Fotoğraf makinelerinin hayatımıza girmesiyle birlikte, yaşadığımız unutulmaz anları tek bir tuşla ölümsüzleştirmek mümkün hale geldi. Gelişen teknolojinin bir ürünü olan akıllı telefon kameraları ise kişinin hayatını fotoğraflamasını her an her saniye yapılabilecek bir aktiviteye dönüştürdü. İnsan olarak her birimiz güzel bir manzara gördüğümüzde, özel günlerde, özel anlarda, kendimizi güzel/iyi hissettiğimizde -hatta bazen ağlarken bile- fotoğraf çekme ihtiyacı duyarak kameraları ortaya çıkartıyor ve anı ölümsüzleştiriyoruz. Bir nevi deklanşöre bastığımız o anda zamanı durduruyor, yaşadığımız gerçekliğin bir tür kaydını alıyoruz.
Günlük hayatı fotoğraflamak, kimi zaman anı yaşamaktan mahrum kalıp anı ölümsüzleştirmeye odaklanmak… Bu bizim için bir alışkanlık mı, yoksa bilincimizin dışında, içimizden gelen “iz bırakma” güdüsüyle mi hareket ediyoruz? Fotoğraf çekmemizin ardındaki esas neden nedir? Anılarımızın zihinde canlanan hatıralar olmasının ötesinde, kanlı canlı karşımızda somut şekilde bulunması psikolojik olarak bizi nasıl etkiliyor?
Neden Fotoğraf Çekiyoruz?

İnsan doğası gereği kendini bilme ve anlamlandırma arayışı içinde dünyaya gelir. Dünyada kendine bir yer arar, yaşamını bir anlama, amaca bağlamak ister. Evrendeki diğer canlıların aksine insan; gelişim sürecinde kendini, dünyayı ve yaşamın işleyişini tanır, öğrenir. Bu dünyada geçici olduğunun, bir gün hayata veda edeceğinin bilincindedir. Bu durum da insanı içgüdüsel olarak bir “iz bırakma” ihtiyacına yöneltir. Bıraktığı izle gelecekte farklı bir formda da olsa kendinden bir şeyin varlığını sürdüreceği inancı, ölümsüzlüğün mümkün olmadığını bilmesine rağmen içini bir nebze olsa rahatlatır.
Dünyada varlığını sürdürebilmek isteyen insan, iz bırakabilmenin yollarını arar. Bu yolların ilki, ilk çağlarda bile karşımıza çıkan sanattır. İnsanlar tarih boyunca resim, edebiyat, müzik gibi sanat dallarıyla duygu ve düşüncelerini ifade etmiş bu duygu ve düşünceleri gelecek nesillere de aktarabilmeyi başarmışlardır. Çağlar sonrasında gelişen teknoloji ise insana daha kolay, daha zahmetsiz ve daha ulaşılabilir bir iz bırakma aracı sunmuştur: Fotoğraf makinesi.
Fotoğraf makinesinin icadı ile insan, kendi gerçekliğinin bu somut ifadesini görme imkanı bulmuştur. Psikolojide bir şeyi somut olarak görmek, ona bakmak, hisleri tetikler. Bu görüş, insanın o ana ait hislerinin yeniden canlanmasına, duygularının ortaya çıkmasına sebep olur. Tek bir tuşla anın dondurulması, gerçekliğin somut bir şekilde gözler önünde bulunması sayesinde; renklerin, duyguların, ortamın ve sözlerin ötesinde, görsel olarak çok daha gerçekçi şekilde zihinde karşılık bulur.
İnsan için kendini geçmişte mutlu görmek ya da şu anda iyiyken geçmişte kendinin kötü bir versiyonunu görerek değiştiğinin ve geliştiğinin farkına varabilmek motivasyon kaynağı haline gelebilir. Bu durumda en basit tabiriyle insan, önce hatırlamak ve hissetmek, ardından iz bırakmak amacıyla fotoğraf çekme davranışında bulunuyor diyebiliriz.
Fotoğraf Çekmenin İnsan Psikolojisine Etkileri Nelerdir?

Günümüzde fotoğraf çekmek sosyal hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu durumun insana pozitif etkileri olduğu gibi negatif etkileri de bulunuyor.
Fotoğraf çekmenin insan psikolojisine en temel pozitif etkisi pek çok kez vurguladığımız üzere “anı ölümsüzleştirmek” yoluyla yani sonradan dönüp baktığımızda o anı birçok detayıyla birlikte hatırlayarak motive olabilmek. Geçmişte insanlar ölümsüzleştirdikleri anlarını hatırlayabilmek için önce anı albümlerinde saklarlarken günümüzde ise dijital albümlerde muhafaza ediyorlar. Böylece anılar kalıcı hale geliyor ve her baktıklarında duygusal bir tatmin yaşama imkanına sahip oluyorlar.
İnsanlar, anı kalması amacıyla fotoğraf çekmenin ötesinde sanat gibi fotoğraf yoluyla da kendilerini ifade edebilmektedir. Çeşitli ışık oyunları, açı vb. gibi ögelerle insanlar ifadelerini güçlendirerek geleceğe bir iz bırakabilir. İnsan, içgüdüsel olarak yaşama ve kalıcı olma arzusunu bu ifade şekliyle de gerçekleştirebilme imkanına sahiptir.
Güdüsel davranışların ve duygusal ihtiyaçların yanı sıra fotoğraf çekme, psikoloji alanında terapi yöntemlerinde de kullanılmaktadır. Bu yöntemde kişiler duygularını ifade etmek için fotoğraflardan yararlanırlar.
Fotoğraf, insan için görünmez bir ayna niteliği taşır. İnsan aynaya bakmadan da kendini, dışarıdan, sosyal hayatta nasıl göründüğünü ve ifadesinin görsel karşılığının gözlemleyebilir, kendi sosyal kimliğiyle ilişkili içsel yorumlar yaparak kendini geliştirebilir.
İnsan, çeşitli sebeplerle anı ölümsüzleştirmek isterken ne yazık ki çoğu zaman anı yaşamaktan mahrum kalır. Bu durum insanın sosyal ilişkilerine zarar verebileceği gibi, kişinin hayattan tatmin olmaması sonucu psikolojik sorunlara da yol açabilir.
Sosyal Medyada Fotoğraf Paylaşmanın Psikolojiye Etkileri Nelerdir?

Günümüzde sosyal medyanın da bir çeşit fotoğraf sergisi oluşu, insanları kendini sergileme yarışına sürüklemektedir. İnsanlar hissettikleri beğenilme ihtiyacını, kabul görme arzusunu ve benlik saygısını sosyal medyada paylaştıkları gönderiler yoluyla sağlamaya çalışmaktadır. Bu çaba sırasında insan kendinden, duygularından uzaklaşıp yapay bir dünyada bir rolü adeta canlandırır. Kimi zaman güzel bir günün mutluluğunu yaşama rolü, kimi zamansa acı bir günde hüznü yaşamanın rolü canlandırılır. İnsanlar sosyal mecralarda bu rolleri kamera karşısında yaparak toplumun onayını almak için kendi olmaktan uzaklaşır. Alınan beğeniler ise kişinin ne düzeyde onaylandığının belirteci haline gelmektedir.
Sosyal medyanın kullanımının artması ve bu tür mecralarda “influencer”ların sürekli göz önünde bulunması; insanların bu kişilerin günlük hayatına, ailelerine, acılarına, mutluluklarına birebir şahit olması ve bu kişilerin büyük kitlelere hitap etmesi; normal bir hayat yaşayan kullanıcılarda istemsiz bir kıyas oluşturmaktadır. Bu nedenle insanlar sosyal kıyas sonucu kendini yetersiz hissedebilir. Bu da kişide özgüven problemlerine ve kendilik algısında problemlere yol açabilmektedir.

Gündelik yaşamdan farklı olarak ülke ya da dünya genelinde yaşanan deprem, sel vb. afet anlarının görselleri de sosyal medyada sık sık karşımıza çıkabilmektedir. Afetlerin fotoğraflarının sıklıkla bireyin karşısına çıkmasının da psikolojiyi birçok açıdan etkilediğini söyleyebiliriz.
Kişi sık sık gördüğü afet görsellerine ilk görüşte tepki verse de bir zaman sonra konuya karşı mesafeli olabilir ve duyarsızlaşabilir. Bu durum Susan Sontag‘ın da işaret ettiği gibi, görsel tekrarların insanı “alıştırarak körleştirmesi” ile ilgilidir.
Medyadaki (tv, internet, sosyal ağlar vb.) afet görselleri daha önce afeti yaşamış insanların travmalarını tetikleyebileceği gibi, daha önce hiç o afeti yaşamamış insanlarda da ikincil travma oluşturabilir. Kişi doğrudan afeti yaşamasa bile, sosyal medyada karşısına çıkan görüntüler aracılığıyla travmatik bir olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilir.
Deprem, yangın gibi doğal afetlerde bireyde genel bir tehdit algısı ve dünyanın veya yaşadığı bölgenin güvensiz bir yer olduğu inancı gelişebilir. Bu da kişiye “Benim başıma da gelir mi?” kaygısını yaşatır.
Fotoğraf çekmek yalnızca gerçekliğin kaydı ve anın dondurulması değil, aynı zamanda bir kendini ifade etme ve anlam yükleme biçimidir. İnsan deklanşöre her bastığında sadece bir görüntüyü değil, bir duyguyu, bir düşünceyi ve gelecek için dünyada kendinden bir iz bırakma arzusunu da kaydeder. Bu kayıtların psikolojimize etkisi ise, bizim hem şu anki hâlimizle yüzleşmemizi hem de geçmişteki anılarımıza daha derin bir anlam yüklememizi sağlar. Ancak bu derin anlam, sosyal medyada maruz kaldığımız görsel içeriklere göre de şekillenerek bambaşka boyutlar kazanabilir.
Doğal afetler gibi toplumsal travmaları tetikleyici görsellerin sosyal medyada yayınlanması sosyal medya kullanıcılarında empati oluşturabileceği gibi, zamanla duyarsızlaşmaya, kaygı ve strese, hatta benlik algısında bozulmalara ve travmalara da yol açabilir. Bu nedenle fotoğraf, hem bireyin iç dünyasının dış dünyaya yansıması hem de dijital çağda ruhsal dengemizi şekillendiren güçlü bir etkileyici faktör olarak karşımıza çıkar.
Kaynakça
Akkaya, Şahinde. “Self-Realization through Photography as an Existential Effort: The Case of Nan Goldin.” Moment Journal, vol. 2, no. 2, 15 Dec. 2015, pp. 8–29, Web
Arslan, Özge. “Terapötik Bir Araç olarak fotoğraf ve fototerapi teknikleri.” AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, vol. 9, no. 1, 28 Feb. 2022, pp. 56–87, Web
Held, Deniz Alan. “Neden Fotoğraf Çekeriz: Anları Ölümsüzleştirmek Için Mi?” İndigo Dergisi, 20 Nov. 2016, Web
Topsakal, Ömer Ziya. “Neden Fotoğraf Çekeriz?” ANAFOD, 12 Feb. 2025, Web
Aven Psikoloji Merkezi. “Sosyal Medyanın Psikoloji Üzerindeki Etkileri.” Aven Psikoloji, 25 Dec. 2024, Web
“Afet Psikolojisi Nedir? İnsan Üzerindeki Etkileri Nelerdir?” SKS Üsküdar Üniversitesi, Web Accessed 6 July 2025.
Öne çıkan görsel: Pexels



Tebrik ederim Eda Hanım çok güzel bir yazı olmuş 👍
Teşekkür ederim canım kızım
Seninle gurur duyuyorum
iyi ki varsın 😘😘😘