Bazen bir şarkı çaldığında zihnimizde bir filmden sahne canlanır. Şarkı bitse bile, artık o sahneye girmiş olur ve orada kalırız “Lost in Translation” (Bir Konuşabilse) filminde dilini bilmedikleri, her şeye ve herkese yabancı olan iki insanın yalnızlıkları ile birlikte arkadaş olmaları eşliğinde duyduğumuz Just Like Honey şarkısının filme ve bizlere nasıl etki ettiğini inceleyeceğiz. Küçük bir detay: filmin senaristi ve yönetmeni olan Sofia Coppola film müziğinin büyük bir kısmının beğenerek dinlediği şarkılardan oluşturduğunu söyledi. Senaristimiz severek dinlediği şarkılarla bizleri de ekran önünde etkilemeyi başarmıştır.
Tokyo’da Her Şeye Yabancı Charlotte ve Bob

Amerika’dan Tokyo’ya belli sebepler ile gelmiş iki yabancı: Charlotte ve Bob. Hem kültüre, şehre hem bu şehrin diline ve güzelliklerine yabancılar; ayrıca yalnızlar. Orta yaşlı, evli, çocuklu ve işinde büyük paralar kazanan Bob ile genç, evli, çocuksuz ve büyük paralar kazanmak isteyen kocasının peşinden farklı ülkelere giden Charlotte’un arasında yaşanan birkaç günü anlatır.
Sadece ilk başlarda tanıştığımız Charlotte’un fotoğrafçı kocası ve Bob’un hep kaçındığı telefon konuşmalarından aşina olduğumuz karısı, ikilinin yalnızlıklarını göz önüne seriyor. Filmde tanıdığımız yan karakterler de Charlotte ve Bob’un yalnızlık duygusunu derinleştirmekten öteye gitmiyor. Yabancılık teması ile var olan filmimizde iki karakterimizde şehre, dile, kültüre, billboardlara, konuşmalara yabancılık hissediyorlar ve yalnızlıkla birlikte var oluyorlar.
İkilimiz Birlikte Tokyo’da Var Olmaya Başlarlar

Otelin resepsiyonunda sürekli denk gelir ama iletişim kurmaz ikilimiz. Charlotte ve Bob bir gece tüm karanlık ve yalnızlığın içerisinde, her şeye yabancılık hissederken, en azından mutsuz olduklarının ve kendilerini anlayacak bir arkadaş eksikliğinin farkına varırlar. Tanışmaya başlayıp, beraber zaman geçirdikçe, aralarındaki bağ da yavaşça oluşmaya başlar.
Charlotte ve Bob bu bağ sayesinde evlilikten, hayattan, beklentilerden, sorunlardan hemen her konuda sohbet ederler. Bob reklam çekimlerinden kalan her anda yalnız, Charlotte ise eşinin fotoğraf çekimi olduğu her an yalnız. Bu şehre bir o kadar da yabancıyken, ikilimiz yalnızlık ve yabancılık hisleriyle birlikte Tokyo’yu keşfetmeye başlarlar. Charlotte’un eşiyle olan ilişkisi, eşi onu sevse de artık sevginin değil, eleştirmenin ve küçümsemenin dile getirildiği bir ilişkiye dönüşmüştür.
Bob’un eşi ise sadece telefon görüşmeleri ile duyduğumuz sesinden sadece eve, çocuklara odaklanmış bir şekilde Bob ile iletişim kurmaktadır. Böylesine çaresiz ve umutsuz bir durumdayken Tokyo’da her şeye ve herkese yabancıyken birbirlerini bulmuş olmaları büyük bir tesadüf.
Böyle bir gecede Bob’un sarhoş bir şekilde glam-rock şarkısı mırıldanması, şarkının kendi etkisinin yanı sıra, izleyicilere şu detayı da hissettirmektedir: Charlotte’un ona bakan, odak dışındayken bile hissedebileceğiniz kadar etkileyici arzu dolu bakışları… Bob’a duyduğu gizli ilgisiyle bu sahne, o zamandan bugüne kadar etkisini yitirmek bir yana, artarak devam ettirmektedir.
The Jesus and Mary Chain: Gürültüdeki Narinlik

Son vedaya geçmeden önce Just Like Honey şarkısının ortaya çıkma sürecini değerlendirelim. 1980’lerin alternatif rock sahnesinde ortaya çıkan The Jesus and Mary Chain, müziğinde çelişkili bir uyum barındırır. Bir yanda gitarlar, diğer yanda yumuşak melodiler ve kırılgan bir vokal. Just Like Honey tam da bu zıtlığın içindeki dengedir.
Şarkının açılışındaki retro davul sesi, ardından gelen loş gitar riffleri ve yavaşça akan vokal.. Hem geçmişe özlem duyan bir duygu var, hem de sanki bir şeyin tam ortasında ama hiçbir yere ait olmadan var oluyormuş hissi yaratmaktadır. Bu hisleri yaratan bir şarkı da elbette sadece bir film müziği değildir. Charlotte ve Bob’un birbirlerine kelimelerle söyleyemediklerini anda devreye giren bir iç ses gibidir. Yumuşak ama mesafeli melodisiyle iki karakterimizin birbirine olan yakınlıklarını değil de hassas ve görünmeyen ancak orada olan mesafeyi anlatır.
İşte bu şarkı sözleri hem Bob’un Charlotte’a karşı hissettiği hisleri hem de geri dönülmezliği içinde taşır.
Just Like Honey: Vedanın Melodisi

Artık Bob’un reklam çekimleri bitmiş ve evine dönmesi gerekmektedir. Ama Bob ilk başta yabancılık ve yalnızlık çektiği Tokyo’dan ve uzun zaman sonra onu anlayan ve aynı dili konuşabildiği Charlotte’u geride bırakmak istememektedir. Bob otelde Charlotte’un ayrıldığını görür ama istediği şekilde vedalaşamaz. Fakat sonrasında onu Tokyo’nun sokaklarının birinde görür.
Taksiden inip kulağına yönetmen dahil sette hiçbir çalışanın bilmediği kelimeleri fısıldayıp vedalaştıktan sonra Bob geri geri giderek ve Charlotte’a bakarak arabaya doğru yürür, arabasına biner ve ikisi de Tokyo’nun kalabalığına doğru yol alır. Bu sahneyle birlikte ise kulağımızda o eşsiz melodileri duyarız, Just Like Honey. İşte her güzel, yalın, yalnız ve yabancı olan şeylerin bittiği gibi filmde bu eşsiz ve hafızalarımıza kazınan Just Like Honey şarkısı ile biter. Hayatımızda yabancı ve yalnız hissettiğimiz anlarda bulduklarımızı kaybetmemek dileğiyle…
That I can do for you, for you
(Senin için yapabileceğim en zor şey)
Kaynakça:


