Frankenstein ve Gotik Edebiyat

Editör:
Nazlıcan Karakaya
spot_img

Genel olarak bir tanım yaparsak gotik edebiyat; 1700’lü yılların sonunda ilk eserleriyle ortaya çıkmış korku, gerilim, gizem gibi ana temaları ele alan edebiyat türüdür. Gothic kelimesi edebiyattaki ilk yerini Horace Walpole‘un The Castle of Otranto:A Gothic Story başlığıyla almıştır. 1800’lü yıllarda bu türdeki en iyi ve popüler eserleri Edgar Allan Poe‘nun yazmış olduğu hikâyelerle okuyoruz. Günümüzde ise gotik edebiyat türü daha çok polisiye, cinayet romanları ve doğaüstü elementler içeren fantastik ve gizem dolu hikâyelerin gölgesinde kalmış durumda.

1818 yılında Mary Shelley tarafından kaleme alınan Frankenstein ise bu edebiyat türünde kurgusu ve içerdiği elementlerle oldukça sağlam bir yere sahiptir. Bu yazımızda, Frankenstein’ı ve gotik edebiyattaki yerini, önemini ve hikâyedeki gotik elementleri ele alacağız.

Frankenstein’ın Gotik Edebiyattaki Yeri ve Önemi

Mary Shelley | pinterest.com

1800’lü yılların başında, gotik edebiyat türü yeni yeni yaygınlaşmaya başlarken Mary Shelley‘nin Cenevre’de çıktığı bir tatilde gördüğü kabustan ilham alarak yazdığı Frankenstein, daha o yıllardan itibaren klasik bir gotik edebiyat eseri olarak kabul edilmiştir. İçinde barındırdığı korku elementleri, yaratıcı ile yaratılan arasındaki problemli ilişki ve kontrol edilemeyen güç ve hırsın doğurduğu sonuçları işleyen hikâye, Frankenstein’ı edebiyat dünyasının en bilinen ve sevilen gotik eserlerinden biri hâline getirmiştir. Aynı zamanda ilk bilim kurgu romanı olarak kabul edilen Frankenstein, 2000’lerin başlarında doğaüstü ve bilim kurgu türündeki film, dizi ve kitaplara da ilham olmuştur.

Frankenstein‘ı yazmasıyla birlikte Mary Shelley bilim kurgu ve gotik edebiyat türlerinde sonraki nesillere ve yazarlara da ilham vermiştir. H.G Wells ve Jules Verne gibi bilim kurgu yazarlarına esin kaynağı olurken, kadın yazarlar için de bu alanda bir yol açmış ve onlar için idol bir isim hâline gelmiştir.

Frankenstein Romanındaki Gotik Elementler

Canavar ve Yarattığı Tehdit

Paper Mill Press Basımı Frankenstein

Victor Frankenstein‘ın yarattığı Frankenstein‘ın Canavar‘ı tam anlamıyla bir gotik element örneğidir. Ölü beden parçalarından bir araya getirilmesi, insanların Canavar’ı gördüklerinde duyduğu korku ve onun doğal olmayan bir yöntemle yaratılmış olması okuyucuları daha ilk andan ürküten detaylardır. Victor Frankenstein her ne kadar güzel bir adam yaratma umuduyla Canavar’a hayat vermiş olsa da Canavar’ın görünüşü güzelden çok uzaktır. Frankenstein bile Canavar hayat bulduğu ilk andan itibaren ondan korkar ve kaçar.  Hikâyenin devamında da Canavar’ın rahatsız edici görüntüsünün insanlarda dehşete sebep olduğunu görürüz. Canavar, yaşadığı şeyler ve topluma kabul edilmemesinin sonucu olarak tehlikeli ve zarar verici eylemler gerçekleştirmeye başlar. Son sayfalara kadar Canavar, herkes ve özellikle Victor Frankenstein için ne yapacağı belli olmayan gizemli ve tehlikeli bir varlık olarak hikâyede yerini alır.

Mekan ve Atmosfer Seçimleri

Frankenstein’s Castle | pinterest.com

“Buzu geçtik, böylece karşı kayaya tırmandık. Hava soğuktu ve yağmur yine azalmaya başladı. Kulübeye girdik.” 

Romanın bir diğer gotik elementi ise hikâyedeki mekan seçimleridir. Canavar‘ın hayat bulduğu Victor Frankenstein‘in laboratuvarında başlayan olaylar ıssız ve soğuk İsviçre Alpleri gibi kasvetli ve ürpertici çeşitli mekânlarda devam eder. Bu mekanlar, hikâyenin gotik atmosferini güçlendirir. Karakterlerin nerede olurlarsa olsun, üzerlerinde mecazen kara bulutların her zaman onları takip ettiğini hissedebiliriz. Bu kasvetli ortamlar, okuyucuyu bir şeylerin ters gideceğine dair bir hisse sürükler ki bu da gotik edebiyatın temel özelliklerinden biridir.

Canavar‘ın doğduğu ilk andan sonra ormana sığınması ve orada günlerce yalnız kalması, sonrasındaki hayatında da hep izole yerlerde yaşamaya çalışması ve karanlığa gizlenmesi ürkütücü olduğu kadar üzücüdür de. Canavar için yapılan mekan seçimleri aslında onun hiçbir zaman toplum içerisinde bir yer edinemeyeceğini ve her zaman yalnız ve istenmeyen olarak kalacağını gösterir. Victor Frankenstein ise hikâye boyunca giderek yalnızlaşır. Etrafındaki herkesten uzaklaşır ve büyük bir buhran içerisine düşer ve hastalanır. Frankenstein her ne kadar Canavar‘ın aksine insanlar tarafından değer gören bir figür olsa da üzerindeki mental yük onun herkesten izole olmasına sebep olur. Victor Frankenstein’ın Canavar ile olan tüm sahnelerinin de yine izole ve karanlık ortamlarda geçmesi bu ikili arasındaki paralellikleri gösterir. Buna en iyi örnek Canavar’ın Victor Frankenstein’ı konuşmak için ikna edip dağların arasında yalnız ve soğuk bir kulübeye götürmesi sahnesi olur. İkili bu sahnede, Canavar doğduktan sonra ilk defa bir araya gelir ve Canavar kendi hikâyesini anlatmaya başlar.

Belirsizlik ve Sınırların Yok Oluşu

House of Frankenstein 1944 | thetelltalemind.com

“Oldukça zeki bir bilim insanıydım ama o zamanlar ne denli korkunç bir hata yaptığımı bilmiyordum.”

Ölüm ile yaşam, ölü ile canlı arasındaki belirsizlikler ve kimin daha insan olduğuna dair sorular, romanın bir diğer gotik elementidir. Victor Frankenstein‘in parlak bir bilim insanıyken kendini kaybedip bencilce bir canavar yaratması ama bunun sorumluluğunu almaması ve yaratılan Canavar’ın ise sevgi ve kabul görme arzusu içinde olması romanın temel çatışmasını oluşturur.

Victor Frankenstein roman ilerledikçe bildiği her şeyden hem fiziksel hem de duygusal olarak uzaklaşmaya başlar ve uzaklaştıkça neler yaptığını, ve yarattığı bu Canavar’ın onun üzerine koyduğu yükle baş edemez hâle gelir, kendini sorgular. Canavar ise kabullenme umuduyla insanlara hep yardım etmekle ve kendini insan olarak kanıtlamakla uğraşır ama başarısız olur.

“Beni cinayetle suçluyorsun ama sen de kendi yarattığını vicdanın rahat bir şekilde öldürürsün. Ah bu adaletiniz!”

Bu alıntıda Canavar, Victor Frankenstein‘ı onu anlamamakla suçlar ve Frankenstein’ın Canavar’dan aslında çok da farklı olmadığını bize gösterir. Karakterleri ve aralarındaki paralellikleri okurken insanlık kavramı hakkında bir boşlukta hissederiz. Bu boşluk ve belirsizlik hissi, hangisinin daha insan olduğuna karar verememe ve bu sınırların ortadan kalkması hikâyeyi gotik türünün öne çıkan bir örneği yapar.

Frankenstein ile ilgili bir başka yazımızı buradan ve Gotik Edebiyat ile ilgili bir diğer yazımızı da buradan okuyabilirsiniz!

Kaynakça

Kennedy, Patrick. “Gothic Literature.” ThoughtCo. Web. 14.01.2024

Öne Çıkan Görsel: vlearny.com

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.