David Bowie’nin “Modern Love” isimli şarkısının eşlik ettiği eşsiz sahnesiyle aklımızda kazınan Frances Ha, Noah Baumbach tarafından yönetilmiş, Baumbach ve Greta Gerwig ortaklığında yazılmıştır. Ayrıca filmin başrolünü de üstlenen Greta Gerwig, hepimizin gizli saklı en tuhaf yanlarını ekranda kusursuz bir şekilde canlandırmış ve bunu yaparken hiç göze batmamış, aksine izleyicinin karakterle daha fazla bağ kurmasını ve karakteri ilişkilendirilebilir (İng:relatable) bulmasını sağlamıştır.
“Gördüğüm En Renkli Renksiz Film!”
Filme yorum yapan izleyicilerden birisi Frances Ha’nın gördüğü en renkli renksiz film olduğunu söylerken çok doğru bir noktaya değiniyor. Film siyah beyaz olmasına rağmen asla öyle hissettirmiyor, siyah beyaz bir filmden beklemediğiniz kadar renkli hissettiriyor. Müzikleriyle, Frances’ın gülümsemesiyle, arkadaşlar ve aile arasında dönen sohbetleriyle, ayrıca sık rastlanan dans sahneleri sayesinde filmin siyah beyaz olduğunu unutarak izliyorsunuz.
Hayattan Ne İstiyoruz?
Frances Ha, yirmili yaşlarında bir kadının hayattan ne istediğini çözme çabasını anlatıyor. Frances’ın bu çabasını izlerken onun hayatında önemli bir yeri olan Sophie’yle, platonik ve romantik olmayan, ama bir taraftan da öyle gibi yansımaları olan ilişkilerinin, Frances üzerinde yarattığı etkileri görüyoruz. Film; Sophie’nin beraber yaşadıkları evden taşındıktan sonra, Frances’ın tek başına bir şeyler başarmaya olan arzusuna ve bunu yapmaya çalışırken çektiği zorluklara odaklanıyor. Yirmili yaşlarında olan her kadının yaşadığı hayal kırıklıklarını çekinmeden bize gösteriyor. Filmin en güzel ve çekici yanının, tek başına başarmayı arzulayan bir kadının hayatına beyaz atlı prensin girmemesi detayıyla değerlendirilebilir. Frances, filmin sonunda istediği yere çabalayarak gelebiliyor ve bunu bir beyaz atlı prensin yardımıyla değil, kendi başına yapabiliyor. Aşktan ve hayattan ne istediğini bilen Frances, izleyiciye umut veriyor ve başarmak için kimseye ihtiyacı olmadığını gösteriyor, kendi istediğinden daha azına tolerans göstermiyor.
Ruh Eşi Her Zaman Romantik Bir Partner Olmak Zorunda mı?
“Bir ilişkide ne istediğimi, neden bekâr olduğumu açıklayabilirim. Açıklaması biraz zor. İstediğim şey, biriyle birlikte olduğunda sen onu seversin ve o bunun farkındadır, o seni sever ve sen de bunun farkında olursun. Ama bir partidesinizdir ve sen diğer insanlarla konuşursun, gülersin, ışık saçarsın, daha sonra odanın diğer tarafına baktığında o kişiyle birbirinizin gözlerini yakalarsınız. Ama bu sahiplenici olmanızla alakalı ya da cinsel anlamda değildir, sadece o insan bu hayattaki senin insanın olduğu içindir. Bu durum hem komik hem de üzücü; ama bu hayat sona eriyor ve tam da orada, fark edilmeden, herkesin önünde duran gizemli bir dünya oluşuyor. Ama kimse bunu fark etmiyor. Yani dedikleri gibi etrafımızda başka bir boyut var, bizde onları algılama yeteneği yok. Bir ilişkiye girmeme sebebim işte bu. Ya da hayata sanırım. Aşka…”
Frances burada ruh eşini anlatırken, bir partide o kadar insanın arasında odanın karşı tarafına baktığında göz göze gelebileceği birini istediğinden bahsediyor. Filmin sonunda Frances ile Sophie’nin insanlarla dolu bir odada göz göze gelmesini görüyoruz. Aklımıza şu soru geliyor: Ruh eşi her zaman romantik bir partner olmak zorunda mı? Ayrıca filmde sık sık Frances, Sophie’yle ne kadar benzediklerini de dile getiriyor: “Aynı insan sayılırız, sadece saçlarımız farklı.”
Film bize Frances’ın, Sophie’ye karşı romantik duygular besleyip beslemediğini kesin olarak söylemiyor, daha çok onu en yakın arkadaşı olarak gördüğünü sezdiriyor. Buna rağmen Frances’ın Sophie tarafından hayal kırıklığına uğratıldığında olan tepkilerini ve onu ne kadar çok etkilediğini görebiliyoruz. Frances’ın sürekli Sophie ile birlikte olma arzusu, onu ruh eşi olarak algılamasından kaynaklanıyor. Kendine benzeyenden uzaklaşmak istemiyor, en çok onunla eğleniyor, en çok onunla beraber olmaktan keyif alıyor. Film, bu noktada bize bir insanın diğer insanı ruh eşi olarak gördüğünde, kendine onunla birlikte olma şartını koşması gerekmediğini öğretiyor.
Greta Gerwig ve Özgün Kadın Karakterler
Frances rolünü oynayan Gerwig, daha sonra Uğur Böceği (Lady Bird) filmini yazıp, yönetti. Bu filmde de en az Frances Ha kadar içten yazılmış kadın karakterler görüyoruz. Greta Gerwig, kadınların hayatının topluma görünenden uzak olan noktalarını dikkatle gözlemlemiş (belki de yaşamış) ve bunları senaryoya başarılı bir şekilde aktarabildiğini söyleyebiliriz. Gerwig, alışılmışın dışına çıkan, kalıplara sığmayan kadınların hikayesini anlatmayı seviyor ve bunu da çok iyi yapıyor. Onun sayesinde Frances de Lady Bird de izleyiciye samimi duygular besletiyor ve bize biz kadar yakın olmayı başarıyor.
Frances Ha filminin fragmanına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz: