Fırçaların Hiyerarşik Düzene Dokunuşu: Le Tableau

spot_img

Bir Fransız animasyon filmi olan Le Tableau , ülkemizde ‘’Mutluluğa Boya Beni’’ ismi ile 2012 yılında seyirci ile buluşmuştur. Jean-François Laguionie’in yönetmenliğini üstlendiği bu özgün filmden, Le Point dergisinde “yılın en yaratıcı ve şiirsel Fransız filmlerinden biri” olarak bahsedilmiştir.

Bu yazı film üzerine yapılan bir inceleme yazısı olduğu için şimdiden spoiler uyarısı vermeyi kendime görev ediniyorum.

Filmimiz ressamı tarafından tamamlanmamış bir tablodaki görkemli bir şato görüntüsü ile başlıyor ve film boyunca tablolarda devam eden olaylar ile görsel bir ziyafetten nasibimizi alıyoruz. Olay akışına göre birçok karakter ile tanışıyoruz fakat bu karakterlerin aralarında bazı farklar olduğu göze çarpıyor. Burada karakterler üç sınıfa ayrılıyor; Tam boyalı olanlar, yarım boyalı olanlar ve eskizler. Tam boyalı olanların, burjuvazi sınıfı olarak görüldüğü ve kendi sınıflarından olmayan diğer karakterleri aşağıladıklarına tanık oluyoruz. Hiyerarşik düzene yapılan bu naif vurgu, kolaylıkla dikkatimizi çekiyor.

Karakterlerimizin birkaçı tablolar arası zorlu bir maceraya çıkar, çıktıkları macera aynı olsa da hepsinin nedeni farklıdır. Ressamını tanımak amacı ile onu bulma arayışına giren Lola, büyük aşkına kavuşmak isteyen Ramon ve arkadaşını kurtarmak isteyen Plume, fakat karakterlerimizin hepsinin nihai amacı ressamlarını bulup , rahatsızlık verici sosyal tabakalaşmayı ortadan kaldırmaktır. Yeniden bir düzen sağlanması için çıkılan bu yolda dikkat çeken detayların başında yasak orman ve onun içinde yer alan zehirli çiçekler gelmektedir. Karakterler arasında dilden dile dolaşan efsanelere göre bu iki detay da oldukça tehlikelidir ve kimse oraya gitmeye cesaret edememiştir. Karakterlerimiz bu maceranın başında ormandan geçmiş ve zehirli diye adlandırılan çiçeklerin onları kucakladığını görmüştür. Bilinmeyene duyulan bu korku belki de bizlere sürdürdüğümüz yaşamımız da korkularımızın veya korkunun eşlik ettiği ön yargılarımızın üstüne gitmenin önemini vurgular.

Karakterlerimiz çıktıkları bu yolculukta yanlışlıkla bulundukları tablodan fırlayıp başka bir tabloya geçerler. Sınıflar arası farkların oluşturduğu bir çatışmadan çıkmışken, kendilerini yine farklılıkların sebep olduğu bir savaşın ortasında bulurlar ve buradaki insanlar kendilerine benzemeyen her insanı, düşman olarak görürler ve bir tablonun içinde olduklarının farkında değillerdir. Bu farkındalıktan yoksun olma durumunun, özellikle Plato’nun İdealar kuramına (algıladığımız dış dünyanın, gerçek olan idealar dünyasının bir taklidi olduğu) atıfta bulunulduğu, film hakkında bazı yorumlarda bahsedilmiştir.  Bir şekilde tablodan tabloya geçtikleri bu maceranın sonlarına yaklaşmışken, ressamın odasına, gerçek dünyaya gelirler.

Bu sırada Lola ve savaş tablosundan kaçıp karakterlerimiz arasına dahil olan Magenta arasındaki diyalog dikkat çeker.

‘’ Lola, ressamı görünce ona ne diyeceksin ? ‘’

‘’Ramon, bizi çizmeyi bitirmediğini söylüyor.’’

‘’Ben neden savaşı resmettiğini soracağım. Keşke denizi çizseymiş hep deniz kıyısında oturmanın hayalini kurdum. Peki, sen ne soracaksın?’’

‘’Ben mi? Henüz bilmiyorum bilmek istediğim bir sürü şey var. Neden bazen mutlu oluyoruz ve bazen de üzgün?’’

Ressamın odasında bir süre vakit geçirdikten sonra boya fırçaları ve boya kutularını keşfederler.  Bu keşfin verdiği sevinçle geldikleri yönden tekrar tablolarına dönerler ve        ”eksiklerini’’ kapamak için durmaksızın birbirlerini boyarlar. Artık herkes eşittir, sınıf farkı değil, renklerin göz alıcı farklılığı vardır. Her şey yoluna girmişken Lola dileğini gerçekleştirmek için tekrar yola düşer ve ressam ile tanışır. Konuşmanın sonunda ressama  ”onu kimin çizdiğini’’ merak ettiğini söyler ve gerçekliğe döndüğünü sandığımız Lola, bize yine bir tablonun içinden veda eder.

Film bittikten sonra kafamızın içinde sorgulanması gereken birçok soru bırakıyor. Filmde, varoluşa ve hakikate dair birçok olgu vurgulanmıştır. Karakterlerimizin çıktıkları bu yolculukta, sorguladıkları ve anlam bulmaya çalıştıkları birçok kavramın kendi dünyamızdaki kavramlar ile eşdeğer olduğunu görebiliriz. Sahnelerin birçoğunda, günümüzde kanıksanmış bazı sosyal olgular da çarpıcı bir şekilde belirtilmiştir. Filmin içinde bahsedilemeyen ve muhtemel ki, gözden kaçan birçok detay vardır. İzledikçe kendi detaylarını keşfedip, üstüne alması gereken mesajı almak seyirciye kalmıştır.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.