşmiş film senaryoları.
Yeşilçam’dan bu zamana akla ilk gelen aşktır. Kavuşamayan aşıklar, imkansız aşklar, tek taraflı aşklar, zengin fakir konulu aşklar ve bu aşk konusu da filmlerin türleri ne olursa olsun bir yerden değinmeleri gereken hikayelerdir. Aşk konulu filmlerde de sevdiğini yarı yolda bırakan erkeğin pişmanlık duyup geri geldiği, kadının aldattığı ya da ilişkiden sıkıldığı, kadınların erkeklere muhtaçlık duyduğu vb. gibi çokça örnek barındıran klişe haline gelmiş film konuları bulunmaktadır.
Selvi Boylum Al Yazmalım (1977)
Köylü kızı Asya ve kamyon şoförü İlyas’ın dağlarda başlayıp sonrasında kısa süreli mutlu evlilikleriyle başlayan film, şoför İlyas’ın Asya’yı aldatmasıyla farklı bir boyuta taşınır. Asya çocuğuyla evden kaçıp ona yardım eden Cemşit’e karşı sorumluluk ve ilgi duymaya başlar. Cemşit ve Asiye birbirlerine tamamen alıştıkları sıra, şoför İlyas Asiye’yi bulup karşısına çıkar ve tekrar onunla birlikte olmak istediğini söyler. Asya ise aşkı ve ona değer verip sahip çıkan adamı tercih etme konusunda kararsız kalır. Akıllara kazınan o söz gelir ”Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti. Durursam bir daha kurtulamam. Ziyanı yok, gülüşü yeter bize.” diyerek tercihini yapmıştır.
Issız Adam (2008)
Tesadüf eseri karşılaşan Ada ve Alper’in aşk hikayesi. Alper’le Ada bir sahaf dükkanında karşılaşırlar. Birbirlerinden çok farklı olan iki karakterin o günden sonra hayatları değişir. Alper, Ada’yla iletişime geçmeyi başarır ve evinde akşam yemeği planı yapar. Yemekten sonra aralarında çok güzel bir aşk başlar. Ada tüm düzenini Alper’e göre ayarlamıştır. Alper ise düzeninin değişmesini seven biri değildir. Adayla yaşadığı dolu dizgin aşkı ve bu kadar düzenli hayatı onu korkutmaya başlamıştır. Alper artık yapamaz ve hepimizin aklına kazınmış o meşhur sahnede; Ada iştahla yaprak sarması yerken Alper ayrılmak istediğini söyler ve yemek Ada’nın boğazına dizilir. Aradan yıllar geçer, Alper hayatını bir daha düzene sokamamış kendi hayatında boğulmuşken Ada hayatına bakmış, kariyer yapmış ve aile sahibi olmuştur. Bir gün bir yerde karşılaşırlar ve ikisi de birbirini kaybettiği için üzülmüştür. Ama Alper her defasında yıkılmıştır.
Canım Kardeşim (1973)
Küçük Kahraman, ağabeyi ve ağabeyinin yakın arkadaşı Halit’le birlikte yoksul hayatı yaşarlar. Bir gün evlerinde yangın çıkar ve babaları çıkan yangın sonucu hayatını kaybeder. Baba hayatlarından çıkınca Kahraman ağabeyi Murat’a kalır. Murat’ın yakın arkadaşı Halit evden kovulur ve Murat’ın yanına yerleşir. Abisine kalan Kahraman’ın öğretmeni sürekli abisini okula çağırır ve Kahraman’ın temizliğine dikkat edilmesini söyler. Bir gün Kahraman halsizleşir ve doktora giderler Kahraman’ın kanser olduğu ortaya çıkar. Abisi ve Halit Kahraman’ın hastalığına çok üzülür. Doktor Kahraman’ı mutlu etmelerini söyler. Kahraman’ın en çok istediği şey ise televizyondur. Ağabeyi Murat parası olmadığı halde kardeşi Kahraman’ın mutluluğu için her şeyi yapar bir şey hariç televizyonu alamaz. Televizyon almak için elinden gelen her şeyi yapsa da bir türlü başaramaz. Bir gün arkadaşı Halit’le eve giderken dükkan vitrininde televizyon görürler ve onu çalarlar. Eve mutlu bir şekilde gitmişlerdir ta ki Kahraman’ın cansız bedeniyle karşılaşana kadar.
Delibal (2015)
Mimarlık öğrencisi olan ve hobi olarak müzik yapan Barış, bipolar hastası olmakla beraber, hayatın tadını çıkartmaktan keyif alan birisidir. Füsun’u gördüğü anda hiç kapılmadığı bir duyguya kapılmıştır. Hiç hissedemediği aşk duygusunu Füsun’u gördükten sonra hissetmeye başlamıştır. Füsun’u hiç tanımıyor ve ismini bile bilmiyordur. Aşkının peşinden gidip Füsun’u bulmuştur. Ama atladığı bir şey vardır. Füsun okulu dereceyle bitirip mastır yapıp yurt dışına gitmek ister. Barış için Füsun’ u ikna etmek zordur, ama başarmıştır. Füsun’u evliliğe kadar ikna etmiştir ve masallardaki gibi bir evlilikleri olmuştur. Barış’ın hastalığı ilerleyip ta ki onu intihara sürükleyene kadardır bu masal. Barış Füsun’a onu çok sevdiğini anlattığı ve onu affetmesini istediği bir video hazırlar ve Füsun bunu izlediğinde Barış çoktan ölmüştür.
Birde aile filmlerimiz var;
Genelde böyle filmlerde aile fakirdir, baba ev geçindirmek için her işte çalışır kıt kanaat geçinirler, hayatlarına düzenli bir şekilde devam eden bu aile birden büyük iş adamları başlarına musallat olur, ya da onların hayatlarına bir şekilde müdahalede bulunurlar. Ya da baba zil zurna sarhoştur ve evine asla katkıda bulunmaz, tam tersi durumda da anne evi umursamaz kendi geleceğini düşünür. Birde bunun çocuk versiyonları vardır ailesini geçindirmek için her türlü fedakarlığı yapar onlara bakmak için kendi hayatından feragat edenleri de vardır. Türk film klasiklerinin vazgeçilmezlerindendir. Biraz seyir zevki verir acaba ailesine sahip çıkacak mı, biraz da acıklı hissettirdiği olur. İşte size geçmişten ve günümüzden iki mükemmel örnek;
Aile Şerefi (1976)
Rıza kıt kanaat geçinen bir aile reisidir. Onun hayatta ki tek gayesi ailesini açta açıkta bırakmamaktır. Türlü zorluklarla hayatına devam eden aile, hallerinden asla şikayetçi değildir ve babaları Rıza’ya her zaman minnettar olduklarını dile getirirler. Bir gün hiç ummadıkları bir olay gelir başlarına. Küçük oğulları Murat’a, Oktay’ın kullandığı arabanın çarpması sonucu hayatların bambaşka bir hale girmiştir.
Oktay’ın gaddar babası Fehmi Bey, oğlunun ceza almaması için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu saatten sonra iki ailenin verdiği hayat mücadelelerini izlemekteyiz.
Kızım ve Ben (2017)
Gerçek bir hikayeden uyarlanan Kızım ve Ben, eşinin evi terk etmesinden sonra, özel harekat polisi bir baba ve kızının hayat mücadelesini anlatır.
Zengin bir ailenin tek çocuğu olan Doruk, hayalini gerçekleştirmiş ve birincilikle mezun olarak polis olmuştur. Bir operasyon sırasında tanıştığı Serap’a aşık olur ve evlenir. Kısa bir süre sonra kızları Zeynep dünyaya gelir. Serap doğumdan sonra bunalıma girer ve evi terk eder. İşine bağlı olan Doruk bir yandan işiyle ilgilenirken bir yandan da kızı Zeynep’e hem annelik hem de babalık yapar. Kızıyla aralarında çok güzel bir bağ yakalayan baba, bir gün annesi Serap’ın geri gelmesiyle tüm düzenleri değişir ve baba kız için zorlu bir dönem başlar.