Geceleri dışarı çıkma fikri bazılarına ürkütücü gelir, bana ise ferahlatıcı. Kalabalıktan, sıcaktan, ses kirliliğinden, trafikten yorulmuşken İstanbul’la gece karşılaşmak başka bir deneyim. Şehir o zaman konuşmaya başlıyor. Şu ana kadar gece saatlerinde yürümekten pişman olduğum tek bir rota bile olmadı. Tam tersine; en çok kendimi, en çok şehri gece tanıdım. Bu yazı, gündüz çok gürültülü olan İstanbul’u geceleri tersten okumak isteyenlere… Hem sakin hem samimi bir rehber.
Moda’dan Caddebostan’a: Gece Yürürken Kendi İçine Düşmek

Bir akşam saat 19.00 sularında evden çıktım. Moda evime yakın değildir ama ne zaman yürümek istesem buraya gelirim. Hava yazlık, ama sahilde hafif bir serinlik vardı. Arkadaşlarımla keyifli bir akşam geçirdik, daha sonra kalktım. Saat 22.30 olmuştu. Moda Sahili’nden başladım yürümeye. Kalabalık yavaş yavaş çekilmişti ama sahilde hâlâ gitar çalan bir grup, çay içen birkaç kişi, banklarda kendi kendine düşünen birkaç insan vardı. Tam olarak geceyi seven o insanlar… Göz göze geldiğimizde hiçbir şey konuşmasak da ortak bir şey paylaştığımızı hissettim.

Moda’dan Kalamış’a yürüdüm. Yol boyu deniz bir yanımda, çimenlerde oturmuş çiftler diğer yanımda. Sahil uzadıkça sessizlik de artıyor. Caddebostan Plajı’na vardığımda saat 00.45’ti. Çimenlerde yere serilmiş battaniyelere sarılı insanlar, gece pikniği yapan genç gruplar vardı. Çantamda bir kitap ve termos kahve getirmiştim, tam zamanıydı.
Yalnız yürümekten korkanlara değil, yalnızlıktan sıkılanlara bu rotayı öneririm. Çünkü burada yalnızken bile yalnız kalamazsınız.
Gecenin Kalbinde Bir Işık: Kadıköy’de Gece Sineması Deneyimi

Bir cuma gecesi, saat 23.45 seansı için Kadıköy Sineması’na gittim. Evet, geceleri sinema var. Bazı akşamlar bazı serilerin filmlerini arka arkaya veriyorlar, bazen de tek bir film oluyor. Film, Wes Anderson’ın bir yapımıydı. O loş, kırmızı perdeli salonun içine girerken dışarının ne kadar karanlık olduğunu unutuyorsun. Salon yarı doluydu, herkes sessiz. Dışarıda gece devam ederken içeride zaman durmuş gibiydi. Film bittiğinde saat 01.30’du ve ben hâlâ sahil tarafına yürümek istedim.

O an, sinemadan çıkınca Kadıköy’ün gece hâlini gözlemlemek için en güzel zamanlardan biri. Bahariye sessiz, Arkaoda önünde hâlâ insanlar var, ama her şey daha yavaş. Gece sinemaları şehirden bir kaçış gibi değil; onun gece versiyonuyla tanışmak gibi.

Aynı hissi Beyoğlu’nda Atlas Sineması’nda da yaşadım. Gece 00.00 seansına gittiğinizde, dönüşte İstiklal Caddesi’nin neredeyse bomboş hâlini görmek büyüleyici. O zamanlarda sokaklar, sadece kendileri için yaşıyor gibi.
Sabaha Kadar Aç Mı Kalacağız Sandın?

Gece saat 02.00 civarında karnım zil çalarken Kadıköy’den Beşiktaş’a vapura bindim. Evet, o saatlerde vapur var ve daha az insanla karşılaşmak istiyorsanız tam zamanı. Beşiktaş’a vardığımda rotam belliydi: Şampiyon Kokoreç. Orası bir başka gezegen. Gece 3’te bile kokoreç için sıra bekleyenlerle göz göze geldiğinizde, hepsinin aynı amacı taşıdığını hissediyorsunuz: “Bu geceyi lezzetle bitirmeliyim.”

Bir diğer vazgeçilmezim de Kimyon (Kadıköy). İçerisi sessiz, çorba ve yemekler sıcacık, müzik yok. Yemek ve dürüm seçenekleri çok fazla var ve her zaman da içerisi insan dolu. Buraya geldiğimde hep “İstanbul hâlâ yaşıyor” diyorum. Çünkü gerçekten öyle.
Dans Etmek Ya Da Etmemek: Geceyi Kulüple Kapatmak

Her geceyi sessiz geçirmek istemeyebilirsiniz. Bazen geceyi uzatmak, ritme bırakmak da gerek. İlk kez Klein’a gittiğimde sabaha karşı 4 gibi çıktım. İçerisi kaotik ama dengeli. Kalabalık ama tanıdık değil. Elektronik müzik severima ama elektronik müziğin fanı olan biri değilimdir; yine de orada saatler nasıl geçti anlamadım. Ertesi sabah kulaktan yankılanan o bass titreşimi hâlâ hissetmek garip bir tat bırakıyor. Klein Phönix‘e ulaşmak için M2 metro hattını kullanarak Atatürk Oto Sanayi durağında inebilirsiniz.
Öte yandan Arkaoda, dans etmeyen ama geceyi yaşamak isteyenler için birebir. İçeride oturup saatlerce içki içmeden bile zaman geçirebilirsiniz. Girişte karşılaştığım biri bana şöyle demişti: “Burası Kadıköy’ün gece kitaplığı gibi.” Hak verdim.
Deniz Kenarında Gün Doğumu: Kuleli, Emirgan, Beykoz

Geceyi sabaha bağlamak, en güzel kısmı. Favori rotam: Kuleli Sahili. Sessiz, hafif nemli, zaman durmuş gibi. Polis devriyesi dışında neredeyse kimse olmaz. Sırtımı taş duvara yaslayıp kahve içmeyi severim burada. Karşıda ışıklar yavaşça sönmeye başlarken ezan sesi gelir hafiften.

Bir başka sabah Emirgan’da karşılamışımdır güneşi. Yukarıdaki Emirgan Korusu’nun kıyısındaki bankta otururken gökyüzü pembeleşir, kuşlar yavaş yavaş öter. Yanınızda biri varsa susarak bile ortak bir şey yaşamış olursunuz. Tek başınaysanız da kendi düşüncelerinizle daha barışçıl bir an yaşayamazsınız.
Gece, Şehrin Gerçek Sesidir

Gündüz çok şey söyler İstanbul. Ama gece… gece sadece fısıldar. Dikkat kesilmezseniz kaçırırsınız. Geceleri bu şehirle yürümek, aslında biraz kendinizle yürümek gibi. Işıklar azalınca kalp sesiniz çoğalıyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra belki bir gece siz de çıkarsınız. Ayakkabılar rahat, çanta hafif, ruh hazır olsun.
Çünkü İstanbul, gece gerçekten başlar.


