Bazı şarkılar, aradan yıllar geçse bile yer aldıkları filmle anılır; alakasız bir zamanda dinlediğinizde bile sizi o filmdeki sahneye götürür. Ancak doğrudan film için bestelenmiş şarkılar söz konusu olduğunda, bu bağ çok daha derin ve bilinçli bir şekilde kurulur.
Filmden Kalanlar serimizin bu bölümünde, La La Land’in bizde bıraktığı etkiyi, Justin Hurwitz’in bu film için bestelediği “City of Stars” şarkısı üzerinden yeniden inceleyeceğiz. Şimdiden keyifli okumalar!
– Yazımızın içerisinde filmden spoiler bulunmakta. İzlemeyenler veya tekrar izlemek isteyenler için de filmin yıllar sonra tekrardan vizyona girdiğini hatırlatalım.–
Mia & Sebastian

Filmi daha iyi anlayabilmek için önce başrollerdeki iki karakteri tanımamız gerekiyor. Mia, Los Angeles’ın karmaşasında kendi ışığını bulmaya çalışan genç bir kadın. Geçimini bir kafede baristalık yaparak sağlayan Mia, bulduğu her boşlukta oyunculuk seçmelerine katılarak günlerini geçiriyor. Çocukluğundan beri tek gayesi bu olan, okulunu bile bu amaçla yarıda bırakan karakterimizin oyunculuk hayali ise pek umut verici bir şekilde ilerlemiyor. Katıldığı seçmelerin çoğundan eli boş dönen Mia, Sebastian ile yolu kesişene dek bu döngünün içinde sıkışıp kalıyor.
Sebastian’ın Mia’ya en büyük katkısı ise onu seçmeler arasında sıkışıp kalmak yerine kendi oyununu yazmaya teşvik etmesi oluyor. Mia’nın bu bakış açısını benimsemesi ve harekete geçmesiyle de hayatı olumlu bir yönde değişmeye başlıyor.

Diğer ana karakterimiz Sebastian ise ilk sahneden itibaren bizde Mia’nın tam tersi bir izlenim bırakıyor. Kendisini bir caz tutkunu olarak nitelendiren Sebastian için – Mia gibi hayalleri olmasına rağmen – Los Angeles’ın bu karmaşasında silik bir figür olmayı kabullenmiş birisi diyebiliriz. Çok geçmeden kendisinin en büyük hayalinin kendi caz kulübünü açmak olduğunu öğreniyoruz; ancak Mia’nın aksine, bu hayali gerçeğe dönüştürmek için çabaladığını göremiyoruz. Kendi müzik zevklerinin takdir edilmediği işlerde, yaptığı müziğin önemsenmediği partilerde sadece günü kurtaracak şekilde çalışan Sebastian, yolu Mia ile kesişene kadar bu rutini sürdürüyor.
Mia’nın hayatına girmesiyle birlikte düzgün bir iş bulup hayalleri için bir şeyler yapması gerektiğini fark eden Sebastian’ın asıl dönüm noktası da burası oluyor. Eskiden tanıdığı fakat aslında pek de haz etmediği bir arkadaşından gelen iş teklifini kabul eden Sebastian, halihazırda sükse yapmış bir grup olan The Messengers‘a katılıyor. Caz müziğini olduğu gibi yansıtmak yerine modernleştirerek günümüze uyarlayan bu grup, Sebastian’ın ideallerine ne kadar ters düşse de zamanla onun tek seçeneği haline geliyor.
“City of Stars”: Sevgi, Umut ve Endişe

“City of Stars” şarkısını ilk kez, Mia ve Sebastian’ın ilk buluşmalarının ardından, Sebastian’ın yalnız başına yürüyüş yaptığı sahnede duyuyoruz. Kısa bir süreliğine yıldızlarla dolu bu şehirde kaybolan Sebastian, bir yandan geleceğe ve bu şehrin ona neler getireceğine dair düşüncelere dalarken şarkıya başlıyor. Bu sahne ve şarkı, hem Sebastian karakterinin yalnızlığını hem de Mia ile geçirdiği günün ardından umutla karışık belirsizliğini oldukça yalın bir şekilde bizlere yansıtıyor.
City of stars
(Yıldızlar şehri)
Are you shining just for me?
(Sadece benim için mi parlıyorsun?)
Filmin başından beri tam anlamıyla hayalini kurduğu hayatı yaşayamayan Sebastian’ı, belki de ilk kez bu kadar heyecanlı görüyoruz. Ancak o şarkıyı söylemeye devam ettikçe, içindeki kararsızlık ve tereddütün hâlâ orada durduğunu ve hiçbir yere gitmediğini de anlıyoruz. Mia ile yaşayacağını düşündüğü bu hikâyeye karşı büyük bir heyecan duysa da, tıpkı hayatındaki diğer deneyimlerinde olduğu gibi bunun da hayal kırıklığıyla sonuçlanmasından korkuyor.
There’s so much that I can’t see
(Göremediğim o kadar çok şey var ki)
Who knows?
(Kim bilir?)
Is this the start of something wonderful and new?
(Bu mükemmel ve yeni bir şeyin başlangıcı mı?)
Or one more dream that I cannot make true?
(Yoksa gerçekleştiremeyeceğim bir hayal daha mı?)

Şarkıyı bir sonraki duyuşumuzda ise sözlerdeki belirsizliğin yerini sevgiye bıraktığını izliyoruz. Sebastian yeni grubuyla turnelere çıkarken, Mia da kendi yazdığı oyunun provalarıyla ilgileniyor. İkisi de hayallerine her geçen gün yaklaşacak adımları atarken, bir yandan da birlikte yaşamayı öğreniyorlar. Aynı evin çatısı altında yaşamaya başlayan ikili, aşk denilen duyguyu birlikte keşfetmeye devam ederlerken bir yandan da bu yıldızlarla dolu şehirde bir bütün olmayı başarıyorlar.
City of stars
(Yıldızlar şehri)
Just one thing everybody wants
(Aslında herkesin aradığı tek bir şey var)
There in the bars
(Barların içinde…)
And through the smokescreen of the crowded restaurants
(Kalabalık restoranların sis perdesinin ardında)
It’s love
(O şey sevgi)
Yes, all we’re looking for is love from someone else
(Evet, hepimizin aradığı şey başkasından gelen bir sevgi)
Hayaller mi, Aşk mı?

Bu tozpembe gidişat ne yazık ki pek uzun sürmüyor. Sebastian’ın turne yoğunluğu arttıkça evde geçirdiği zaman giderek azalırken, Mia’nın oyunu gösterime yaklaştıkça onun da tüm odağı kendi provalarına kayıyor. Birlikte geçirdikleri kısıtlı zamanlarda ise Mia, Sebastian’ın sürekli şehir dışında oluşundan rahatsız olduğunu belirtirken; Sebastian, tüm bu hayatı ve yoğunluğu Mia yüzünden seçtiğini öne sürerek aralarındaki bağı daha da zedeliyor.
Sebastian’ın, Mia’nın aylardır hazırlandığı oyunun sahnelendiği geceyi kaçırmasıyla birlikte ilişki geri dönülemez bir hasar alıyor. İkilinin başta birbirlerini teşvik ederek besledikleri bu hayallere giden yollar, zamanla onları birbirinden uzaklaştıran nedenlere dönüşüyor. İşte burada ikisinin de bir tercih yapması gerekiyor: Hayaller mi, yoksa aşk mı?
İlişkileri bir belirsizlik içine giren ikilinin ortak kararı birlikte olmak değil, ayrılarak hayallerinin peşinden gitmek oluyor. Kısaca birbirlerine olan sevgilerinin bitmediğini kabul etseler de, hayallerine giden bu yolu birlikte yürüyemeyeceklerinin de farkına varıyorlar. Filmi hepimiz için ‘travmatik’ yapan yer de tam burası. Çünkü beş yıl sonrasına gittiğimizde, ikisinin de hayallerine ulaştığını görüyoruz. Mia’nın artık ünlü bir oyuncu olduğunu, evlendiğini ve çocuğunun olduğunu izlerken; Sebastian’ın yıllardır hayalini kurduğu caz kulübünü açtığını izliyoruz. Kader onları yıllar sonra, Mia’nın zamanında Sebastian’a isim önerisi olarak söylediği “Seb’s” adındaki caz kulübünde tekrar bir araya getiriyor. Yönetmen Damien Chazelle, burada izleyenlere hiç beklenmedik bir tokat atarak “bazı hayallerin bir aradayken gerçekleşemeyeceğini” söylüyor.

Mia ve Sebastian’ın birbirlerine son defa baktıkları ve gülümsedikleri kapanış ise aslında trajik bir anlatıdan ibaret. Bunu direkt mutlu veya mutsuz son olarak nitelendirmek ise bizce epey zor. İki karakter de kendi mutluluklarını bulup, hayallerine kavuşuyorlar ancak bunu aşklarını kaybederek başarıyorlar. Birlikteyken bir türlü gerçekleştiremedikleri hayallerini, aşklarını yaşatmaktan vazgeçtiklerinde gerçeğe dönüştürmeleri de aslında klişeleşmiş mutlu son kavramını yıkan ve bu kavramı tam anlamıyla yeniden tanımlayan cinsten. Filmin ortalarında, piyanonun başında yan yana söyledikleri City of Stars‘ın sözleri ise aslında tam olarak bu sahnede asıl vuruculuğunu gösteriyor.
That now, our dreams
(Ve şimdi, hayallerimiz…)
They’ve finally come true
(Sonunda gerçeğe dönüştüler)
La La Land, müzikal türde bir yapım olması nedeniyle film boyunca City of Stars‘dan başka çok sayıda eşsiz parçaya yer veriyor. Ancak Justin Hurwitz’in bestelediği, Mia ile Sebastian karakterlerini canlandıran Ryan Gosling ve Emma Stone’un seslendirdiği “City of Stars”, sadece müzikal açıdan kusursuz olduğu için değil aynı zamanda filmin duygularını sözlere dökerek bizlere o hisleri yaşatmasından dolayı çok özel bir yere sahip.
Kaynakça:
- “Ryan Gosling and Emma Stone – City of Stars.” Genius, Web. Erişim Tarihi: 28.07.2025


