Frankenstein Romanı Psikolojik Analiz: İngiliz Edebiyatı Klasikleri

Editör:
Asya Yüce, İclal Yaka
spot_img

İngiliz Edebiyatının en önemli gotik romanlarında biri olan Frankenstein, alternatif ismiyle Modern Prometheus, 1818 yılında İngiliz yazar Mary Shelley tarafından yazılmıştır. Mektuplardan oluşan roman, kendi yarattığı bir varlığa hayat vermeyi başaran yetenekli bilim insanı Victor Frankenstein‘ın hikâyesini anlatmaktadır. Yarattığı varlık, insanlık ve kendi yaratıcısı tarafından reddedilir. Shelley’in bu eseri ilk bilim kurgu romanlarından biri olarak kabul edilir. İsimsiz olarak yayınlanan kitap Shelley’in diğer eserlerini gölgede bırakmakla kalmamış, uluslararası bir sansasyon yaratmıştır. Farklı medyalarda yüzlerce kez uyarlanıp ve popüler kültürü büyük ölçüde etkilemiştir.

Mary Shelley’in Yaşamı

Kaynak: images.fineartamerica.com

Mary Wollstonecraft Shelley, 1797’de Londra’da filozof Mary Wollstonecraft ve yazar William Godwin’in çocuğu olarak doğdu. Shelley’in annesi plasenta enfeksiyonu nedeniyle hastalandı ve doğumundan on bir gün sonra Shelley annesini kaybetti. Babası çocuklarının Latince ve Fransızca öğrenmelerini sağlarken diğer yandan onları mitoloji, tarih ve din gibi alanlarda eğitmeye özen gösterdi. Mary‘nin aldığı entelektüel eğitimler daha sonradan “Frankenstein”ı etkileyecek konular olacaktı. Godwin’in çevresi kendi gibi ilerici düşünürlerle çevriliydi ve Mary büyüme dönemini bu çevrenin içinde onlardan da etkilenerek geçirdi. Babası onu bir çocuk olarak şöyle tanımladı: “Son derece cesur, biraz otoriter ve aktif bir zihin.”

1812’de Mary, Percy Bysshe Shelley ile tanıştı. Percy Shelley, Godwin’in entelektüel çevresinden bir şairdi. 1814’te, o zamanlar sadece on altı yaşında olan genç Mary ve kendisinden yaşça büyük olan Percy Shelley, çok geçmeden birbirlerine âşık oldular ve ilişkileri başladı. Shelley’lerin İsviçre’nin Cenevre kentine gidip arkadaşları ve yazar arkadaşı Lord Byron‘ı ziyaret etmelerinin ardından “Frankenstein”ın doğduğu yer tam olarak burası oldu.

Bilinen hikâyeye göre Shelley’ler, Lord Byron ve diğer yazar arkadaşlarıyla en iyi korkutucu hikâyeyi kimin yazabileceğini görmek için bir yarışma düzenlemeye karar verdiler. O zamanlar 18 yaşında olan Mary Shelley, kendi hikâyesini anlatmak için 1814’teki Avrupa turu sırasında Almanya’daki Frankenstein Kalesi‘ne yaptığı geziden ilham aldı. Mary Shelley’nin hikâyesi Cenevre’deki arkadaşları arasında büyük ilgi gördü ve o da sonraki birkaç ayı hikâyeyi yayına hazırlayarak geçirdi. Frankenstein, 1818’de yayınlandıktan hemen sonra geniş ilgi gördü ancak roman çeşitli eleştiriler aldı. Eleştiriler genellikle kitabın alışılmadık temaları, ahlaki ve dini sorgulamaları, bilim ve insanlık ilişkisi üzerine sunduğu tartışmalar üzerinden şekillendi.

Frankenstein’ın Konusu

Kaynak: wall.alphacoders.com

Roman, Kuzey Kutbu’na keşif gezisinde bulunan kâşif Yüzbaşı Robert Walton‘un İngiltere’deki kız kardeşine yazdığı dört mektupla açılmaktadır. Walton, Kuzey Kutbu’na doğru yaptığı tehlikeli bir keşif yolculuğunda, yolda Victor Frankenstein adlı bir adamı kurtarır. Victor çok zayıf düşmüş ve hasta bir haldedir. Walton’a aile geçmişini, doğup büyümesini ve aile üyelerini anlatır. Böylece Victor’un hikâyesi ana anlatıya geçiş yapar.

Victor çocukluğunu Cenevre‘de geçirir. Evlatlık kız kardeşi Elizabeth ve en iyi arkadaşı Henry ile birlikte büyür. Küçük yaşlarından beri bilime ilgi gösteren Frankenstein, annesinin ölümüyle birlikte kendisini hayatın gizemini çözmeye daha çok kaptırır. Victor zamanla doğal bilimlerle ilgilenmeye başlar. 17 yaşında geldiğinde üniversiteye gitmek için Cenevre’deki ailesini bırakır. Bavyera’daki Ingolstadt Üniversitesi’nde bilimsel anlamda eğitimini ilerletirken kendisini gizli bir projeye kaptırır. Projenin konusu ölüleri diriltmektir. Tutkulu, hırslı ve takıntılı bir çalışma ile kendi yarattığı varlığa hayat vermeyi başarır. Victor’un sözleriyle yarattığı yaratık “korkunç bir şekilde çirkin” bir görünümle doğar. Başarısının ardından elde ettiği sonucun kendi üzerine yüklediği korkularla başa çıkamaz ve yaratığın sorumluluğunu almayı reddeder.

Uzun bir sürenin ardından Frankenstein en küçük kardeşi William’ın öldürüldüğü haberini alır. Yarattığı yaratığın William’ın katili olduğuna inanır ancak bunu kimseye söylemez. Frankenstein ailesinin hizmetçisi Justine Moritz, William’ı öldürmekle suçlanır ve suçlu bulunarak idam edilir. Frankenstein, yarattığı yaratığın iki masum insanın ölümüne neden olduğunu farkındalığı ile suçluluk duygusuna kapılır. Huzur bulmak için ne yapacağını bilmez bir halde dağlara gider.

Bir gün yaratık Frankenstein’a yaklaşır ve bu noktada anlatıcı olarak yaratığın ağzından umutsuzluğa kapılışını ve öfkesini Frankenstein’a anlatmasını okuruz. Yaratık, yaratıcısı tarafından terk edilmiş ve yalnız bırakılmıştır. İyilik yapmaya çalışmıştır ancak insanlar tarafından aldığı karşılık nefret ve dışlanma olmuştur. Toplum tarafından izole edilmesi ve sevgi arayışının olumsuz sonuçlanması yaratıcısına ve insanlığa öfkelenmesi ile sonuçlanır. Yaratık, ormanda bir oğlan çocuk bulduğunda onun kendisine karşı ön yargısız olabilecek kadar küçük olduğunu düşünür ama çocuk yaratıktan korkarak ona tiz çığlıklarla karşılık verir ve o da çocuğu öldürür.

Yaratık hikâyesini anlatmayı bitirdiğinde Frankenstein’ın kendisine bir arkadaş yaratmasını ister. Frankenstein ona bir dişi yaratık yapmaya koyulur ancak yarısını tamamladıktan sonra onu tamamlamanın insanlık üzerindeki sonuçlarından korkarak yaratığı yok eder. Cenevre’ye dönen Frankenstein, Elizabeth ile evlenir. Ancak yaratığın intikam isteği son bulmamıştır. Elizabeth’i de öldürür ve babası Elizabeth’in öldürüldüğünü öğrenince o da kederden ölür. Frankenstein yarattığı canavarı öldürmeye ant içer.

Roman, Walton’un yazdığı bir mektup dizisiyle bitiyor. Walton ve gemi arkadaşları tarafından bulunduğunda hasta ve soğuktan zayıflayan Frankenstein, durumu kötüleşerek ölür. Daha sonra Walton, yaratığı Frankenstein’ın bulunduğu odada bulur. Yaratık acısını, pişmanlığını ve kendinden nefret ettiğini ifade ederek kendi gerçekleştireceği ölümüne doğru yol alır.

Psikolojik Bağlamda Roman

Kaynak: Pinterest

Victor Frankenstein

Victor Frankenstein karakterini ele aldığımızda bir yaratık yaratma planına olan bağlılığı onu güç arayışı ile öne çıkarır. Roman ilerledikçe karakter hayatın gizemini keşfetmek adına çalışmasına neden olan bilimsel başarısına ve görkeme takıntılı hale gelir. Shelley kitaba Frankenstein’ın yanı sıra “Modern Prometheus” alternatif ismini vermiştir. ”Modern Prometheus” ismi kitabın en önemli temalarından ve olay örgüsünden bazılarına dair bir ipucu vermektedir. Victor Frankenstein’ın Prometheus’la benzerliği, kitabın cezalarla sonuçlanan bir yaratılış eylemi hakkında olacağı hakkında ipucu verir.

Yunan mitolojisinde Prometheus, kilden yaptığı bir yaratığa hayat vermek için tanrıları kandıran ve onlardan ateşi çalan bilge bir Titan’dır. Ayrıca insanlığa ateşi getirerek onlara tanrıların korktuğu güç ve aydınlanmayı hediye eder. Cezası olarak tanrılar onun bir kayaya zincirlenmesine ve yenilenen karaciğerinin sonsuza kadar bir kartal tarafından yenmesine karar verir. Frankenstein da aynı temayı temsil eder çünkü aydınlanma ve güç arayışının taşıyamayacağı sorumlulukları altında ezilir. Bir örnek olarak Victor Frankenstein, yaratığın yaradılışını tamamlamadan önce, “yaratıcısı ve kaynağı olarak beni kutsayacak” bir tür yaratarak “karanlık dünyamıza bir ışık seli dökecek” kişinin kendisi olacağı düşüncesiyle hareket eder. Bu alıntı, yalnızca ateşin-veya ışığın-bilgiyi ve yaşamı temsil etmesinin yanı sıra, aynı zamanda iki karakterde yaratıcının yerini doldurmaya çalışması bakımından benzerdir. Bu noktada nedenleri ve hedefleri dolayısıyla psikolojik bağlamda Prometheus ve Frankenstein’ın arasında bağlantı kurulur.

Frankenstein hırsı için sağlığını görmezden gelerek tüm vaktini çalışmasına ayırırken ilişkilerini ve etik değerlendirmeleri ihmal eder. Odaklandığı tek şey yaratmak istediği varlık olan Victor egoist arzusu tarafından ele geçirilir. Arzuladığı şeyin sonuçlarını fark edememesi ve bu sonuçlardan durmadan kaçması karakterinin çöküşünde büyük bir rol oynar. Yaratığa başarılı bir şekilde hayat verdikten sonra ilk tepkisi korku ve iğrenti olmakla beraber ondan uzaklaşma isteği duyar. Kendi yarattığı canavarın sorumluğunu eline alamaz ve ondan kaçar. Yaratıktan kaçması ve bunun sonucunda gerçekleşen ölümler duyduğu suçluluk duygusunu daha da baskın hale getirerek Victor’ı içerisinden çıkamayacağı bir psikolojik duruma sokar.

Frankenstein’ın “Canavar”ı

Kaynak: cdn.britannica.com

Yaratığın psikolojik gelişimi izolasyon, yabancılaşma ve kimlik mücadelesi kavramlarıyla incelenir. Yaratığın doğasına baktığımızda yardımsever ve hassas bir karakteri vardır. Grotesk görüntüsü ile öne çıkar. İri doğasının yanı sıra dünya hakkında bilgisi olmayan bir bebeğin zihnini taşımaktadır. Doğduğunda terk edilen Frankenstein’ın canavarı, gerçek hayatı kendi başına öğrenmek durumunda bırakılır. İnsanlar görünüşünden dolayı ona ön yargı ile yaklaşarak yaratığa sadece korku ve iğrenti ile karşılık verirler. Bir grup fakir köylüye yardım eder ve bir kızı boğulmaktan kurtarır ancak dış görünüşü yüzünden yaptığı iyiliklerin hiçbir önemi yoktur.

Canavar hayata getirildiği andan itibaren sürekli reddedilir. Onun iğrenç ve korkutucu görünümüne dayanamayan tanıştığı diğer insanların ön yargısına maruz kalır. Bulunduğu toplum korkutucu göründüğü için buna uygun bir karakteri olduğunu varsayan insanlarla çevrilidir. Bu nedenle kendini topluma entegre etmeye çalışırken çokça yara alır. Yaratık bu noktada psikolojik bağlamda yabancılaşma teması ile karşımıza çıkar. Psikolojik durumunu derinden etkileyen bu durum insanların ona yaklaşımı nedeniyle gerçekleşir. İnsanların tavırları ve ona yaklaşımları onu olmakla suçladıkları gerçek bir canavara dönüştürür ve yaratıcısından intikam almak için her şeyi yapmaya hazır hale getirir. Hayatına merhametli bir karakter ile başlamıştır ancak sevgi arayan yanlış anlaşılmış bir ruha dönüşmenin trajedisi içinde kaybolur.

Toplum tarafından yalnız bırakıldıktan sonra içinde bulunduğu durumu anlar ve hayatta kalma iç güdüsü ile toplumda vahşet ile var olur. İçinde bulunduğu durumu anlaması ve aynı zamanda kendi duygusal farkındalığına sahip olması bir kimlik karmaşası yaşamasına neden olur. Toplum tarafından itildiği için izolasyon ve acı tarafından şiddete yönlendirilir. Canavar’ın bir arkadaşı veya eşi yoktur bu durumdan kurtulma ümidi ile Victor’dan kendisinin kadın bir versiyonunu yaratmasını talep eder. Bu talebinin gerçekleşmemesi acılarını daha üst düzeye çıkarır.

Ölümün Yaratıcısı

Kaynak: fictionmachine.com/

Yaratığın Victor’dan bir eş istemesi, psikolojik bağlamda biriyle ilişki kurma ihtiyacını gösterir çünkü temelde yalnız ve dışlanmıştır. Bu durumda en çok öne çıkan konu insanın en basit insan ihtiyaçlarından biri olan ilişki kurma isteğinin karşılanmamasının bireye ne gibi zararlar verebileceğini vurgulamaktadır. Bu durum gerçekleşirken toplum ve beraberinde getirdiği ön yargılar büyük bir rol oynar. Yaratığın başlangıçta masum olmasına rağmen, zamanla Victor’un suçluluğunun ve içsel ıstırabının bir yansımasına dönüştüğünü ve romanın sonunda pişman bir şekilde canına kıydığını görürüz. Victor’un yaratıkla iletişim ve empati kuramaması kendi hislerini de anlamamasının simgesidir. Yaratma konusunda takıntılı olan Frankenstein, kitabın sonunda yaratımının sonuçları doğrultusunda ölümün yaratıcısı olduğu ile yüzleşir. Yaratığı reddetmesi, yaratığın şu anda temsil ettiği ölümden kaçınmasıdır. Hikâyenin sonunda toplum ve empati arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğu vurgulanır.


Kaynakça

Hogg, Madison. “”Generous and Self-Devoted Being”: Grief Psychology and Mary Shelley’s Frankenstein.” Yüksek Lisans tezi. The University of Alamaba at Birmingham, 2023.

Shulman, Dylan. “Frankenstein; or, the Modern Prometheus.” Britannica. 20.10.2024, https://www.britannica.com/topic/Frankenstein-or-The-Modern-Prometheus. 23.10.2024.

Walker, Paige. “A Biography of Mary Shelley, Creator of History’s Most Famous Monster.” Artsemerson. 21.02.2023, https://artsemerson.org/2023/02/21/a-biography-of-mary-shelley-creator-of-historys-most-famous-monster/. 23.10.2024.

Kapak görseli: Pinterest

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Tarihi Eser Rotası: Geçmişten Müzeye Serüven

Müzelerde sergilenen her bir eserin yolculuğu o kadar uzun ki... Gelin, sergilenme sürecine kadar rotaya bir göz atalım...

Bir Günde Geçen 5 Roman

Hızlı geçen yirmi dört saatimizi bir de romanlardan okuyup hissedelim. İyi okumalar.

Editor Picks