Ünlü oyuncu Sandra Bullock’a En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü‘nü kazandıran The Blind Side, ABD’li yönetmen John Lee Hancock‘un ilgi gören filmlerinden biridir. Gerçek bir hikayeden esinlenilmiş bir drama filmi olan The Blind Side, Michael Lewis‘in aynı adlı kitabından uyarlanmıştır. Bu yazıda, meşhur Amerikan futbolu oyuncusu Michael Oher’ın hayatını konu alan filmde aidiyet duygusuna ve karakterin bu duyguyu bulma süreçlerine odaklandık. Bu duygu üzerinden toplumsal bağların ve insan ilişkilerinin önemine de yakından baktık.
Film, genç bir Afrikalı Amerikalı olan Michael Oher‘ın (Quinton Aaron) hayatını konu alır. Oher, fakir bir aileden gelmektedir. Spor konusunda yetenekli olduğundan, mevcut şartlarda kabul edilmeyeceği bir okula girer. Annesi uyuşturucu bağımlısı olan Oher, Leigh Anne Tuohy (Sandra Bullock) adında maddi durumu iyi ve toplumsal duyarlılığı yüksek bir kadınla tanışır. Evi olmadığı için spor salonunda kalacak olan Oher’ı sokakta yalnız başına yürürken gören kadın, onu evlerine davet eder. Leigh Anne, Michael Oher‘ı evlatlık olarak almak ister. Leigh Anne ve ailesi, Oher’ın yeteneklerini geliştirmesine yardımcı olur ve ona ihtiyacı olan ilgi ve sevgiyi sağlarlar. Oher‘ın zorluklarla dolu geçmişiyle mücadele ederken hayatını değiştiren bir aile ile olan ilişkisini ve spor kariyerindeki yükselişini anlatan film, ırk, aile ve toplumsal ilişkilerin gücü gibi temalara da değinir.
Fırsat Eşitliği
Spora olan yeteneği sayesinde iyi bir eğitim altyapısı olmamasına rağmen iyi eğitim veren bir okula giren Michael, kendisini diğer öğrencilerle aynı seviyede görmemektedir. Bu da, sınıfa girdiği ilk anlarda mahcubiyetinden anlaşılmaktadır. Michael sınıfa girer, sırasına oturur ve dersin bitmesini bekler. Sınıftan da en son o çıkar. Sınav kağıdına resim çizen Michael’ı öğretmenler de yadırgamaktadır. Bir eğitimcinin öğrencilerin potansiyellerini geliştirmelerine destek olmalarını bekleriz ancak onlar başta tam tersi yönde tavır alırlar.
Aynı ayrımcılığı Leigh Anne’in arkadaşlarıyla diyaloglarında da görürüz. Leigh Anne, Michael için arkadaşlarıyla tartışır. Derslerde okuma-yazma seviyesi düşük olduğundan dinleyerek öğrenebilen Michael, öğretmenlerinin de ilgisini çekmeye başlar. Ancak hala anlamadığı konuları sorma konusunda zorluk yaşamaktadır.
Aile İlişkileri
Michael’ın annesi uyuşturucu bağımlısıdır. 7 yaşında ailesinden zorla alındığı anlaşılan Michael, hangi koruyucu aileye verilirse verilsin, kaçıp annesini bulmaya çabalar. Aile bağlarından kopuk bir hayatı olan Michael’ın bu çabasını, içinde duyduğu ilgi ve sevgi eksikliğine bağlamak mümkündür. Michael, içinde bulunduğu yalnızlık duygusuna rağmen annesine karşı hoşgörülü ve affedici olmaya devam etmektedir.
Michael’ın babası o doğduktan bir hafta sonra annesini terk etmiştir. Annesinin de zor bir hayatı olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki Michael’ın kendisini son haliyle görmesini istememektedir. Diğer yandan Michael’ın annesi, babasının soyadını ilk sorulduğunda hatırlayamamıştır. Babasının ölüm haberini alan Michael, babasını en son ne zaman gördüğünü bile hatırlayamamaktadır. Abisiyle bir restoranda karşılaşan Michael, abisini de benzer şekilde en son ne zaman gördüğünü hatırlamaz.
Irksal Önyargılar ve Sosyal İlişkiler
Michael, okula girdiğinde kendisine yabancılaştığını ifade eder. Onun ifadesiyle sanki her yerde ‘beyaz insanlar’ görmektedir.
Filmde, ailenin en küçük ferdi SJ Tuohy ile tanışma sahnesi ve çocuğun ona verdiği öneri de, karakterin çevresiyle olan ilişkileri bakımından bir dönüm noktası niteliğinde denebilir. Küçük çocuk Michael’a parktaki çocuklarla daha iyi anlaşabilmesi için gülümsemesini önerir. Filmde duygusal açıdan kendini daha güvende ve ait hisseden Michael’ın parktaki çocuklarla da iyi anlaşmaya başladığını görürüz.
Koruma İçgüdüsü
Futbol takımına giren Michael, başta antrenörlerinin beklediği performansı sergileyemez. Antrenör, fiziksel üstünlüğüne rağmen Michael’ın insanlara vurmak istemediğini söyler.
Burada Michael’in aile travmalarından kaynaklanan koruyucu içgüdüleri devreye girer. Michael’in yüzde 98 olarak ölçülen koruma duygusunu sporda kullanmasını sağlarlar. Michael’ın koruma içgüdüsünün de çocukken hissettiği korkulardan geldiği söylenebilir. Zira kendisi de korunma ihtiyacı hisseden bir çocuktu ve bu duygunun nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyor.
Mutlu Son
Michael’ın başarıları onlarca takımdan teklif almasını sağlar ancak not ortalaması 2,5’in altındadır. Spordaki başarısı kulaktan kulağa yayılan Michael, hükümet görevlilerinin de dikkatini çeker. Michael, okul seçimi nedeniyle sorguya çekilir. Bu sorgunun ardından Michael da kendisini evlerine alan aileden şüphe duymuştur. Ancak Michael bu şüphenin de bir dayanağı olmadığını anlar.
Kendisini sorguya çeken memura dışardan baskı altında olmadığını ve hayatını kendi tercihlerine göre yaşamak istediğini söyler. Burada Michael’a not ortalamasını yükseltmesi için özel ders aldırdıkları öğretmenin demokrat olduğunu açıklaması izleyicide merak uyandıran detaylardan biri olur.
Yalnız insanlarda harekete geçme güdüleri yalnızca kişisel ilgilerden gelebilir. Bireyler, kendi hayat tarzlarına göre farklı duygu durumlarında olabilirler; bazıları hassas ve sabırlıyken diğerleri bencil veya dengesiz olabilir. Bu durum, hayatlarında tekrarlayan döngülere neden olabilir. Filmde Michael, ailesi tarafından terk edilmiş ve mutsuz bir çocuk olarak tanıtılır. Ancak yaşadığı destekleyici deneyimler, onun yaşam tarzını belirlemede önemli bir rol oynar. Sonuç olarak, film, Michael’in içsel dönüşümünü ve çevresi ile olan ilişkilerinin önemini vurgular. Michael’in hayatındaki değişim, onun aidiyet duygusunu güçlendirir ve mutluluğa doğru bir evrimi tetikler. Bu hikaye, insanın kurduğu ilişkilerin yaşamında nasıl bir rol oynadığına dair güçlü mesajlar barındırıyor diyebiliriz.
Kaynakça:
Hancock, J. L. (Director). (2009). The Blind Side [Motion picture]. Warner Bros. Pictures.
Oscars. (2010). Sandra Bullock. Oscars Official Website. Retrieved April 6, 2024, from https://www.oscars.org/oscars/ceremonies/2010
