Francis Ford Coppola: Dünyayı Büyüleyen Yönetmen

Editör:
Ayçe Cansu Yaşar
spot_img

”Herhangi bir sanatın temel unsurlarından biri risktir. Riske atmıyorsan, daha önce görülmemiş gerçekten güzel bir şeyi nasıl yapabilirsin?”

-Francis Ford Coppola

deadline.com

1939’da Amerikan asıllı İtalyan bir ailede müzisyen bir baba (Carmine Coppola) ve oyuncu bir annenin (Italia Pennino) oğlu olarak dünyaya gelen Francis Ford Coppola dokuz yaşında çocuk felci nedeniyle yatağa mahkum oldu. Kendi eğlencesi için kukla gösterileri tasarladı ve kısa süre sonra 8 mm filmler yapmaya başladı. Hofstra Üniversitesi’nden drama alanında lisans mezunu olduktan sonra, Los Angeles’taki California Üniversitesi’nde film yapımcılığı eğitimi alarak Güzel Sanatlar Yüksek Lisans derecesi aldı. Bu dönemde Coppola, American International Pictures için fotoğrafçılık ve yönetmenlik yapan Roger Corman için çalışmaya başladı. Coppola‘nın ilk projelerinden biri, Sinbad’ın Sihirli Yolculuğu (The Magic Voyage of Sinbad) ve Güneşin Ötesinde Savaş (Battle Beyond the Sun) olan bir çift Rus yapımı filmin yeniden kurgulanmış versiyonlarına seslendirmek üzere diyalog yazmaktı. İrlanda’da bulunduğu sırada Coppola, Corman‘ı ilk yönetmenlik çabası olan, Coppola‘nın aceleyle yazdığı bir senaryoya dayanan kanlı bir korku filmi olan Dementia 13 (1963) için 20.000 dolar yatırmaya ikna etti.

tcm.com

Coppola‘nın atılımı, Mario Puzo‘nun gişe rekorları kıran aynı adlı romanının parlak, son derece başarılı ve kuvvetli bir uyarlaması olan Baba – The Godfather (1972) ile geldi. Francis Ford Coppola, serinin üç filminde de kitabın yazarı olan Mario Puzo ile birlikte çalışırken serinin en ikonik sahnelerinden bazılarında Puzo ile fikir ayrılığına düştüklerini söylüyor. Coppola, Baba – The Godfather filminin yapılacağı zaman farklı tarzlarda, belli başarılara ulaşmış dört film yönetmiş bir yönetmen ve 1970 yılında ”Patton” filmine yazdığı senaryo ile Oscar kazanmış bir senaristti. Büyük bir gişe hasılatı (1970’lerin en çok hasılat yapan beşinci filmi) olan Baba – The Godfather, eleştirmenler tarafından da övüldü ve Amerikan Film Enstitüsü‘nün 1998’deki Tüm Zamanların En İyi 100 Amerikan Filmi listesinde üçüncü sırada yer aldı.

Sonrasında daha az ticari, daha kişisel bir film yapmak için Coppola, teknolojinin insanlıktan çıkarma gücü üzerine bir derin düşünme ürünü olan Konuşma‘yı (The Conversation) (1974) yazdı, yönetti ve üretti. Bazı zevkler için çok kasvetli olan film, yine de Akademi Ödülü‘ne aday gösterilen bir senaryoya ve güçlü performanslara sahip.

imdb.com

Coppola, ustaca çekilmiş devam filmi Baba 2 – The Godfather 2 (1974) ile o yılki en iyi film dalında Akademi Ödülü‘nü kazandığında kendisiyle rekabet etmeye başladı. Hem 1950’lerde zamanda ileriye hem de 20. yüzyılın ilk yıllarına geri giden serinin ikinci filmi (Baba 2 – Godfather 2), ilkindeki (Baba – The Godfather) olayları birbirini (ve bu süreçte orijinal filmi) zenginleştiren kontrpuan hikayeleriyle ayırdı.

Ününün zirvesindeyken ,başka hiçbir senarist-yönetmen aynı yıl içinde iki en iyi film adaylığı ve iki en iyi senaryo adaylığı almamıştı, Coppola, Joseph Conrad‘ın kısa romanı ”Karanlığın Kalbi”nin (Heart of Dark) aktarıldığı Kıyamet‘i (Apocalypse Now) (1979) filme almak gibi zorlu bir göreve başladı.

Yağmurcu (The Rainmaker) (1997), Siyam Balığı (Rumble Fish) (1983), Gangsterler Kulübü (The Cotton Club) (1984), Tetro (2009), Geç Gelen Gençlik (Youth Without Youth) (2007) ve Twixt (2011) gibi filmerin de yönetmenliğini yapan Coppola’nın en çok ses getiren birkaç filmini inceleyelim.

Baba – The Godfather Serisi

aframe.oscars.org

“İntikam, soğuk yenilen bir yemektir.”

Sevmeyenlerin bir elin parmaklarını geçmeyeceği, çoğumuzun favori film serisi olan Baba – The Godfather üçlemesi. Yıllardan beri ikonik sahnelerinin günlük hayatımızda bile yerinin eksilmediği, özellikle Carmine Coppola (Francis Ford Coppola’nın babası) ve Nino Rota‘nın müziklerinin telefon zil sesleri, hatta korna sesi olarak akıllarımıza kazındığı, Marlon Brando, Al Pacino, James Caan gibi usta isimleri bir araya getiren efsanevi film serisi…

Baba – The Godfather (1972)

En iyi film, en iyi erkek oyuncu (Marlon Brando) ve en iyi senaryo dallarında Oscar alan film; İkinci Dünya Savaşı ertesinde New York’taki bir İtalyan mafya ailesinin iç ilişkilerini, yaşadıkları zorlukları yansıtırken karakterlerlerin amaçlarının suç işlemekten öte şeref, namus, vazife ve aileye bağlılıkları olduğunu anlatan bir başyapıt. Ailenin parlak çocuğunun babasının yerini alması ile şekillenen bu drama, modern bir Faust hikayesi ve Mafya – devlet – kapitalizm üçgeninin derinlemesine bir incelemesi.

imdb.com

Baba 2 – The Godfather 2 (1974)

Robert De Niro‘nun İtalya’dan göç ettikten sonra New York’un Küçük İtalya’sını yavaş yavaş ele geçiren ve acımasızca “vaftiz babası” mertebesine yükselen genç Vito Corleone‘yi canlandırdığı 1950’lerdeki paralel hikayede, Vito‘nun oğlu Michael (Pacino) Corleone ailesini meşru kılmak için çabalıyor. Baba 2, ilk filmin temelinde yatan Amerika’da göçmenlerin hayatta kalma mücadelesini açıkça ortaya koyuyor.

theplaylist.net

Baba 3 – The Godfather 3 (1990)

Coppola ve Puzo, Paramount tarafından Godfather destanının başka bir bölümünü sunmaya davet edildi ve sonucunda Baba 3 – The Godfather 3 ortaya çıktı. Serinin ilk iki filmiyle aynı ligde olmasa da bazı değerleri olan bir film olduğunu düşünüyoruz. Kadroda Pacino, Keaton, Andy Garcia, Talia Shire, Joe Mantegna ve Eli Wallach vardı, ancak Coppola, Winona Ryder‘ın yerine kızı Sofia Coppola‘yı getirdiği için eleştirmenler tarafından uyarı aldı. (Bu hayal kırıklığına rağmen, kendi başına başarılı bir film yönetmeni olmaya devam etti.)

Kıyamet (Apocalypse Now, 1979)

Filipinler’de çekilen filmin felaketlerle dolu bir yapım süreci var. Önce deprem ve tayfuna yakalanan çekim ekibi daha sonrasında Martin Sheen‘in kalp krizi geçirmesi ve neredeyse ölmesi gibi olayları içeriyor. Yapım aşamasında çıkan sorunlardan dolayı aşılan bütçe Coppola’yı iflasa sürüklemiş olda da ”Kıyamet”, en iyi ses ve görüntü kategorilerinde Oscar‘ın, Cannes Film Festivali’nde de Altın Palmiye’nin sahibi olmayı başardı. Francis Ford Coppola’yı iflasın eşiğine getiren Kıyamet, Vietnam Savaşı üzerine çekilmiş en önemli başyapıtlardan biri olarak kabul ediliyor fakat filmin senaristi John Milius ve yönetmen Coppola’nın derdi Vietnam Savaşı’nda yaşananları ortaya koymak değil; savaşın insanın içindeki karanlık tarafı ne denli yansıttığını gün yüzüne çıkartmaktır.

Kıyamet, Vietnam Savaşı sırasında Amerikan ordusuna ve yöntemlerine isyan etmiş ve yoldan çıkmış Albay Kurtz (Marlon Brando)’ün, Yüzbaşı Willard (Martin Sheen) tarafından yok edilmesinin istenmesi üzerine Willard’ın yaptığı mekansal ve ruhani yolcuğu anlatıyor. Ama esas yolculuk; itibarını yitirmiş Amerikan militarist ve ataerkil düzenini yıkıp, yerine yeni bir eril liderlik miti getirmek. Artık sahne sırası, muhafazakar bireyci otoriter iradenin topluma dayatılmasındaydı.

apnews.com

Konuşma (The Conversation, 1974)

İşinin ehli bir gözetleme uzmanı olan Harry (Gene Hackman) elektronik olarak kulak misafiri olduğu bir çiftin öldürülmek üzere olduğundan şüpheleniyor ve konuşmaları kayda alıyor. Bir yandan kendi karmaşık iç dünyası, insanlardan kaçarak tek yaşama isteği ve hayatının hastalıklı yönleri, bir yandan geçmişinde yaşadığı kötü deneyimler, Harry’nin elindeki bu işle obsesif bir şekilde içli dışlı olmasına yol açıyor. Yaptığı işi sorgulamaya başlarken, paranoyanın içine düşüyor.

rogerebert.com

 

Kaynak:

britannica.com,”Francis Ford Coppola”,Erişim Tarihi:23.02.2023

filmloverss.com,”Apocalypse Now: Bir Eril Liderlik Miti”,Erişim Tarihi:23.02.2023

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Tarihi Eser Rotası: Geçmişten Müzeye Serüven

Müzelerde sergilenen her bir eserin yolculuğu o kadar uzun ki... Gelin, sergilenme sürecine kadar rotaya bir göz atalım...

Bir Günde Geçen 5 Roman

Hızlı geçen yirmi dört saatimizi bir de romanlardan okuyup hissedelim. İyi okumalar.

Editor Picks