Fransız Edebiyatında Kadın Yazarların Yeri

Editör:
İclal Yaka
spot_img

Tarih boyunca edebiyat, toplumların ruhunu, dönüşümünü ve düşüncelerini yansıtan güçlü bir ifade alanı olmuştur. Ancak bu alan, yüzyıllar boyunca erkek kalemlerin egemenliğinde şekillenmiş; kadınlar çoğu zaman yalnızca yazının konusu olmuş, özne olma hakkı ellerinden alınmıştır. Fransız edebiyatı da bu açıdan bir istisna değildir. Fransız edebiyatı yüzyıllar boyunca Victor Hugo, Balzac, Flaubert gibi erkek yazarların sesiyle şekillense de kadın yazarlar bu sessizliğin içinde kendi yollarını açmış, edebî eserler üretmiş, güçlü anlatılarıyla edebiyata yön vermiştir. Ancak ya görmezden gelinmiş ya da gölgede bırakılmışlardır.

Kadın yazarların uzun süre görünmez kılındığı bu kültürel mirasta, zamanla kalemiyle sessizliği delen, anlatıya kadın bakışını katan ve edebiyatın sınırlarını yeniden çizen isimler belirir. George Sand‘dan Simone de Beauvoir‘a, Marguerite Duras‘tan Annie Ernaux‘a uzanan bu yolculuk, yalnızca edebî değil, aynı zamanda toplumsal bir direnişi de temsil eder. Bu yazıda, Fransız edebiyatında kadın yazarların izlerini sürerek, onların hem bireysel hem kolektif bir hafızada nasıl bir dönüşüm yarattığını ele alacağız.

Tarihsel Arka Plan: Görünmezlikten Görünürlüğe Kadın Edebiyatçılar

Christine de Pizan| hukukbook.com

Kadınlar yüzyıllar boyunca çoğu şeyden dışlandığı gibi, edebî üretimden de dışlanmıştır. Yazarlık, kamusal ve entelektüel bir eylem olarak erkeklere özgü görülmüştür. Eğitim ve yayın hakkı gibi temel araçlardan yoksun bırakılan kadınlar, yazının yalnızca nesnesi olurken, öznesi olabilmek için uzun ve dirayetli bir mücadele vermiştir. Fransız edebiyatında bu mücadelenin ilk izlerini Orta Çağ’da, 15. yüzyılda Christine de Pizan‘la birlikte görmek mümkündür. Dönemin erkek egemen anlatılarına karşı kaleme aldığı La Cité des Dames (Kadınlar Şehri), kadınların düşünsel ve ahlaki değerlerini savunan ilk feminist metinlerden biri olarak kabul edilir. De Pizan, yalnızca yazmakla kalmayıp kadının entelektüel bir özne olabileceğini de savunur.

17. yüzyılda kadınlar toplumsal olarak hâlâ geri planda olsa da bazı soylu çevrelerde edebî üretime katılmaları sınırlı da olsa mümkün hâle gelmiştir. Bu dönemde öne çıkan isimlerden biri olan Madame de La Fayette, o dönemde yayımladığı La Princesse de Clèves (Cleves Prensesi) ile Fransız romanında kadının iç dünyasını derin bir şekilde işleyen ilk yazarlardan biri olmuş, böylece kadın bakış açısını Fransız edebiyatına taşıyıp önemli bir gelişme sağlamıştır.

Madame de La Fayette| radiofrance.fr

18. yüzyılda ise Fransız edebiyatında kadınlar yazı alanında artık daha fazla varlık göstermeye başlamış olsa da ataerkil düzenden dolayı takma ad kullanmak zorundalardı. George Sand adıyla ünlenmiş Amantine Dupin, yazılarını erkek mahlasıyla yazmasına rağmen eserlerinde özgürlük, toplumsal baskı, gibi temaları cesurca ele almış; kadın kaleminin gücünü ortaya koymuştur.

19. yüzyıla geldiğimizde kadın yazarlar artık sadece edebî değil, kuramsal üretimlerde de öne çıkmaya başlamıştır. Simone de Beauvoir, Le Deuxième Sexe (İkinci Cinsiyet) adlı kitabında kadının tarih boyunca itildiği “öteki” konumunu sorgular ve özellikle edebiyatta kadın kimliğinin yeniden oluşturulmasına öncülük eder. Bu eserden sonra kadın artık anlatılan değil, anlatan da olmuştur.

Bu süreç boyunca kadınlar, kendi ve ataerkinin sınırlarını zorlayarak hem bireysel hem toplumsal dönüşümün taşıyıcısı oldular. Şimdi, bu dönüşümün taşıyıcısı olan bazı önemli kadın yazarları daha yakından incelemek, onların edebî kimlikleriyle bu sürece sundukları katkıları görmek gerekir.

Kadın Kalemlerin İzinde

1. George Sand: Özgür Ruhlu Bir Kadın

George Sand| bbc.co.uk

19. yüzyılda Fransız edebiyatında güçlü ve özgür bir kadın olarak öne çıkan George Sand, asıl adıyla Amantine Lucile Aurore Dupin, toplumsal cinsiyet kalıplarını kırıp kadının edebiyattaki üretim yerini yeniden inşa eden öncülerden biridir. Yazarlık hayatına erkek mahlasıyla başlaması, kadınların o dönemde yazdıklarının ciddiye alınmamasıyla direkt olarak ilişkilidir. Ancak Sand, bunu aşıp özellikle bireysel özgürlük, aşk ve doğa temalarını eserlerinde cesurca işlemiş, kadını pasif bir figür olarak değil; düşünen, sorgulayan ve harekete geçen bireyler olarak ele almıştır. Sand, Indiana ve Lélia gibi romanlarında, kadının toplum ve erkekle olan ilişkisini sorgulamış, aynı zamanda kadınların özgürlük arayışlarını merkeze almıştır. Bu yönüyle hem romantik edebiyatın hem de feminist duyarlılığın erken dönem temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.

2. Simone de Beauvoir: Edebiyat ve Kuramın Birleşmesi

Simone de Beauvoir| kayiprihtim.com

20. yüzyılın en etkili kadın yazarlarından biri olan Simone de Beauvoir, edebî üretimiyle yalnızca bir anlatı kurmamış, aynı zamanda yazıyı feminist düşüncenin kurucu alanlarından biri yapmıştır. Le Deuxième Sexe adlı kitabıyla kadının tarih boyunca nasıl “öteki” konumuna itildiğini felsefi ve sosyolojik yaklaşımlarla çözümlemiş; “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” sözüyle de feminist düşüncenin yapı taşlarından birini ortaya koymuştur. Roman, deneme ve otobiyografi gibi türlerde yazmış olduğu eserlerde kadının kimliğini, özgürlük sorununu ve toplumsal rollerle mücadelelerini merkeze almıştır. Beauvoir, özellikle edebiyatta kadını bir anlatıcıya, özneye dönüştürmüş; kadının yazıdaki yerini yalnızca estetik bir nesne olarak değil, ideolojik bir mesele olarak işlemiştir.

3. Marguerite Duras: Sessizlik ve Arzunun Yazarı

Marguerite Duras| gettyimages.de

Marguerite Duras, 20. yüzyılın ikinci yarısına geldiğimizde Fransız edebiyatına farklı bir ses kazandıran yazarlardandır. L’Amant (Âşık) ve Hiroshima mon amour gibi eserlerinde kırılgan, sessiz, içe dönük kadın karakterler üzerinden arzunun, hafızanın ve kadın kimliğinin izini sürmüştür. Duras’ın dili sade ama yoğun duygular taşımış; çoğu zaman olaydan çok duygunun anlatımına odaklanmıştır. Onun kadınları, yüksek ses çıkarmayan ancak derin iç çatışmalarıyla kendilerini var eden figürlerdir. Bu şekilde Duras, yalnızca kadınların iç dünyasını anlatmakla kalmaz; biçimsel olarak da edebiyatın dilini değişime uğratır. Feminist edebiyatın içinde olmasının yanı sıra, onun yazınları çoğu zaman türler ve ideolojiler arasında kalmayı seçen bir özgürlüktedir.

4. Annie Ernaux: Gündelik Hayatın Kadın Tarihçisi

Annie Ernaux| pinterest.com

Annie Ernaux, yazarlık hayatı boyunca kendi yaşantısı üzerinden kadınların toplumsal alanda yaşadıklarını görünür kılmaya çalışan otobiyografik bir anlatı tarzı geliştirmiştir. L’Événement (Olay), La Place (Babamın Yeri) ve Les Années (Yıllar) gibi eserlerinde kürtaj, aidiyet, kadın bedeni ve cinsellik konularını yalın ancak çarpıcı bir dille işlemiştir. Ernaux’nun yazıları, bireysel olanı kolektif bir hafızanın parçası hâline getirmeyi hedeflemiştir. 2022 yılında Nobel Edebiyat Ödülü‘ne layık görülmesi, kadın yaşamının “önemsiz” sayılan parçalarını edebiyata taşıyan bu yaklaşımın uluslararası alanda da değer görmeye başladığını göstermiştir. Ernaux, kendi bedeninden ve deneyiminden yola çıkıp yazının gücünü bunlardan ayrıştırarak kadın yaşantısının gerçekleriyle yüzleşilmesini sağlayan bir alan oluşturmuştur.

5. Leïla Slimani: Çağdaş Kadın Çatışmaları

öne çıkan görsel
Leïla Slimani| tr.euronews.com

Leïla Slimani, çağdaş Fransız edebiyatında kadının kimliğini, annelik rolünü ve sınıf eşitsizliklerini ele alan eserleriyle öne çıkan bir yazardır. Fas kökenli olan Fransız yazar Slimani, özellikle Chanson Douce (Şarkı Söyleyen Kadınlar) adlı eserinde bir annenin bakıcısı tarafından işlenen cinayeti konu edinerek, modern yaşamın bastırdığı duyguları ve kadının üzerindeki dışarıdan belli olmayan baskıları çarpıcı bir şekilde yansıtır. Slimani’nin dili akıcı, işlediği konular ise sarsıcıdır; kadın karakterleri ise çoğu zaman “iyi anne” veyahut “iyi kadın” kalıplarını sorgulayan, içsel çatışmaları derinleşmiş figürlerdir. Eserleri aracılığıyla günümüz toplumunda kadınların sürekli olarak yaşadığı ikilemleri görünür kılan Slimani, feminist edebiyatın en güncel temsilcilerinden biridir.

Yazıyla Direnen Kadınlar

pinterest.com

Bu kadın yazarların her biri farklı dönemlerde yaşamış olsalar da eserlerinde benzer sorunlar etrafında birleşirler. Kadın kimliği, kadının özgürlüğü, toplumsal baskı, annelik, kadın bedeni ve sınıf farkı gibi temalar, hepsinin eserlerinde kendilerine özgü şekillerde işlenmiştir. Kimisi kuramsal bir zeminden yola çıkarken, kimisi bireysel deneyiminden; kimisi ise travma ve sessizlikle örtülü bir dille bize ulaşır. Ancak hepsinde ortak olan şey, kadının yalnızca bir konu, nesne değil; kurucu, taşıyıcı yani özne olarak konumlandırılmasıdır. Bu yazarlar hem kadınlar için yazmış hem de kadının adını duyurup, edebiyatın merkezine taşımışlardır. Böylece yazı aracılığıyla hem bireysel hem de toplumsal düzende direnmenin yollarını bize göstermişlerdir.

Sonuç olarak, Fransız edebiyatı uzun yüzyıllar boyunca erkek egemen bir yapının ürünü olarak karşımıza çıksa da kadın yazarlar bu ataerkil sistemin içerisinde seslerini bulmuş ve hatta dönüştürücü bir güç hâline gelmişlerdir. Christine de Pizan‘dan Leïla Slimani’ye uzanan bu uzun yolculuk, yalnızca edebî değil; aynı zamanda toplumsal bir bakış açısının ve kadın mücadelesinin de hikâyesidir. Bu yazarlar sayesinde kadınlar yalnızca tema değil, biçim belirleyen bir özne konumundadır. Kadın bakış açısıyla yazılmış her metin, görünmeyenlerin görünür hâle geldiği, bastırılmış seslerin yankı bulduğu bir alan yaratır. Bugün, feminist edebiyat yalnızca bir tür değil, aynı zamanda bir varoluş biçimidir. Fransız edebiyatının kadın kalemlerle yeniden yazıldığı bu süreç, edebiyatın en güçlü ve ses getiren çığlıklarından biridir.


Kaynakça:

Öne çıkan görsel: pinterest.com

Bayıltmış Öğütücü, Oya. “Christine de Pizan’ın Kadınlar Şehri Kitabı ve İdeolojik Bir Aygıt Olarak Edebiyat (s. 565-572)” Batı Edebiyatında İdeoloji. der. Ertuğrul İşler. Pamukkale Üniversitesi Yayınları, 2012

Duras, Marguerite. Âşık. Çev. Füsun Elioğlu, Can Yayınları, 2019.

Ernaux, Annie. Yıllar. Çev. Siren İdemen, Can Yayınları, 2020.

La Fayette, Madame de. Clèves Prensesi. Çev. Nihal Önol, Can Yayınları, 2018.

Moi, Toril. Simone de Beauvoir: The Making of an Intellectual Woman. Oxford University Press, 2008.

Sand, George. Indiana. Çev. Nihal Önol, Can Yayınları, 2016.

Slimani, Leïla. Hoş Nağme. Çev. Ayşegül Utku Günaydın, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021.

Yönten, Uğur. “George Sand’ın Indiana Adlı Romanında Acı Çeken Kadın İmgesi”. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 15. 1 (2023): 123–135.

Yönten, Uğur. “George Sand’ın Indiana Adlı Romanında Kadın İmgesi.” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi 10. 1 (2022): 200–215.

 

spot_img

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.