Elga Sesemann, (1922-2007) aslen Alman kökenli olan ve Finli sanatçılar arasında yerini alan dışavurumcu, neo-romantik, yazar, ressam, şairdir. Sesemann, etkileyici ve genellikle melankolik tarzıyla tanınır. Kentsel peyzajlar üzerinden savaş sonrası nesil tavrına odaklanır ve bunun yanında birden fazla otoportreyi resmeder. Bu otoportlerde yer alan figürlerin neredeyse çoğu anonimdir.
Sesemann sanatı, gerçeklik ve fantezi görüntülerinin karışımları bağlamında karamsarlık ve kaygı duygularını ifade etmeye odaklanır. Bu sanat biçimini ortaya koyarken Alman dışavurumculuğu, gerçeküstücülüğü ve metafizik sanatından etkilenir.
Kendini entelektüel olmayan bir ressam olarak tanımlayan Sesemann, özellikle palet bıçağıyla uygulanan boya şeritleriyle ve fırçalarla da çalışmasını sürdürürken; yağlı boya, pastel ve guaj boya ağırlıklı ilerler.
Elga diğer yandan kişisel bir üslupla, savaş sonrası kuşağının duygularını istikrarlı biçimde araştırdı. Karamsarlığın, dinin ve gerçekliğin önderliğinde, dönemin genel kaygılarının görsel bir ifadesine odağını çevirdi. Melankoli, varoluşsal yabancılaşma ve ötekilik duygusuyla bezenmiş etkileyici şehir portreleri, manzaraları, yalnız yürüyen insanlar, hüznün ve kaygının dışavurulduğu otoportler resmetti.

Elga, 1940 sonbaharında Helsinki Güzel Sanatlar Akademisi Okuluna kaydoldu. Burada, aynı zamanda okulda öğrenci olan müstakbel eşi Seppo ile tanıştı. 1943’te okulda çıplak bir figürün bulunduğu, figürün ten renginin yeşil olduğu çalışma tablosu çizdi. Ardından okul müdürü kendi fırçasıyla resmin yeşil ten rengini pembe olarak düzeltmesiyle Elga okulunu değiştirdi. 1944’e kadar Helsinki’deki Özgür Sanat Okulunda eğitimine devam etti.

Elga, mart 1945’te ilk kişisel sergisini açtı. Sergi, Helsinki’deki Unionsgatan’daki Art Salondaydı. Sergide, 52 eser ve beş resim sayfasının listelendiği 12 sayfalık bir broşürü bünyesinde barındırır. Sergi çok iyi eleştiriler aldı ve eserler fazlasıyla satıldı.


1946’da Elga, 20. yüzyılın büyük bir bölümünde Helsinki’nin önde gelen galerilerinden biri olan Helsinki’deki Galerie Hörhammer ile bağlantılı ilerledi. 1946’da biri Oslo’da olmak üzere toplam altı farklı karma sergiye katıldı. 1947’de ikisi Stockholm’de olmak üzere toplam on sergiye katıldı. Ocak ayında Tampere’de 35 eser, 25 yağlıboya ve 10 pastel ile geniş bir kişisel sergi açtı. Burada da ilgiler eksik olmadı.

Elga’nın resimleri 1950’lerde değişti, 1940’lara kıyasla kademeli bir değişim görülür. Kalın boya katmanlarını veya tuvale boya uygulamak için palet bıçağı kullanımını daha az tercih etti. Tuvali kısmen boyasız bırakan daha küçük, daha kısa bir fırça darbesi, daha ince boya katmanlarıyla birlikte giderek belirginlik kazandı. İnsanların kafaları biraz daha yuvarlak resmedildi ve insanlar daha çok çevrede bulunur olarak işlenirdi.
Aynı zamanda natürmort resimleri de bulunurdu. Genellikle evinde durduğu eserlerde kase ya da tabağın içerisinde koparılmış meyveler resmedilirdi.


Elga’nın 1956’dan 1959’a kadar solo veya çift sergisi olmamıştır. Bunun sebebi ise, Elga’nın bir roman yazıyor olmasıdır. Böylelikle 1959’da WSOY tarafından Sesemann’ın otobiyografik romanı olan Kuvajaisia (Yansımalar) yayınladı. Çocukluğunu ve yetiştirilme tarzını, bir çocuğun bakış açısından parçalar halinde anlattığı romandır. Kitap diğer taraftan Elga’nın resmindeki motifler için sadece kitabın yazıldığı zamana kadar değil, sonrasına da birçok açıklama sunmuştur.
1960’larda Elga’nın motifleri giderek daha da gerçeküstü hale geldi ve malzeme seçimi genellikle kağıt üzerine guaj oldu. 1960 ve 1962’de Tampere’de iki büyük kişisel sergi açtı.

1960’lar ve 1970’ler boyunca Elga’nın resimlerinde birçok dini semboller karşımıza çıkar. Bunun sebebi olarak kendisi bir inanan olmamasına rağmen, çocukken evde akşam namazının kılındığından dolayı Sesemann’ın bilinçaltından yansıyan düşünceler olmasıdır.
Elga din konulu eserlerinde kilise binalarını, kilise kulelerini, kilise çanlarını, kemerleri ve diğer mimari özellikleri ve dinin parçası olan melekleri konu edinmiştir.

1970’lerden itibaren, yağmur suyuyla dolu bir pencereden veya ahırların, tarlaların yanından hızla geçen bir trenin penceresinden, hatıralardan ve görsel izlenimlerden ilham alan birçok resim ortaya koymuştur.


2002’de Elga 80 yaşındayken bir şiir koleksiyonu yayınlar. Şiirler görsel izlenimler, anlık fotoğraflar gibi, anılarla karışık bir albümü andırır. Genellikle melankolik resimlerin sözsel yansımasını ve onu destekleyen resimleri barındırır.

Elga, 23 yaşından itibaren hayatı boyunca sanatıyla yaşamıştır. Bir taraftan Albert Camus ve Sigmund Freud’un psikanaliz teorisinden etkilendiği ürünler ortaya koydu; diğer yandan melankolik, kendi üslubunu oluşturduğu sanatını tek bir potada birleştirdi.
İlerleyen süreçlerde yürüme ve hareket etme yeteneğini etkileyen spinal stenoz geçiren Sesemann, Aralık 2006’da zatürreye yakalandı ve Ocak 2007’de hastanede vefat etti. Geride birçok eser, bir roman ve bir şiir koleksiyonu bıraktı.
Elga Sesemann’ın Otoportre Resimlerinden Örnekler
Kaynak








