Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden olan Füruzan’ın ilk romanı Kırk Yedi’liler; bir dönem romanı olarak karşımıza çıkıyor. 12 Mart dönemi ve 1968 öğrenci hareketleri etrafında şekillenen roman çeşitli psikolojik tahliller, çağrışımlar ve bilinç akışı tekniğiyle eşsiz bir okuma sunuyor. Kitaptan 20 alıntıyı sizlerle paylaşıyor, keyifli okumalar diliyoruz!
- Belki de sayısız günler geçiyordu. Belki de tek bir gündü yaşanan. Sınırları korkunç genişlikte tutulmuş, hiçbir özel iz taşımayan tek büyük bir gün. (sf. 11)
- Ahlak için yalan söylenmesi gerekir mi? Söylenince ahlaklı mı olunur? (sf. 22)
- – Çok kış geçti Leylim nine. Bir de dönüp baktın ki bir arpa boyu yol gitmişsin.
– Hah ömrümüz de buna benzer geçişlidir kurbanlarım, cerenlerim. (sf. 30) - Peki doğru olan ne?
…Hem alçak gönüllülükten dem vurup hem de kibirli mi olacağız? (sf. 43) - Uzak yolun töresidir ağlamak. (sf. 102)
- Her sınıf kendi güzelliğini de çirkinliğini de yaratır. Bizim çabamız aslolan güzelliği savunmak, emeğin getirdiği, getireceği güzellik için çalışmaktır. (sf. 116)
- Canım sıkılıyor, bu canım sözüne hep takılırım. Niye sıkılıyoruz demeyiz de çoğunluk ‘canım sıkılıyor’ deriz. Çünkü özümüzü duyarız sıkılırken, acı duyarken, severken, sevilirken. (sf. 123)
- İnsanlık bilincine varmış, varma hakkını elde etmiş, emeği ile dünyayı her gün kuran bütün insanları kapsayan bir sevgi anlattığımız, önerdiğimiz. Sevmenin kadın erkek ilişkisinde de yücelticiliğini yadsımıyoruz. Asıl geçici olan etsel tutkudur. Sizse sanırım sevgi diye bunu tanımlıyorsunuz. (sf. 125)
- Sevgisiz yapılan her şey insanları sonunda kötüleştiriyor. (sf. 137)
- Ömrümüzün baharı derler ya, kurşundan eritilmiş, ayak değdirilmez, yırtıcı dikenli dalların her yanı kapladığı bir bahardır bu. (sf. 164)
- Oysa gözleri kapatılmış bir insanın, görmeyle öğrendiklerine, gözleri kapatılınca en tanıdık yerden de geçirilse, duyduğu yabancılık inanılası gibi değildir. (sf. 167)
- Yüzyıllık yalanların, yalnızlıkların sahicilik gibi sunulduğu ilişkiler dizisinden gelip çıktık. Biz halkımızın yeteneksiz bir sürü olduğu kavramıyla okutulup zenginleştirilmeye çalışıldık. (sf. 262)
- Kitaplarımızı görecekler, saklayacak değiliz elbette. Kendimizi mi yadsıyacağız, niçin? Kitaplar durağan, değişmezlik niteliğine geçmiş nesnelerdir. Onlardan niçin korkuyorlar? Niçin suç ögesi sayılabilir? Bu topluma soluk alma araları niye, hangi bilinçle serpiştirilmiş? (sf. 277)
- Öyle bir kıyıcılık ki bu, ah ölebilsem ah ölebilsem, diyorsun. Anca duyan anlar, diyorsun. Bak bu en gerçeği işin, mutluluk benzeri bir şeydir acı da. Ne anlatılsa eksik, az kalır. (sf. 328)
- Yok, içe oturan salt kin değildi, yok.
Onlar ölüme dokunmuşlardı.
Onlar çıkarsız girişimlerinin üstlerine kapatılan çıkmazında direnip ayakta kalmışlardı. Kan ılık ılık dudaklarında tadını duyurmuştu. Eksiklik evet ya, alçaklık yoktu. Çürütülmüş evrenin küflerini gepgenç elleriyle kazımaya davranmışlardı. (sf. 457) - İçimde çocukluktan kalma öyle anılar var ki, Haydar. Geçmiş sansam da geriye baktığımda bendeki oyuntularını olduğunca duyuyorum. (sf. 462)
- Başımızda kaderimizdir deyip silemediğimiz kara yazıyı tanımamışlık mı olurmuş? (sf. 484)
- …İnsan olmayı becermek de en büyük meslek sayılacak. (sf. 492)
- Emine, Beşiktaş’ın ıhlamur ağaçlarının olanını kesecekler gör bak. Yerine lenduha apartmanlar yapacaklar. Bu apartmanlar insanları hayattayken mezar karanlığına yaklaştırıyor. Bir evin içinde gün ışıkları oynaşmaz, kediler yalanmaz, oraya serçeler uğramazsa bilmem ya insan nasıl benimser evim diye. (sf. 507)
- Sevgi büyük bir soyutlama mı yoksa akılla beslenen bir gerçek mi? (sf. 514)Füruzan – Kırk Yedi’liler
Yapı Kredi Yayınları