Hem edebiyatta hem de sinemada derin bir iz bırakan, adeta sanatta yeni bir dönemin kapılarını açan Frankenstein’ın canavarı, Jacob Elordi uyarlamasıyla yeniden gün yüzüne çıktı. Film, yayımlanmadan evvel beklentileri yüksek tutmuş; yayımlandıktan sonra izleyicilerin ve eleştirmenlerin kendi aralarında fikir ayrılıklarına düşmesine neden olmuştur. En yoğun eleştiri ise Frankenstein canavarının makyajı üzerine oldu elbette. Sanatsal mesajlar, Gotik edebiyat vurgusu ve Frankenstein mirasının devamı derken akıllara hemen daha önceki Frankenstein canavarı uyarlamaları geldi elbette. Sinema tarihinde Frankenstein’nın canavarını canlandıran sayısız aktör bulunsa da bu yazıda yalnızca sekiz tanesini ele alacağım. Bu listenin oluşturulmasındaki belirleyici kriterimiz ise oyuncuların ve ilgili filmin dönem popülerliğinde nasıl yer edindiği oldu.
1- Boris Karloff | 1931

Mary Shelley‘nin kurgusal karakteri olarak hayatımıza giren Frankenstein’nın Canavarı (veya Modern Prometheus), popülerliğini şüphesiz sinema aracılığıyla elde etti. Bu popülerliğin gelişim sürecine Boris Karloff uyarlaması ile başlamak istiyorum. Karloff ile Frankenstein canavarı, neredeyse Hulk’u andıran hantal, uyuşuk bir görünüm kazandı. Onun karakteristik görünümü (kafasının üstünün düz oluşu, boynundaki cıvatalar ve vücudundaki renk değişiklikleri), 1931 yapımı Frankenstein uyarlaması ile hayat buldu. James Whale yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan film, izleyiciye kontrolsüz gücüne rağmen babasına karşı beslediği yoğun duygusallığın ağırlığı altında ezilen ve hırsını insanlıktan çıkaran bir canavarı izlememizi sağladı. Boris Karloff, hayat verdiği Frankenstein’nın canavarının, tek bir kelime bile söylemeden neredeyse Shakespeare kadar derin anlamlara sahip olduğunu ifade etmiş.
Frankenstein canavarının tasarımına baktığımızda ise 1930’ları düşündüğümüzde oldukça dikkat çekici olduğunu söylemek mümkün. Makyaj sanatçısı Jack Pierce, canavarın tasarımı öncesinde kriminoloji, cerrahi, anatomi ve mezar kıyafetleri gibi çeşitli konular üzerinde araştırmalar gerçekleştirmiş. Elbette canavarın karakteristik yapısında Boris Karloff’un yüz yapısı da oldukça etkili olmuş. James Whale, Boris Karloff’un karaktere olan katkılarından oldukça memnun olduğunu dile getirmiş.
2- Lon Chaney Jr. | 1942

Canavarı canlandıran bir diğer ikonik oyuncu, Lon Chaney Jr. (tam adı Creighton Tull Chaney) oldu. Travmatik aile geçmişi, zor bir hayat yaşamasına neden olmuş. Oyunculuk kariyerinde bir türlü istediği yükselişi yakalayamayan Chaney, ikinci korku filmleri dalgasının başladığı 1930’lu yılların sonlarına doğru, John Steinback uyarlaması Of Mice and Men filmi ile dikkat çekici bir performans sergilemiş; ardından 1941’de Man Made Monster ile istediği yükselişin fitilini ateşlemeyi başarmıştı.
Söz konusu yeni dalga akımı, Boris Karloff ve onun gibi bazı oyuncuların önünü kesti diyebilirim. Bu yeni dalga ile gelen çeşitliliği ve zorlukları küçümseyerek alaya alan Karloff yerine yeni bir Frankenstein canavarı bulunmuştu bile. Sinemanın yeni canavarı olarak sahneye çıkan Lon Chaney Jr., yaklaşık dört yıllık bir zamanda yaklaşık altı ila yedi korku filminde yer alsa da yükselişi kadar inişi de hızlı gerçekleşmiştir. Aslında kariyerinde komedyen olarak tanınmayı hedefleyen Chaney, korku filmlerinden deyim yerindeyse emekliye ayrıldıktan sonra şansını yeniden denemişse de başarıya ulaşamamıştır. Korku filmlerine yönelik dönemin bakış açısını ise, 1940’lı yıllardaki bir sözünü aktararak özetlemek istiyorum:
“Bir canavarlar bir araya gelip bir birlik kurmalıyız. İnsanlar bizi fantastik bir hayalette, zombide, mumyada, Frankenstein’da görmeye geliyor ve seyircinin bizi ciddiye almasını bekliyoruz. Korku filmlerinin sahte rollerine bürünmüşken ne bekleyebiliriz?”
3- Bela Lugosi | 1943

Frankenstein evreninde Boris Karloff ile başlayan karakteristik canavar görünümün, üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen devam ettiğini görüyoruz. İlk olarak Karloff ile özdeşleşen, hatta yer yer ondan ilham alınan yüz hatları artık Karloff’a değil Frankenstein canavarına ait olmuştu. Bu canavara hayat veren bir başka oyuncu ise Bela Lugosi oldu, üstelik tartışmalı bir şekilde.
Bela Lugosi ve Frankenstein denildiğinde akla gelen ilk şeylerden birisi Lugosi ve Jack Pierce çatışmaları oluyor. Çünkü Jack Pierce bir makyaj sanatçısı ve Lugosi rol gereği de olsa makyaj istemiyordu. Frankenstein tasarımında Pierce’ın emeğinin büyük oranda silinmesi sonucu Pierce’ın Frankenstein’a doğru düzgün bir katkısı olmamış olsa da ikonik Frankenstein görünümünün oluşumunu destekleyen tesadüfi bir değişikliğin yaşandığını sonradan kabul etmek zorunda kaldı diyebiliriz.
1931 yapımı Frankenstein’da Kont Drakula‘yı canlandıran Bela Lugosi’nin on üç yıl sonra Frankenstein canavarını canlandırması, kendisinin korku sinemasındaki köklü yolculuğunu gösterir nitelikte. Söylentilere göre 1931 yapımı filmde Frankenstein canavarı rolü ilk olarak Bela Lugosi’ye teklif edilmiş, ancak sanıyorum ki makyaja yönelik duyduğu yoğun kaygıdan ötürü bu teklifi reddetmiş. Yine de kaderinde Frankenstein canavarı sıkı sıkıya tutunmuş olacak ki eninde sonunda kendisini bu rolde buluvermiş.
4- Glenn Strange | 1944

Yüzlerce Western filminde rol alan Amerikalı oyuncu Glenn Strange, oyunculuk kariyerine birkaç Frankenstein canavarı rolünü dahil etmeyi başarmış oyunculardandır. Boris Karloff haricinde Frankenstein Ccanavarını üç kez canlandıran tek oyuncu olmasının yanı sıra, ilk çıkışında bizzat Karloff kendisine rehberlik yapmıştır. Frankenstein evreninde ikonik canlandırma her zaman Boris Karloff’a atfedilmesine rağmen, geçmişteki izleyici kitlesinin Frankenstein canavarını sahiplenme tercihinin Strange’den yana olduğu bariz bir şekilde bellidir. Gerek üretilen oyuncaklar gerekse görsel temsillik açısından Strange, rehberi Karloff’u geçmeyi başarmış diyebilirim.
5- Christopher Lee | 1957

1957’de yayımlanan The Curie of Frankenstein ile sahneye çıkan Christopher Lee, aynı zamanda Frankenstein canavarının değişen görünümünü de izleyenlere duyurmuştu. O zamana kadar alışkın olunan düz kafa üstüne sahip görünüm gitmiş ve yerine daha insancıl bir tasarım gelmişti. Daha önceki uyarlamalara kıyasla Lee’nin canlandırdığı Frankenstein canavarı, içinde yalnızca kötülük barındırıyordu. Öyle ki, ilk eylemi onu yaratan kişiyi boğmaya çalışmak olmuştur.
Diğer Frankenstein canavarı görünümlerinin aksine Lee, açık yaraları ve birbirinden farklı, uyumsuz gözleri ile o zamana kadarki en rahatsız edici (hatta kimilerine göre iğrenç) görünümü canlandırmıştır. Oyunculuk kariyerinin ilk korku filmine doğrudan Frankenstein canavarı olarak giriş yapmak belki de Lee için yoğun ve stresli olmuştur, bunu bilemeyiz. Ancak Bütün Frankenstein canavarı uyarlamaları arasında kendine has değişiklikleriyle unutulmayacak bir performansa imza attığı su götürmez bir gerçek.
Lee’nin Frankenstein canavarı ile ilgili dikkat çeken bir başka detay ise filmi çeken yapım şirketi Hammer Productions’un ilk renkli korku filmidir. Filmin renkli oluşu, Frankenstein canavarının rahatsız edici detaylarının gerçekliğini kaybetmeden izleyiciyi etkilemesini sağlıyor. Christopher Lee, Frankenstein canavarı rolünü o kadar iyi canlandırmıştı ki bu oyunculuğu, kendisinin bir korku oyuncusu olarak tanınmasını sağlamış ve 1958’de Dracula’nın Dehşeti filminde Dracula rolünün kapısını aralamıştır.
6- Peter Boyle | 1974
Frankenstein canavarı uyarlamaları içerisinde belki de en korkutucu olmayan, hatta sevimli bile diyebileceğim tek rol, Peter Boyle‘a ait. 1974 yapımı Young Frankenstein filminde genç canavarı canlandıran Boyle, daha sonrasında bu film için hayatının en parlak dönemi olduğunu ifade etmiş. Bol miktarda hicivli mizaha sahip filmin ilk başlarda siyah-beyaz olmasına karşı itirazlar gelmiş olsa da yoğun fikir alışverişlerinden sonra siyah-beyaz olarak devam edilme kararı alınmış. Renkli filmlerin yükselişte olduğu bir dönemde güncele ayak uydurmamak, çağın gerisinde kalmışlık hissi verebilir. Ancak siyah-beyaz görünüm Frankenstein için uygun görünümün harici filmin aktarmak istediği duygusal yoğunluğu pekiştirdiği de daha sonrasında kabul edilmiştir. Şu an da dahil olmak üzere, renkli filmler çıktıktan sonra siyah-beyaz filmlerin yasaklandığına dair yazılı bir kural var mı? Hayır yok. O zaman siyah-beyaz film çekmekte hiçbir sakınca yok diyerek bu yoldan geri dönülmüyor ve doğrusu çok da yerinde bir iş yapılıyor.
Young Frankenstein filmi, dönemin şartları düşünüldüğünde karakterlerin makyaj sürecinden mekân tasarımına kadar didik didik incelenmesi gereken bir film. Orman seti tasarımı, stüdyoda şimşek yapmak, senaryo gereği canavarın 500.000 voltluk elektriğe maruz kalacak olması gibi elektrik ve ilişkili olayların uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için harcanan emekler kesinlikle takdir edilesi. Örneğin filme değer katan bir başka detay ise orijinal Frankenstein elektrik laboratuvarında yer alan ekipmanların bir kısmının hâlen duruyor olmasıydı. Karloff’un yer aldığı 1931 yapımı uyarlamada kullanılmak üzere tasarlanan ekipmanların bir kısmı, onları tasarlayan Ken Strickfaden tarafından garajda saklanıyordu.
7- Robert De Niro | 1994

Usta oyuncu Robert De Niro‘yu Frankenstein canavarı olarak görmek, ilk başta zihnimde tam olarak oturtamadığım bir kombinasyondu doğrusu. Canavarın önceki uyarlamalardan ayrılan bir özelliği, sesli olarak konuşabiliyor ve hatta acısını dahi ifade edebiliyor olması. İçinde saf kötülük barındırmayan, yalnız ve yalnızlığının farkında bir canavar olan Frankenstein canavarı, adeta modern zamanın canavarı olmaya çalışırcasına akupunktur gibi yöntemleri kullanarak bazı insanları yeniden hayata döndürmeye çalışıyor. Vicdanına kulak veren, merhametli bir Frankenstein canavarı demek belki abartı olur, ancak canavarın kökenlerini düşündüğümüzde kesinlikle duyguları olan bir canavar izlediğimizi söyleyebilirim.
8- Jacob Elordi | 2025

Gelelim şimdilik son ve tartışmalı Frankenstein canavarına. Jacob Elordi‘nin canlandırdığı son uyarlama geçtiğimiz günlerde dijital ortamda yayımlandı. Henüz yayımlanmadan öncesinde dahi adından söz ettirmeye başlamış, bu nedenle de beklentileri her geçen gün yükseltmişti. Ancak film yayımlandıktan sonra sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de bir hayli fazla çıktı.
Günümüz Frankenstein canavarı, bir canavar olmaktan uzak ve daha çok duygusal yönü ağır basan bir varlık olarak karşımıza çıktı. Hem makyaj hem de karakter tasarımıyla insancıl yönü ağır basan canavar, sanki günümüzün toplumsal sorunlarına değinilmek için bir araç olarak kullanılmış. Filmde yer alan protez sanatçısı Mike Hill, yönetmen Guillermo del Toro‘nun isteği üzerine tasarımlarında değişiklik yapmış ve bir röportajında da bunu şöyle açıklamış:
“Klasik zombiler ve bunun gibi görünümlerden uzak durmak istedik.”
Dediğine göre Mike Hill, hayatının çoğunu insan vücudu ve iç işleyişinin mantığını anlamaya adamış ancak bu filmde mevcut bilgilerinin yeterli olmadığını ve daha da derine inmek zorunda kalmış. Bunu okuduğumda aklıma, 1931 yapımı Frankenstein filminin yapım aşamasında makyaj sanatçısı Jack Pierce geldi. 2025 uyarlamasıyla izlediğimiz Frankenstein canavarı ise eski usul dikişlere sahip bir görünümden oldukça uzak. Zaten bu görünümden özellikle kaçınılmış. Modern tekniklerin dahil edildiği süreç adeta geçmişten günümüze dikiş dikmenin gelişimini somutlaştırıyor.
Bir metafor olarak ele alacak olursam, eskiden gelişmiş makineler yokken dikiş dikmek hem daha zor hem de incelik isteyen bir işti. Zaman geçtikçe teknolojiyle beraber gelişmiş dikiş makineleri çıktı ve süreç daha da kolaylaştı. Ancak bu kolaylık, beraberinde ortaya çıkan ürüne karşı beklentinin de yükselmesine neden oldu. Bu metaforu filme yönlendirirsem, sinema dünyasındaki yüksek teknoloji, bir çeşit baskı kurup kullanılma zorunluluğu mu yaratıyor? Frankenstein üzerinden devam edelim, geleneklere tamamen bağlı kalmadan ancak bir mirası devam ettirircesine, geçmiş canavar uyarlamalarından izler taşımak mı daha anlamlı olurdu yoksa yepyeni görünüme sahip duygusal canavar mı?
Savaş alanından seçilen ve farklı renk tonlarına sahip vücut parçalarının birleştirilmesiyle yaratılan ve ölüme karşı bir duruş sergileyen Frankenstein canavarı, uzunca bir süre konuşulmaya ve tartışılmaya devam edilecek gibi duruyor. 1931’den 2025’e kadarki Frankenstein canavarı yolculuğumuzu göz önüne aldığımızda ise karakter tasarımlarındaki değişikliklerin kademeli olarak yapılırken 2025’le birden keskin bir dönüşümün yaşandığı bariz bir şekilde görünüyor. Bu dönüşüm yalnızca görünümle mi sınırlı yoksa canavarın yaratılışında da mevcut mu?
Kaynakça
Comiter, Jordana. “8 Actors Who Have Played the Monster in Frankenstein, From Boris Karloff to Jacob Elordi.” People, 9 Kasım 2025, Web, Erişim 18 Kasım 2025
Mercuri, Monica. “Who Plays Frankestein’s Monster? The Actors Who’ve Portrayed The Creature Over The Years.” Forbes, 9 Kasım 2025, Web, Erişim 18 Kasım 2025
Gross, Ed. “115 Years of Frankenstein on Film: Meet Every Actor Who Has Played the Creature.” Woman’s World, 25 Ekim 2025, Web, Erişim 18 Kasım 2025
Perrino, Matthew. “Every Actor Who Played Victor Frankenstein in Movies.” Movie Web, 3 Eylül 2023, Web, Erişim 18 Kasım 2025
Carvalho, Claudia. “Revisiting Boris Karloff’s Hideous Frankenstein.” Atmostfear Entertainment, 27 Şubat 2017, Web, Erişim 19 Kasım 2025
Fleck, Bill. “Classic Horror Behind The Scenes: Lon Jr. and Abbott and Costello Meet Frankenstein.” Bill Fleck’s Classic Horror Behind The Scenes, 1 Temmuz 2024, Web, Erişim 19 Kasım 2025
“The Monster: Lon Chaney Jr.” The Frankenstein Blog, 10 Şubat 2008, Web, Erişim 19 Kasım 2025
“Glenn Strange.” Classic Monsters, Web, Erişim 20 Kasım 2025
Harris, Teguan. “Before Dracula, Christopher Lee Played A Different Iconic Monster In This 1957 Horror Movie.” Screen Rant, 13 Ekim 2024, Web, Erişim 20 Kasım 2025
Hirschfeld, Gerald. “The Story Behind the Filming of Young Frankenstein.” American Cinematographer, 19 Aralık 2021, Web, Erişim 20 Kasım 2025
“Mary Shelley’s Frankenstein (1994).” Moria Reviews, Web, Erişim 20 Kasım 2025
Tangcay, Jazz. “‘Frankenstein’ Makeup Artist Mike Hill Applied Jacob Elordi’s Full Body Prosthetics 20 Times: ‘He Never Complained Once’.” Variety, 10 Kasım 2025, Web, Erişim 20 Kasım 2025
Öne çıkan görsel: Britannica


