Gamze Güller- İçimdeki Kalabalık | 16 Alıntı

Editör:
Deniz Filiz

Ünlü öykü yazarı ve karikatürist Cemil Kavukçu‘nun öyküleri hakkında “Dili, anlatımı, ayrıntı seçimi, atmosfer oluşturması kısa sürede kendi biçemini yaratacağının ipuçlarını veriyor.” dediği Gamze Güller, mimar kimliğinin yanında yazılarıyla öne çıkan bir öykü yazarıdır. İçimdeki Kalabalık, Durmuş Saatler Dükkanı, En Çok Onu Sevdim kaleme aldığı öykü kitaplarıdır. Kitap içerisindeki öykülerden “Otel” 2007’de Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nda “Okunmaya Değer Öyküler” kategorisinde anılmıştır ve “Dağların Soluğu” 2007’de Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali Öykü Yarışması‘nda “Onur Ödülü” almıştır. Öykü kitaplarının arasında yer alan aşkı, yalnızlığı ve umutsuzluğu anlatan “İçimdeki Kalabalık” tan seçtiğimiz alıntıları paylaşmak istedik.

1.” ‘Hiç kalbinde çiçekler açtı mı senin?’ diye sormuştu bana eskiden beni çok seven biri, anlamamıştım. Bir gün âşık oldum, anladım. Beklemenin sahip olmaktan daha güzel olduğunu, kalbime dikenlerini batırıp da kanatanın aslında kavuşmak olduğunu keşfettiğimde, artık genç bile sayılmazdım.” (sf. 10) 

2.”Soru sormaktan, daha doğrusu cevap almaktan korkarak takıldım peşine. Yüzüme kapanan kapılara alışmıştım artık. Her birinin son olmasını umarak, her seferinde kalbimin hem korku hem de umutla büzülmesine engel olamadan zorlayıp duruyordum bütün kapıları.” (sf. 14-15)

3.”Salonun perdeleri kapalıydı, havada yoğun bir kolonya kokusu vardı. İyi kapanmamış boşluklardan sızan güneş ışığı halıda neşeli yollar çizmişti. Halının çiçekleri üzerinde yürümeye çalıştım. Bizim evde hiç çiçek yoktu. Bu ışıktan yolun beni dışarı çıkaracağını hayal ettim. Eve gizlice giren umut kırıntıları sevindirdi beni.” (sf. 20) 

4. ” Halam çıkarken annemin gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü yanağına. Halam görmedi, annem de görsün istemedi. Bu odadaki yalnızlığına mı ağlıyordu bilemedim.” (sf. 22)

5. “Bir çeşit deliliği gündelik bir işmişçesine yaşadığımızı düşünüyorum, içinde olduğumuz için ayrımına varamadığımız bir çılgınlık hali. Toplu halde yaşadığımız bir trans hali belki de.” (sf. 30)

6. “Otobüste, havaalanında, uçakta, tatilde bir sürü insanla karşılaşmaya devam ediyordum. Doğrudan tanımadıklarımla bile mutlaka bir şekilde bağlantım oluyordu. İnsanlar bir ilişki kurana kadar rahat etmiyorlardı sanki. Bizi bağlayan görünmez ipleri ortaya çıkarınca, düğümü çözmüş sosyal hayat dedektifleri gibi seviniyorlardı nedense.” (sf. 39)

7. “Bugün yine aynı sokakta olmak ne garip. Elimde bir boşluk hissi var. Hep elini tutarak yürüdüğüm bu yol, bugün sanki dengemi bozuyor. Vücudum ritmini yitirmiş bozuk bir sarkaç gibi, bir türlü gerekli ahengi tutturamıyor yürürken. Hava biraz bulutlu, az sonra yağmur yağacak. Bulutların gölgesi kaldırımları da karartmış. İçimde tuhaf bir sessizlik var, acı demeye dilim varmıyor. Hissizlikten çok yalnızlık direncimi kırıyor bugün. Elim cebimde, kurtuluşumun aracını sımsıkı kavrıyorum.” (sf. 49)

8.” Eli elimde, minicik, sıcak, kıpır kıpır. İki kişilik küçük bir dünya kurmaya, yabancılığa direnmeye çalışıyorduk el ele. Bana meraklı gözlerle bakarak her şeyi tek tek sormuştu: Yerdeki kozalakları, yeni açan bahar çiçeklerini, hatta oturduğumuz sıranın üzerinde tek sıra halinde yürüyen karıncaları. Doğa canlanıyor, o büyüyordu. Bahardan bile coşkulu, tomurcuklanmış dallardan bile hızlı gelişiyor, boy atıyordu.” (sf. 49-50)

9.”Bazen acıları zamanında yaşamama insanın yüreğini katman katman kabuklarla örtüyor. Ama bu kabuklar kof, yüzeysel ve boşuna, artık biliyorum. Yaşanmayan acının yarası kapanmak bilmiyor. Sahte avuntular acıyı yalnızca bir süreliğine perdeliyor. Bir şeyler hep eksik, yanlış ve ürkütücü bir boşlukta asılı kalmış gibi. Acı, gerilerden gelip öyle bir yerden vuruyor ki, o sırça gerçeklikleri paramparça ediveriyor.” (sf. 50)

10.”Orada, hızını gittikçe artıran yağmurun altında iki yabancı gibi duruyoruz. Bir zamanlar tek beden olduğumuza inanmak ne kadar güç, şimdi iki düşman bile değiliz, o denli uzak ve kopuk. İkimize ait bir şey yaratmış olduğumuz gerçeğiyse bugün silik bir anı. Yağmur değil asit yağıyor sanki üzerimize, her damla canımı yakıyor. Her damla özlediğim, hak ettiğim acıyı cömertçe serpiyor tenime.” (sf. 50)

11.” Zaman, sihirli bir değnekle dondurulmuş gibi asılı kalıyor bir süre. Herkes kulak kesilip sessizliği dinliyor. Sesler yeniden başlayana kadar endişe içinde, olacakları bekliyorum. Derken biri öksürüyor, bir diğeri klavyenin tuşlarına basmaya başlıyor, sesler kendini buluyor; zaman yeniden cisimleşiyor etrafımda.” (sf. 56)

12.”Kör gecenin ıssız kıyısında durarak ötesini görebilmeyi istercesine karanlığa baktı. İçinden sahipsiz hayatların kontrolsüzce aktığı gecede durabilmek, kayıp giden yıldızlar gibi bir anda kaybolmamak için pencerenin pervazına tutundu.” (sf. 66)

13.”Yaşanan ve bir sonrakine devrilen her gün, bu eğreti hayata eklenen yeni bir ilmek oluyor, içinden kaçıp gitmesi imkânsız bir ağ örüyordu etrafında. Yaptığı her şey, bugüne dek anlamını bilmediği, adını koyamadığı ama ait olduğunu hissettiği yaşamdan, bir adım daha uzaklaştırıyordu onu. Karanlığa bakarken yüreği daraldı, nefesi kesildi. Dışının mı yoksa içinin mi daha koyu bir yalnızlığa sürüklendiğini bilemeden, yabancı bir titremeyle sarsıldı. Dayanamayacaktı daha fazla.” (sf. 67)

14.”Gözlerine bakacak cesaretim yok. Her şeyi görecek, bir anda anlayacak beni; içimi dışımı, aklımı yüreğimi… Saklamaya çalıştığım bütün korkularım dökülecek gözlerimden. Camdan kalbimin incecik duvarları tuzla buz olacak bir anda. Öyle küçüleceğim ki, beni göremez olacak bir süre sonra. Beni yalnızca bir acı yumağı olarak algılayacak.” (sf. 84)

15.”Bir kısmını dinliyorum, bir kısmının farkında bile değilim. Sözcükler bir süre sonra ağırlaşıp yoğunlaşıyor sanki. Yan yana geliyor ama anlamlı bir bütün oluşturamıyorlar. Öyle asılı kalıyorlar havada. Benimse onları oradan toplayıp bir araya getirecek gücüm yok. Ben daha çok kuşlara bakıyorum, bazen de bulanık suya. Yaprakları ve burada ne işim olduğunu düşünüyorum. Arada ona bakıp dinlermiş gibi onaylıyorum, birkaç sözcük takılıyor zihnimin ağına o kadar. Ötesi, bir türlü gelememiş sonbaharın hafif esintisinde savrulup gidiyor.” (sf. 86-87)

16.”Neden bu kadar öfke doluyum, nedir bu hınç içimdeki? Neyle başa çıkamıyorum? Kendim olmakla, bulunduğum noktada olmakla, hayattan bıkmışlığım belki. Anlatsam anlar mı? Belki anlar. Ama ne fark eder. Halim yok ki anlatmaya. Kimselere kendimi anlatmaya gücüm yok. Sadece geçiyor hayat. Yaşanması gerektiği gibi, olması gerektiği gibi ve benim istemediğim gibi…”(sf. 89)


Güller, Gamze. İçimdeki Kalabalık. İstanbul: Turkuvaz Kitap, 2008.

 

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks