Hemen hemen bütün edebi eserler kendinden önce yazılmış diğer eserlerden, ufak da olsa izler taşır. Ancak bazı eserler, kendinden önce yazılmış eserlerin bir yeniden yazımı olarak karşımıza çıkar. Metnin bu şekilde, kendi anlamını başka metinler üzerinden yapılandırmasına Edebiyat biliminde “metinler arasılık” (intertextuality) adı verilir. Bu yazımızda ele alacağımız, 1818‘de Mary Shelley tarafından “Frankenstein: ya da Modern Prometheus” adıyla yayınlanan roman da metinler arasılık yöntemiyle yazılan eserlerden biridir. Frankenstein, ünlü tragedya yazarı Aiskhylos tarafından “Zincire Vurulmuş Prometheus” adıyla tragedyaya uyarlanmış Antik Yunan’ın efsanelerinden biri olan Prometheus mitinin, kendi döneminin güncel atmosferinde eritilmiş bir yeniden yazımıdır.
Shelley, Prometheus mitinde ve kendi yaşadığı dönemde ne gibi bir ortaklık gördü? Prometheus miti ve Frankenstein romanı neden hala güncelliklerini koruyor? Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen Prometheus bize ne gibi öğütlerde bulunabilir? Bunları ele almadan önce Prometheus mitine bir bakış atalım:
Ateşi Çalmak ve Zincire Vurulmuş Prometheus
Prometheus, insanı yaratan Titan‘dır. Babası, Zeus tarafından mağlup edilen Titanlardan, “topraktan doğan” İapetos‘tu. Efsaneye göre, Prometheus insanları yarattığında evren ve dünya çoktan yaratılmıştı. Dünyada hayvanlar ve onların yasaları hüküm sürmekteydi. Prometheus’un insanları yaratma sürecini Alman yazar Gustav Schwab Antik Yunan mitlerini derlediği kitabında şöyle anlatır: “…o yüzden çamuru aldı, ıslattı, yoğurdu ve dünyanın efendisi olacak insanı, ölümsüzlerin simasına göre şekillendirdi.” (Gustav Schwab, Klasik Yunan Mitolojisinin En Güzel Efsaneleri, Lilith yay., 2018)
Prometheus’un Tanrılar arasındaki arkadaşı olan Athena, onun yaratıcılığından etkilendi. İnsanların ruhuna kendi bilgeliğinden üfledi ve böylece ilk insanlar var oldular. Fakat insanlar başta nasıl “insan” olabileceklerini bilmiyorlardı. Prometheus o zaman yardımlarına yetişti ve insanlara gemicilik, hayvancılık, tıp, astronomi, matematik gibi becerileri öğretti. İnsanlara kültür bahşetti. Bu açıdan Prometheus, edebiyatta karşımıza çıkan ilk “kültür kahramanı“dır. İnsanın doğayı rasyonalize etmesine yardımcı olmuştur. Ayrıca mitoloji biliminde kültür kahramanlarına verilen diğer isim “Güneş Kahramanı”dır.
“Bu kişi dünyayı düzenli ve harmonik hale getiren Tanrı olabilir, kültür herosu olabilir, herhangi bir mitik karakter olabilir, insanlara son derece olumlu katkılar sunan, insanlara iyilik yapan vb. olabilir.” (Prof. Dr. Nevzat Kaya, Bir dakkalık dipnot 202: Klasisizme Giriş. Culture Club TV. Yay. Tarihi: 12 Ekim 2021)
Kültürlenen insanlar Zeus başta olmak üzere gökyüzündeki Olimpik Tanrıların dikkatini çekti. Tanrılar, insanları koruma vazifelerinin karşılığında insanlardan tapınma ve saygı talep ediyorlardı. İnsanların geleceğine karar vermek üzere ölümlüler ve ölümsüzler Mekone ovasında toplanarak bir mahkeme başlattılar. Prometheus, bu mahkemede insanlığın savunuculuğunu yaptı. Ölümsüzlerin, insanların omzuna haddinden fazla yük bindirmesini istemiyordu. Bu savunuculuk, Tanrıları aldatmaya yönelik türlü oyunlar gerçekleştirmesine sebep oldu fakat bu oyunlar Zeus tarafından fark edildi.
Bunun üzerine Zeus, Prometheus’u cezalandırmak ve ondan intikamını almak için “sevgili kullarından yani ölümlü insanlardan, yaşamak için ihtiyaç duydukları ve en son onlara verilecek olan ateşi esirgedi.” (A.g.e) Ateş, sanatta kültürün ve Aydınlanma‘nın bir sembolüdür. Bugün kurduğumuz medeniyete ilk adım ateşin ehlileştirilmesiyle atılmıştır. Ayrıca ateş sayesinde doğanın zorlu şartları bir nebze kolaylaştırılmıştır. Doğayı tanımlayabilme ve rasyonalize edebilme sürecini başlatmıştır ateş. Yani burada sembolize edilen durum Zeus’un, insanları kültürden mahrum bırakması, onları doğa durumuna terk etmesidir.
Prometheus’un aklına insanlığı kurtaracak bir fikir geldi. Dev bir rezene bitkisinin sapını oradan geçmekte olan güneş arabasına yaklaşarak ateşe verdi ve Tanrılardan çaldığı bu ateşi insanlara ulaştırdı: “Kavıyla beraber yeryüzüne indi ve kısa bir süre sonra ilk odun ateşi göklere doğru yükseldi.” (A.g.e)
İnsanların arasında her şeyi aydınlatan ateşin yükseldiğini görmek, Zeus’u kızdırdı. Bu ateşi artık ölümlülerden alamayacağını anlayınca başka bir kötülük düşündü. Zeus’un emriyle Ateş Tanrısı Hephaistos ve hizmetçileri, Prometheus’u Kafkas Dağı‘na kaçırdı. Orada onu, zincirlerle bir kayaya bağladılar. Zeus, cezasını tamamlamak için, Prometheus’un her gün kendini yenileyen karaciğerini yine her gün gagalayarak yiyecek bir kartal gönderdi. “Boş yere bir sürü yakınma ve inleme göndereceksin, dedi Hephaistos, Prometheus’a, çünkü Tanrıların Babasının fikri sabittir! Kısa süre önce iktidarı zorla ele geçiren herkes, katı yüreklidir.” (A.g.e)
Güneş Kahramanı Olarak Prometheus ve Dr. Frankenstein
“Frankenstein: ya da Modern Prometheus” İngiliz yazar Mary Shelley tarafından kaleme alınmış bir eserdir. Roman, Kaptan Robert Walton’un kız kardeşi Margaret Walton Saville’e yazılmış mektuplarla başlayıp son bulur. Eser, Victor Frankenstein’ın öyküsünü anlatmak amacıyla Kaptan Walton’ın mektuplarının çerçeve olarak kullanıldığı bir yapıya sahiptir. Bu çerçeve anlatı tekniği, romana aynı zamanda bir “mektup roman” özelliği katmaktadır. Eser; aşk, ölüm, doğa gibi konuları ele aldığı, yazıldığı dönem ve Klasik Aydınlanmacı söyleme karşı bir eleştiri niteliği taşıdığı için romantizm akımına dahil edilir.
Victor Frankenstein, ölümsüzlüğe ulaşmayı amaçlayan bir doktordur. Yaşamın sırrını keşfeder ve farklı mezarlardan topladığı uzuvları birleştirerek bir “ucube” yaratır. Romanda, Victor Frankenstein tıpkı Prometheus gibi insanlığa hizmet etme amacıyla Tanrı’ya (doğaya) meydan okumaktadır. Victor Frankenstein’ın kendi elleriyle yarattığı canavarın dünyaya gelişinin ardından yaşadığı manevi acı, Prometheus’un hikayesiyle paralellik taşır. Küstahlık (hybris) Prometheus ve Frankenstein’ın ortak özelliğidir. Hem mitte hem de romanda okuyucuya verilmek istenen öğüt, küstahlığa kapılarak doğanın işleyişine karşı gelen kişilerin sonunda doğa tarafından cezalandırılacağıdır.
Doğanın işleyişinin bir parçası olan insan, zaman içinde geçirdiği evrimsel süreçlerin sonucunda geliştirdiği kültür sayesinde kendisini doğadan koparmış, bu işleyişin bir parçası olduğunu unutmuştur. 17-18. yüzyıllara geldiğimizde ise, özellikle Aydınlanma döneminde, insan kendisini ve yarattığı kültürü doğadan üstün görmeye başlamıştı. Shelley, bu pozitivist/rasyonalist düşünce sisteminin doğaya yaptığı baskının (doğayı dönüştürme çabasının,) doğa tarafından geri püskürtülmeye başladığını ve bunun çok yakında daha çetin seviyelere ulaşacağını gözlemliyordu. Prometheus mitindeki öğüdü, kendi dönemine aktarabilmek için mitin yeniden yazımını yaptı.
Yarattığı ucube, özünde iyi kalpli olsa da, Dr. Frankenstein’ın onu maruz bıraktığı yalnızlık ve sevgisizlikten ötürü, yaratıcısına ve sevdiklerine zarar vermeyi kafasına koyar. Aslında ucubenin istediği tek şey yalnızlığını giderebilecek bir eştir: “Çok yalnız ve mutsuzum. İnsanlar yanıma yanaşmasa da benim kadar korkunç ve çirkin biri benden uzak duramaz. Eşimin de benim türümden olması ve benim kusurlarımı paylaşması şart. İşte onu sen yaratacaksın.” (Mary Shelley, Frankenstein, Can yay., Çev: Duygu Akın) Dr. Frankenstein onu bundan da mahrum bırakınca işler kontrol edilemez bir hal alır. Ucube, Dr. Frankenstein’dan sevdiklerini çalarak onu cezalandırır. Prometheus’un zincire vurulması Dr. Frankenstein için sevdiklerinin ölmesine eşdeğerdir.
Binlerce yıl önce sözlü gelenekle aktarılmış, sonrasında yazıya geçmiş Prometheus miti, vermek istediği öğütler açısından, Mary Shelley’in döneminde güncelliğini koruyordu. Bugün ise hem mitin, hem de Frankenstein romanının öğütlerine insanlık olarak daha çok kulak vermeliyiz gibi gözüküyor. Dünya her geçen gün, kültürün duyarsızlığı ve doyumsuzluğu yüzünden geri dönüştürülemeyecek ekolojik felaketlere doğru ilerlemekte. Bugün insanlık, Prometheus ve Dr. Frankenstein’la aynı hastalığı paylaşıyor: kibir. Doğayla bu amansız mücadelemiz sonumuzu getirmeden önce, edebiyatın ve mitolojinin bize aktardığı kültürel öğütlere kulak vermekte fayda var: Doğanın efendisi değil, onun bir parçasıyız.
Kaynakça
Mary Shelley, Frankenstein, Can yay., Çev: Duygu Akın
Prof. Dr. Nevzat Kaya, Bir dakkalık dipnot 202: Klasisizme Giriş. Culture Club TV. Yay. Tarihi: 12 Ekim 2021
Gustav Schwab, Klasik Yunan Mitolojisinin En Güzel Efsaneleri, Lilith yay., 2018
Yazar: Alkın Sezen