Frankfurt Okulu’ndan Kültür Endüstrisine: Adorno, Caz Müziğe Neden Tepkiliydi?

Editör:
Zeynep Gizem Eskici
spot_img

Sosyolog, bestekâr ve müzikbilimci olarak bilinen Theodor W. Adorno‘yu duymamış olsanız bile bu sözü ile karşılaşmış olma ihtimaliniz çok yüksek. Adorno, “Sosyoloji” denince günümüzde akla gelen ilk isimlerdendir. Müzik sosyolojisinden iletişime; estetiğe, sözel ya da sözel olmayan dil kullanımına kadar toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren düş- imgelerin zıtlıklar ile çözümlenmesine katkıda bulunur. Bu alanlardaki sorunlarına dek birçok konuda öncü çalışmaları sırasında yaşanan bir tartışmada “Gelecekten bütünüyle umudu kesmek doğru değildir. Çünkü, ışıklar söndüğünde sinemalarda hâlâ öpüşenler var.” sözüne ya da “En baskıcı yönetimlerde bile insanın yalnızca toplumsal boyutuna indirgenemeyeceği” tezi ile karşılaşılır. Bu noktada onun kolay bir iyimserliğin temelinde barınan kötümserlikten çok, her şeyi en olumsuz yanları ile bile derinden irdeleyen zor bir iyimserliğin yandaşı olduğunu anlamak mümkün.

Adorno’nun Kültür Endüstrisine Bakışı

Adorno’ya göre, Kültür Endüstrisi kavramında yer alan endüstri terimi; üretilen kültürel ürünlerinin sadece üretim sürecini değil, aynı zamanda ürünlerin standartlaşması ve dağıtım tekniklerinin de daha tedbirli bir hâle gelmesini sağlar. Bu tedbirlilik durumu, kendine yabancılaşmış toplumun zor kullanarak yapması meselesidir. Kültür endüstrisinin temel iddiası, “Teknoloji ve teknolojik bilincin kendisi eleştiriyi dilsizleştiren ve başarısız kılan, bir biçimli ve köksüzleştirilmiş kitle kültürü şeklinde yeni bir gözlem üretmektir.” Bu nedenle kitle kültürünün ekonominin bir ürünü olarak liberal sanayi ülkelerinde doğmuş olması bir tesadüf değildir. Kapitalizmin egemen olduğu bu ülkelerde kültür, her ne kadar üst yapıyı oluşturan unsurlardan biri olsa da temel dayanağını ekonomide, üretimde ve kâr oranlarında bulur. Bu sayede kültürün tüm doğallığı, otantikliği, aşağıdan yukarıya üretim, kullanım ve dağıtımla bir hayat tarzı olarak yaşanma şansı da tükenmiştir.

Kültür Endüstrisi kuramı, basının, radyonun ve sinemanın baskın kültürel etkiler olarak en fazla dikkat çektiği dönemde gelişmiştir. Çünkü günümüzde kültür her şeye bulaşır; filmler, radyo ve dergiler bir sistemi meydana getirir. Bu alanların her biri, kendi içinde ve hep birlikte bir uyum içindedir. Bu kültürel üretim, bir bütün olarak kapitalist ekonominin ayrılmaz bir parçası hâline gelir.

Adorno, kültür endüstrisinin bireye sunduğu hazzın yapay tarafını da vurgular. Aslında gerçek haz sunulmasa bile gösterişli olay örgüleri ve görüntüler, vadesi sürekli uzatılan birer senet gibidir. Bu nedenle başta verilen vaat yanıltıcıdır: “Bu gösteri hiçbir zaman yerine getirilemeyecek bir vaatten ibarettir, tıpkı yemek yemeye gelen müşterinin menüyü okumakla yetinmesi gibi.”

Adorno’ya göre yönetilen dünyada yöneticiler de bürokratlar kadar günah keçisidir. Nesnel görev ve suç ikilisinin kişilerin üzerine yıkılması da egemen ideolojinin bir parçasıdır. Sisteme bulaşmamışlıklarıyla övünenler; kırsal alandaki sessizler, taşralı, küçük burjuva gericiler olma kuşkusunu uyandırır. Artık sığınacak bir köşe kalmamıştır; hatta Avrupa’da bile onurlu yoksulluk kalmamış, yönetilen dünyanın dışında kalanların, kışı mütevazı bir şekilde geçirme olanakları bile yok olmuştur.

Theodor Adorno; sanatta, özellikle de müzikte, reklamın ve bu sayede dayatmanın önemini vurgular. Reklamın kültür endüstrisindeki zaferine parmak basar: “Tüketicinin, gerçek olmadığını bildiği hâlde bastırılması zor bir istekle kültür ürünlerini almaya ve kullanmaya devam etmesi.” şeklinde bu durumu yorumlar.

Adorno ile Müzik Sosyolojisi: Popüler Müziğin İnşası

Müzik sosyolojisi, müzik ve toplum arasındaki karşılıklı ve çok anlamlı ilişkiyi inceleyen sosyolojinin alt dallarından biridir. Bir sanat dalı olarak müziği; siyaset, din, ekonomi, kimlik, cinsiyet ve gündelik yaşantı gibi alanları barındıracak şekilde ele almayı hedefler. Vurgulanması gereken önemli bir detay, sosyolojinin bu dalının esas olarak yeni ve bağımsız bir disiplin olarak görülmediğidir.

Müzik sosyolojisinin asıl sorunu, aracılıkla ilgili olandır çünkü müzik bir yönlendirme aracı olarak hor kullanılır. Adorno, bu durumun Doğu bloğunda var olduğundan şikâyet eder. Orada müzik, direniş ve eleştiriyi güçlendirmek yerine etkisiz hâle getirmede kullanılır. Adorno’ya göre müzik sosyolojisi, bütün toplumda müziğin yarattığı etkiyle ilgilenir. Çünkü esas olan müziğin tek kişide değil, tüm toplumun üzerinde yarattığı işlevidir. Aynı zamanda müzik sosyolojisi, her zaman sanattan çok toplumsal bir eleştiridir.

Adorno’ya göre müzik, kendi toplumsal gerçeklik içeriğini, muhalefet yoluyla ve kendisinin toplumsal sözleşmesini ilga etmesiyle kazanır. Adorno, klasik müzik dışındaki bütün müzikleri hafif müzik olarak nitelendirir.

Popüler Kültür ve Popüler Müziğin Eleştirisi

Gündelik kullanımına karşılık popüler müzik ve pop müzik arasında büyük ayrılıklar bulunur. Pop müzik; popüler müziğin en yaygın olarak kullanılan olsa da popüler müzik, poptan ibaret değildir. Pop müzik; ezgi, armoni ve sözden oluşan, algılanması kolay, çok sesli ve kısa süreli tüketim müziğidir. Bu özellikleriyle pop müzik, modern toplumlara özgü en yaygın müzik türüdür ve çoğu zaman popüler müziği tamamen kapsadığı yanılgısına düşülür. Adorno, popüler müzik tartışmasını caz müzik üzerinden yapar ve popüler müziği tanımlarken pop müzikten değil; cazdan bahseder.

Adorno’nun Popüler Müzik Eleştirisi

Frankfurt Okulu’nun en önemli temsilcilerinden Adorno ve Horkheimer’a göre sanat, kültür endüstrisi aracılığıyla ürünleştirip çoğunlukla da eğlence içeriği şeklinde bireyleri yanlış bilinçlendirir.

Adorno’ya göre bir ticari biçim olarak müziğin üretimi, artık sadece tüketim içindir. Müzik, popüler olabilmek için tüketilebilir bir şey olmalıdır artık. Bu nedenle kültür endüstrisi artık müziğin sanat olmasıyla değil bir tüketim aracı olmasıyla ilgilenir. Adorno müzik üzerine yaptığı incelemelerde kapitalist biçiminin siyasal ve estetiksel bakımlardan popüler müziği etkilemesi ve popüler müziğin ideolojisi üzerinde durmuştur. Adorno’nun modern toplumlarda popüler müziğin ideolojik işlevi konusunda birbiriyle son derce bağlantılı ve hatta iç içe geçmiş üç temel öngörüsü vardır: Standartlaşma, pasif dinleme ve toplumsal uyum.

Popüler müzikte görülen bir özellik, tekrarlamadır. Aynı parçanın ve aynı müziğin tekrarlı olarak çalınması, sadece birkaç cümleyi baştan sona kadar tekrarlayan ürünlere dahi rastlanılır. Hatta popüler müziğin bütün ürünleri neredeyse aynıdır. Sürekli tekrar eden sözlerden ve benzer müzik yapılarından oluşur. Tıpkı endüstriyel üretim gibi pop müzik de artık standart üretimin bir parçası hâline dönüşmüştür. Adorno’ya göre “Kültür endüstrisi, müzikte sahte bireyselleştirilmiş “oltalar” ve sürekli “yenilik” hayalleri yaratır. İşçiler, bu uyuşmuş durumlarıyla tükettikleri kültürel ürünle mücadeleciliği gösterecek eğilime ve kapasiteye sahip değildir. En iyi ve en başarılı müzik, sürekli tekrar edene uyumlu olandır. Çünkü müzik, toplumsal bilinç üzerinde uyutucu bir etki bırakır. Günlük yaşamda sürekliliği güçlendirir ve müziğin şeyleşmiş yapısı ise unutkanlığa teşvik eder.

Adorno’nun üçüncü iddiası ise popüler müziğin sosyal bir çimento (güçlendirici) olduğudur. Popüler müziğin sosyo-psikolojik işlevi müziğin tüketicilerin günlük hayatının düzenine fiziksel olarak uyumunu gerçekleştirmektir. Belirli bir formül bir kez tuttuğu zaman kültür endüstrisi, bunu tekrar tekrar kullanır ve “tüketinceye” dek piyasaya bu aynı ürünün benzerlerini sürer. Bu tarzda “güçlendirilmiş ve mayalanmış” toplum, “atomize” bir yapıya sahip olur ve iktidar tarafından rahatlıkla yönlendirilir.

Adorno’ya göre sanatın kökenini gözden saklamak; insanları, saldırganlığa, şiddete ve egemen kurallara uymaya yönlendirir. Adorno, endüstrileşmeyle gelen standartlaşmadaki parçaların birbirinin yerini alabilmelerini ve sahte bireyselleşmeyi bir sorun olarak görür; sahte bireyciliğin ise satışı çoğaltma gereğinden doğduğunu dile getirir.

Kaynakça

  • BAĞÇE, H. Emre. (2015), Frankfurt Okulu, Doğu Batı Yayınları, Ankara.
  • BOTTOMORE, T. (1997), Frankfurt Okulu ve Eleştirisi, (Çev. A. Çiğdem), Vadi Yayınları, İstanbul.
  • HORKHEIMER, M., Adorno, T. (2010), Aydınlanmanın Diyalektiği, (Çev: E. Öztarhan), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
  • KIZILÇELİK, Sezgin. (2000), Frankfurt Okulu, Anı Yayıncılık, Ankara.
  • JAY, Martin. (1992), Theodor W. Adorno: “Örselenmiş Bir Hayat”, (Çev. Ünsal Oskay), Marmara İletişim Dergisi, Sayı 1.
  • SELÇUK, Esra. (2016), Theodor W. Adorno ve Müzik Sosyolojisi, İ.Ü. Siyasal Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Bitirme Ödevi, İstanbul.
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.