“Tanrı ne şehirlere ne de insanlara acınmasını istiyor.”
Fransız Din Savaşları; 1562-1598 yılları arasında Protestanlar veya başka bir deyişle Huguenotlar ve Katolikler arasında gerçekleşen sekiz farklı muharabeden oluşmaktadır. O dönemin Avrupası’nda kral figürü, halkın daha kolay kontrol edilebilmesi ve taşkınlıkların önüne geçilebilmesi için tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul görmektedir. Bu nedenle devlet ve kilise arasında keskin bir ayrım yoktur; kral kilise atamalarında politik tavırlar sergileyebilmektedir.
Kral ve kilisenin takındığı heterojen tutum yüzünden kızgın olan Fransız halkının bir kısmı, on altıncı yüzyılda Almanya’da Martin Luther‘in öncülüğünde ortaya çıkan Protestanlık hareketinin önemli bir kolu olan Kalvinizm‘i benimsenmeye başlamıştır. Bu mezhebi benimsemelerine neden olarak Kalvinizm hareketini başlatan Jean Calvin‘in Cenevre’de bulunan kalesinin Güney Fransa’ya yakın olması ve din yayıcıların mezhep değiştirmeye yatkın olan kimselere kolay erişim sağlayabilmesi gösterilebilir. 1559 yılında Fransa’da Protestan kesimin nüfusa oranı yüzde yediye ulaşmıştır. Aynı zamanda Huguenotlar olarak da anılan Protestanlar’a bu ismin nasıl verildiği bilinmemekle beraber Jean Calvin ile Cenevre’de yaşayan Fransız reformcu Besançon Hughes‘un isminin verildiği düşünülmektedir.
:max_bytes(150000):strip_icc()/GettyImages-538202454-59bf14cd6f53ba00101d41d7.jpg)
Üst düzey papazların yolsuzlukları ve alt düzey papazların işlerini doğru düzgün yapmamaları karşısında bazı din adamları ve hümanistler de kilisede reform teklif etmiş, Katolik psikopos Guillaume Briçonnet halkı kutsal yazıları okumaları için teşvik etmiştir. Gelgelelim bu çabalar reformdan yana olan dönemin kralı I. François tarafından destek görse de diğer Katolikler’in tepkileri nedeniyle çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Kiliseye karşı yöneltilen eleştirilere son derece büyük bir hoşgörüyle yaklaşan I. François’in bardağını taşıran son damla ise Protestanlar’ın duvarlara ve kralın yatak odasına dahi astıkları Katolik Missa Törenini putperestlik adı altında kınayan pankartların asılması olmuştur. Buna karşılık olarak kral, Protestanlar’a olan tavrını tamamen değiştirmiş ve büyük bir baskı uygulamaya başlamıştır. Bu baskılar nedeniyle birçok Protestan ülkeden ayrılmıştır; basın ve yayında ise sansürler, denetlemeler uygulanmıştır. Zaman içerisinde soylu kesimden ve kilise içerisindeki değişmeyen düzenden sıkılan Katoliklerin bir kısım azınlık olan Protestan safına geçmiş, nüfusu giderek artan Protestan sınıfın çıkardığı isyanlar devlet için büyük bir tehdit haline gelmiştir.

I. François’ten sonra tahta çıkan II. Henri, 1559 yılında bu tehdidi, bir başka deyişle rezil Lutherci ayaktakımını ortadan kaldırmak amacıyla Écouen Fermanını yayımlatmıştır. Fermanın yayımlanmasından kısa bir süre sonra hayatını kaybeden kralın yerine geçen II. François, daha on beş yaşında olmasından ve otoritesinin zayıflığından dolayı fanatik Katolik Guis ailesinin etkisi altına girmiş; Guisler’in müdahalesiyle fermanı yeniletmiştir.
II. François’in ölümünden sonra yönetim kardeşi IX. Charles‘ın yaşı küçük olduğu için annesi Catherine de Médicis‘in eline geçmiştir. Catherine de Médicis, II. Henri’nin eşi olmakla beraber eşinden sonra gelen üç Fransız kralının da annesidir. Siyasi yaşamında takındığı kurnaz tavır nedeniyle Madam Le Seprent yani Madam Yılan olarak anılmıştır. Catherine, Protestanlar’a karşı uzlaşmacı bir tavır sergilemiş ve 1562’de yayımlanan kraliyet bildirgesinde Protestanlar’ın şehir dışında özgürce ibadet edebileceklerini ilan etmiştir. Bu karar Katoliklerin hoşuna gitmemiş ve Wassy Katliamı‘na zemin hazırlamıştır.

1 Mart 1562 tarihinde Wassy’deki bir kilisede Guis Dükü Francis tarafından üç bin civarı Protestan insanın öldürülmesiyle 1562-1590’lara kadar sürecek olan savaşların ilki alevlenmiştir. Aralık 1562’de gerçekleşen Dreux Çarpışması altı bin kişinin ölümüyle sonuçlanmış ve ilk savaş böylece son bulmuştur. Kazanan taraf Katolikler olmasına karşın Catherine’in dengeli duruşu nedeniyle Mart 1563’te imzalanan Amboise Barış Antlaşması ile Protestan soylulara sınırlı yerlerde ibadet özgürlüğü tanınmıştır.
1567’de bir Protestan’ın, Kral IX. Charles ve annesi Catherine’i esir almaya çalışması ile patlak vermiştir; Protestanlar Nimes’te Katolik din adamlarını katletmişlerdir. 1568’de iki tarafı da tatmin etmeyen Lonjeameau Barışı imzalanmış ve Protestanlar’a tanınan kısıtlı özgürlükler tekrardan sağlanmıştır.
Protestanlar’a tanınan haklar karşısında öfkeye kapılan Katolikler barışı reddetmiş ve 1568’de üçüncü savaş başlamıştır. 1570’de ise üçüncü savaş da sona ermiş ve Protestanlar Saint-Germain-en-Laye Barışı ile daha kapsamlı haklar kazanmışlardır; La Rochelle Limanı da dahil olmakla birlikte güçlü surlara sahip birkaç şehir kendilerine bırakılmıştır. Aynı zamanda Protestan prens Amiral de Coligny kralın özel danışmanlarından biri olmuştur.

22 Ağustos 1572’de Amiral de Coligny suikastten kıl payı kurtulmuş, bu olay Protestanlar’ı oldukça sinirlendirmiştir. Protestanlar adalet sağlanmadığı takdirde misilleme yapacaklarını duyurunca Kral IX. Charles ve annesi Catherine’in topladığı konsey tarafından Coligny’nin katline karar verilmiştir. 24 Ağustos gecesi Coligny’nin uyuduğu binaya suikast düzenlenmiş ve cesedi paramparça edilmiştir. 24-29 Ağustos tarihleri arasında ise dehşet verici bir katliam olan Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı yaşanmış, yaklaşık otuz bin Protestan öldürülmüştür. Katliamdan haberdar olan Papa XII. Gregorius tanrıya şükran töreni düzenlemiş ve Catherine’e kutlama mesajı göndermiştir. Katliam sonrası IX. Charles’ın dadısına şu şekilde yakındığı rivayet edilmektedir: “Ben bu şeytani öğüdü nasıl dinledim! Ey Yüce Rabbim beni affet!”

Yöneticileri tarafından kışkırtılmaya devam edilen Katolik halkın St. Bartholomew Günü Katliamı‘nda iki bine yakın Protestan’ı katletmesi dördüncü savaşın başlamasına sebep olmuş ve kazananlar Katolikler olmuştur. Savaş, Boulogne Fermanı ile sonlanmış ve Protestanlar’ın hakları sınırlanmıştır. Beşinci savaş ise Kral III. Henri’nin Beaulieu Fermanı ile Protestanlar’a toplu ibadet hakkını tanımasıyla son bulmuştur.
Sekizinci ve sonuncu savaş olan Üç Henriler Savaşı‘nda Katolik III. Henri ve Navarreli Protestan Henri, Henri de Guise‘e karşı birleşmiş ve Henri de Guise’i bir suikastte öldürtmüşlerdir. Ancak üzerinden çok zaman geçmeden III. Henri de bir rahip tarafından öldürülmüştür. Nihayetinde yıllar önce gerçekleşen Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı’ndan sağ çıkan Navarre’li Henri, IV. Henri olarak tahta geçmiştir.

Protestan olmasından dolayı Paris halkı IV. Henri’nin krallığını kabul etmemiş, Katolik Kutsal Birliği IV. Henri’ye karşı silahlı isyanlar çıkarmıştır. IV. Henri pek çok mücadeleden galip çıkmasına rağmen Katolikler’e destek amaçlı gelen İspanyol ordusu nedeniyle Protestanlık’ı bırakıp Katoliklik’i kabullenmiş, en sonunda 27 Şubat 1594’te krallığı halk tarafından resmen tanınmıştır.
Yaklaşık otuz yıl süren bu mezhep savaşlarının sonucunda 13 Nisan 1598’de IV. Henri tarafından Nantes Fermanı yayımlanmış, Protestanlara din ve vicdan özgürlüğü tanınmıştır. Katolikler ise bu fermanı 4. Henri’nin kendilerine yaptığı bir ihanet olarak görmüştür. Bir yüzyıl sonra ise XIV. Louis fermanı iptal edip Protestanlar’a daha büyük zulümlerde bulunmaya başlamıştır.
Kaynakça
- “Wars of Religion: 1562-1576”. Francethisway. Web. Erişim Tarihi: 05.03.2023
- “Fransa’da Din Savaşları”. Wol.jw. Web. Erişim Tarihi: 05.03.2023
- “French Wars of Religion”. Studysmarter. Web. Erişim Tarihi: 05.03.2023
- “The Eight Wars of Religion”. Museeprotestant. Web. Erişim Tarihi: 05.03.2023
Çocukluğumdan beri kitap okuyan biri olarak bazen uzun soluklu tarih yazılarını okumak bana güç gelir. Ancak ellerine sağlık ki gereken dikkatle ve anlatımının hem öz hem de net oluşuyla, olayların akışının kronolojik bir şekilde aşırı detaya girmeden ilerlemesiyle gayet ilk okumada anlayabildim. Tabii belki de seni tanıyan biri olarak tarafından yazılmış duygu dolu, öznel fikirler barındıran bir metin okumaktan daha çok zevk alırdım. Kendine has edebiyatını görmeyi dileyerek yeni yazını bekliyor olacağım. Tebrikler ? Ve de sonsuz başarılar… ?
Öncelikle bu ilham verici yorumun için çok teşekkür ederim, metni keyif alarak okumandan büyük bir mutluluk duydum. Umarım en kısa zamanda senin de dilediğin gibi kendi his ve düşüncelerime yer verdiğim bir yazı yayımlayabilirim; geleceğe dair en büyük planım da bu. 🙂