Rönesans, sanat içerisinde 16.yüzyılın sonlarına doğru artık Fransa’daki yazarlar, düşünürler, sanatçılar ve mimarlar arasında sona yaklaşmaktaydı ve yeni ufuklar keşfedilmekteydi. Rönesans ile beraber İtalya’daki gelişmelerinde etkisiyle Fransa’da yeni istikametler ortaya çıktı. Yüksek Rönesans sanatının natüralizminden, daha abartılı olan tarzına Maniyerizm’e (Tarzcılık) bir geçiş yaşandı ve ardından 16. yüzyılın sonlarında daha coşkulu bir klasikçiliğe karşılık gelen ve Barok olarak bilinen sanat akımı ortaya çıktı.
Barok sanatı özellikle Ortodoks ülkeleri etkisi altına almıştır; Protestan ülkeler ise bu etkinin dışında kalmıştır. Bunun nedeni ise Barok tarzı Katolik Hıristiyan inanç odaklı gelişmiş olduğundan dolayı, Protestan ülkeler kendi sanat anlayışlarını bu etkiden korumuşlardır.
Barok, Rönesans klasisizminden tamamen bir kopuş değil ancak bir gelişmedir. Bu dönemde, İtalyan Barok sanatının efendileri olarak kabul ettiğimiz sanatçı ve mimarlar, kendilerini klasisizmin yeni bir safhasında görmekteydiler. Barok yoğun ışık ve gölgelerin, dramatik bakış açısının ve coşkulu renklerin kullanıldığı yeni tür bir klasisizmdir.
İtalya’da temelleri atılan ve diğer Avrupa ülkelerine de yayılan Barok sanatının İtalya’daki izlerine değindiğimiz yazıyı buradan okuyabilirsiniz;
https://www.soylentidergi.com/italyada-barok-sanati-ve-yaraticilari/
17. yüzyılın ve Barok sanatının Fransa’da en öne çıkan isimleri Simon Vouet, Nicolas Poussin, Claude Lorrain, ve Georges de la Tour olarak sıralanabilir.
Simon Vouet
Simon Vouet bir sanatçı babanın oğlu olarak 1590 yılında Paris’te doğdu. Eğitiminin büyük kısmını babasından aldı ve çok kısa bir sürede başarılı ve ünlü bir ressam olarak tanındı. Vouet, Caravaggio ve Veronese gibi sanatçılardan ve İtalyan Maniyerizm’inden etkilendi. İtalya’da kaldığı süreçte yükselişe geçen Barok tarzının erken takipçilerinden oldu ve Fransa’da Barok resim tarzını ileriye taşımada oldukça etkili bir figür oldu.
Stüdyosundaki sanatçılar ve Vouet, kral ve varlıklı patronları adına dini ve mitolojik resimlere, portrelere, fresklere goblenlere ve devasa dekoratif projelere imza attılar. Yaşadığı dönemde Paris’teki öncü isimlerden birisi oldu. Ayrıca, hiç şüphe götürmeksizin 17. yüzyılın en seçkin teknik ressamlarından biriydi. Fransa’ya döndüğünde buradaki sanatın oldukça dar görüşlü şekilde ilerlemekte olduğunu fark etti. İtalya’da öğrendiği tüm yenilikleri de yetenekli genç sanatçılarla tanıştırdı.
Venüs ve Adonis

Aşk tanrıçası Venüs ve sevgilisi Adonis’in gözleri birbiriyle buluşmuştur, vücutları yarı sarılır pozisyondadır. Okunu tutan genç ve ölümlü Adonis’in köpekleri etrafında sabırla otururken o dik ancak avına çıkacağı için biraz endişeli bir biçimde oturur. Venüs omzuna dokunur, gitmemesi için ona yalvarır. Venüs’ün solunda onu sembolize eden iki çift iyilik temsilcisi bulunur.
İtalya’daki sanat akımlarını iyice özümseyen Vouet bu tarzı kullanmaya devam eder; Adonis sarı-altın bir kaftan ve eflatun rengi sandaletler giyer ve Venüs beyaz bir iç çamaşırıyla ve menekşe renki bir cüppe giymektedir.
Madonna ve Çocuğu

Karanlık arka plan ve anıtsal kompozisyona rağmen Romalı tarzını koruyan Vouet’in ustalığı ışığı zariflikle kullanışından, parlak renkleri- özellikle daha yumuşak kalan beyaz ve sarı tonlarının aksine keskin mavi ve kırmızıları kullanışı onun yeni Fransız tarzını oluşturmuştur.
Bir sütundan destek alan Meryem kucağında hayranlıkla seyrettiği oğlunu tutmaktadır. Saçları hafifçe arkasında omuzları ve ensesini açık bırakır şekilde bir kumaşla toplanmıştır. İsa bebek annesine öpücük vermek için ona doğru uzanmaktadır. Bu dahice resmedilmiş an, yoğun bir şefkat ve yakınlık barındırmaktadır.
Claude Lorrain
Fransız Barok döneminde yaşamış olan ressam aynı zamanda oymacı ve teknik ressamdır. Çağdaşlarından ayrılan bir tarzda manzara resimlerine odaklandı.
Gerçekliği aşan bir seviyede ideal doğa sahneleri yarattığından manzaraları, Hollanda manzara resminin tarafsız geleneksel tarzından farklılık gösterir. Eserlerinde antik kalıntıları, birden fazla insan figürlerini ve limanları konu alır.
Meslektaşı Nicolas Poussin gibi Lorrain’de kariyerini Roma’da şekillendirmiştir. Claude’un vizyonu Roma’nın kırsal kesimlerindeki doğanın keskin gözlemleriyle temellenmiştir ancak o, güneş ışığının ustalıkla yansıtılışı ve mekanın net bir şekilde yapılandırışıyla bu manzarayı zamansız bir parça haline getirmeyi başarmıştır.
Paris’in Yargısı

Paris’in Yargısı Yunan mitolojisindeki önemli olaylardandır. Tanrıça Strife en adilini seçmek için altın bir elmayı tanrıların arasına atar ve Jupiter bunu ödüllendirmek için Paris’i seçer. Tüm tanrıçalar Paris’i etkilemeye çalışır. Minerva ona, savaşta galibiyet vaat eden bir ok uzatırken Juno ona görkemli bir tavuskuşu uzatır ve dünyanın hakimi olmayı teklif eder. Venüs ise bir aşk tanrısı ile yanaşır ona ve dünyadaki en güzel kadını teklif eder. Paris Venüs’ü seçer.
Her ne kadar konu olarak tarihi resme uygun olsa da Claude’ün asıl ilgisinin manzara olduğunu yansıtan bir şekilde figürler sol tarafa kümelenmiş şekilde önemleri azaltılmıştır. Seyircinin gözü yavaşça ağaçlar arasında gidip gelmektedir. Kavisli nehir dağların arkasında boylu boyunca uzanmaktadır.
Nicolas Poussin
Eserlerinde coşkulu duyguları, uyumu ve dinginliği yansıtan ressam yaptığı peyzajlarla tanınmıştır. Çalışmaları berraklık, net çizgiler ve düzen barok stiliyle bir karışımı barındırmaktadır. Klasik mitolojiyi, felsefi ve edebi temaları ele alış şekli onun tarzının önemli bir parçasıdır.
İsa’nın Vaftizi

Poussin’in kompozisyonunda, 13 adet figürün resmedildiği tabloda Ürdün ırmağı ön taraftan kıvrılmaktadır. İsa tuvalin sağ tarafına yerleştirilmiştir; sol tarafında ise ona yardım etmek için diz çökmüş cenneti temsil eden iki figür bulunur. Sağında -Ürdün’ün dünyevi tarafında- Aziz John İsa’nın kafasının üzerine bir tas tutmaktadır.
Aziz John’un arka tarafındaki figürler acı çeker bir biçimde kıvrılmakta olarak betimlenmiştir. Poussin spesifik bir anı resmeder; Tanrı’nın İsa’nın onun oğlu olduğunu bildirdiği ve orada bulunan herkesin bunu kabullendiği anı.
Georges de la Tour
La Tour’un sanatsal üretiminin temelleri Caravaggio’nun barok anlayışı üzerinden şekillenmiştir. La Tour İtalya’dan etkilenen ancak Fransa’nın kendi klasizmini de içeren anlayışının ve karma üslubunun belki de en belirgin sanatçısıdır.
Küp benzeri figürleri, karanlık mekanların içinden adeta heykelmiş gibi çıkar, bir meşale ya da mumla aydınlatılmış halleriyle mistik ve gerçeklikten koparılmış olarak belirir.
Olgunluk dönemi insan bedenini geometrik sadeleştirmelerle ve iç mekan sahnelerini mum ışığı ya da meşale aydınlığında yaptığı eserlerden oluşmaktadır. Bu biçimde yapılan din temalı eserleri derin düşüncelere daldıran anıtsal bir saflığı ve dinginliği içerir.
Ayrıca eserlerinde kullandığı renklerin orijinalliği ve kompozisyonlarındaki formların sadeliği resimlerine neredeyse aldatıcı bir biçimde modern bir hava katmaktadır.
Tövbekar Magdelena

Anlatılara göre Mary, kız kardeşi Martha’nın İsa’ya kulak vermesi için onu ikna edene dek uçarı ve hovarda bir hayat sürmüştür. İsa’nın en sadık takipçisi olduktan sonra günahlarından arınmıştır.
Eserde Mary loş bir mekanda bir masa başında otururken resmedilmiştir. Işığın kaynağı bir mumdur ancak mum ışığı aynı zamanda ruhani bir anlam taşır. Mary bir kitabın üzerinde yer alan kafatasına sol eliyle dokunmaktadır. Kafatası aynadan yansıma yapar. Burada kafatası ve ayna hayatın geçiciliğini işaret etmektedir. Meryem’in dünyasal zenginlikten vazgeçişinin bir sembolü olarak görülebilir.
Formların yalınlaştırılması, az renk kullanımı ve detaylara verilen dikkat La Tour’un çalışmalarının akıllarda kalıcı sessizliğini çağrıştırıcı bir niteliğe sahiptir. La Tour’un yoğun natüralizmi, dini temsillerini herkes için anlaşılabilir kılmaktadır.
Kaynakça:
courses.lumenlearning.com/boundless-arthistory/chapter/painting-of-the-baroque-period/
nga.gov/collection/art-object-page.206070.html
artsandculture.google.com/asset/venus-and-adonis/CgGCreWG3KeVXQ?hl=en
nationalgallery.org.uk/paintings/simon-vouet-and-studio-ceres-and-harvesting-cupids


