Bir hastalık, manyakça bir zihin yaşamı, yaşama ve benliğe duyulan şüphe insanı harika bir yazara dönüştürebilir mi? Fernando Pessoa’yı dönüştürmüş. Pessoa ise kendisiyle birlikte dünyaya hiç var olmamış şairleri sunmuş. Daha doğru ifade şu olacaktır: Pessoa’nın bedeni aracılığı ile var olmuş şairler vardır. Şimdiye kadar saptanmış olan 72 kişilik, yazar ve şair. Hepsi sadece Fernando’nun bedeninde yaşamış, gerçekten yaşamış.
Pessoa bu karakterleri çok incelikli tasarlamıştır. Her birinin bir mesleği, kişiliği, farklı yazma biçimi, doğum tarihleri, yaşam hikayeleri vardır. Doğum tarihleri Pessoa’nın doğum yılına (1888) çok yakın, diğer özellikler ise Pessoa’dan ve birbirlerinden çok farklıdır. Sanki Pessoa kendisinin olabilecek versiyonlarını yaratıyordu ya da olamadığı insanı onlarda yaşatıyordu.
En çok bilinen hayali şairlerden Álvaro De Campos (1890), gemi mühendisidir. Ricardo Reis (1887), doktor. Alberto Caeiro (1889), çobandır. Kendisi bu karakterlerin doğuşunu şöyle anlatır:
“1912 yılında birtakım pagan nitelikli şiirler yazmayı düşündüm. -Alvaro de Campos’un biçeminden değişik- ölçüsüz uyaksız bir şeyler karaladım ve sonra bundan vazgeçtim. Gene de, o bulanık alacakaranlıkta bunları yazan birinin belli belirsiz bir görüntüsü ortaya çıktı (böylece ben farkına varmadan Ricardo Reis doğmuştu). Bir buçuk-iki yıl sonra, Sâ-Carneiro’ya bir oyun oynamak geçti içimden. Kişiliği biraz karmaşık pastoral bir şair yaratmak ve onu, Sâ-Carneiro’ya gerçekmiş gibi tanıtmak istedim. Birkaç gün bu işle uğraştımsa da, bir yere varamadım.Tam vazgeçmek üzereydim ki, bir gün -8 Mart 1914 günüydü bu- çekmeceleri olan yüksekçe bir dolabın önünde bir tomar kâğıt alıp (her fırsatta yaptığım gibi) ayakta yazmaya başladım. Nasıl olduğunu açıklayamayacağım bir coşkuyla art arda 30 kadar şiir yazdım.
Hayatımın zafer günüydü bu; bir daha da böyle bir günüm olacağını sanmıyorum. Önce bir başlık koydum yazdıklarıma: ‘‘Sürülerin Çobanı” . Bunun ardından hemen Alberto Caeiro adını verdiğim biri belirdi içimde. Deyimin saçmalığını bağışla ama böylece içimdeki ustam ortaya çıkmış oldu, ilk duyduğum heyecan buydu. 30 şiiri tamamladıktan sonra da, başka bir kâğıda hiç ara vermeden Fernando Pessoa imzasıyla “Eğik Yağmur” u yazdım. Hemen o anda ve eksiksiz olarak. Fernando Pessoa – Alberto Caeiro’nun Fernando Pessoa’nın kendişine dönmesiydi bu. Ya da daha doğrusu, Fernando Pessoa’nın Alberto Caeiro olarak var olmayışına bir tepkiydi… Alberto Caeiro ortaya çıkınca doğal ve içgüdüsel olarak ona birtakım öğrenciler bulmaya çalıştım. Henüz tam olarak ortaya çıkmamış olan Ricardo Reis’i sahte paganizminden kurtarıp ona kendi adını ve kişiliğini kazandırdım; çünkü heyecanımın doruğuna ulaştığım o anda onu görebiliyordum. Ve birden Reis’e karşıt bir kaynaktan bir başka kişi korkusuzca belirdi. Bir darbede ve hiç ara vermeden Alvaro de Campos’un ‘Zafer Şarkısı’ önümdeydi. O adlı şiir ve o adı taşıyan şair.
Pessoa’nın Yaşamı
Portekiz’e Olan Bağlılığı
Pessoa milliyetçi ve liberaldi. Bunu hem kendisi ifade eder hem de lise yıllarından arkadaşları mektuplarda bahseder.
“Tanrı bana Portekiz ulusunun psikolojisini ve psikolojik tarihini baştan sona elden geçirme, anlama ve bütünlüğü içerisinde sentezleme gücü versin! Gazeteler her gün bana, biz Portekizlileri aşağılayan yeni olgular getiriyor. Bu durumdan çektiğim ıstırabı, o an kapıldığım derin umutsuzluk ve yürek burkan acıyı kimse hayal edemez.” (Pessoa,21)
Portekizce’yi ise vatanından daha üstün tutmuş;
“Vatanım Portekizcedir.”
Portekiz de Pessoa’nın bağlılığına karşılık onu milli değer olarak kabul eder.
Pessoa’nın Garip Zihin Yaşamı
Pessoa yaşadığı döneminde kendi iç dünyasına kapanıp yaşasa ve çevresindeki insanlar onu olduğundan farklı tanısa da yazılarında kendini açıkça ortaya döker. Böylece Pessoa’nın okurları onu tam da olduğu gibi tanır.
“Şimdi ne tür bir insan olduğumu söylemem gerek. Adımın önemi yok; keza kişiliğime dair her türlü dışsal ayrıntı da önemsiz. Karakterimden söz etmek istiyorum.
Zihnim baştan sona kuşku ve tereddüt dolu. Benim için hiçbir şey olumlu değil, olamaz da. Her şey etrafımda salınıyor, ben de onlarla birlikte -tam bir belirsizlik içinde- salınıyorum. Benim gözümde her şey tutarsızdır, değişir. Her şey esrardır ve her şey anlam yüklüdür. Her şey “meçhul”dür; Sonuç, dehşet, esrar, fazla zekâdan kaynaklı korkudur.” (Pessoa,25)
Pessoa yalnızlıkla, psikozla, yaşamı hiçlikle birleştiren ve kendisini sürekli olarak yok edip yeni benlikler yaratmak isteyen bir zihin ile yaşadı. Yaşarken hiç kimse tarafından anlaşılmadı. Onun için her şey olduğundan daha zor ve karanlıkken o; okumaya, yazmaya ve sanata inandı. Yazılarında kendisininkinden daha aydınlık bir dünya yaratmak istedi.
“Düşüncelerime vücut verebilseydim, onlara hayat verebilseydim […], bu düşünceler yıldızlara yeni bir pırıltı, dünyaya yeni bir güzellik, insanların kalbine de daha büyük bir sevgi eklerdi.”
Her şeyin saçmalığını kabul ettikten sonra geriye şeylerin şiirini duymak kalıyor. Pessoa hayali karakterleriyle boğuşurken ve yaşamı yadsırken ürettiği bu şiirden evren ile bize bunu gösteriyor.
“Ben felsefeden esinlenmiş bir şairdim, yoksa şiirsel yetilere sahip bir filozof değil. Şeylerdeki güzelliğe tutkuyla hayrandım; ayırt edilemeyenin ve minnacık ayrıntının içinde,’ evrenin şiirsel ruhunu algılıyordum.”
Kaynakça
Pessoa, Fernando. Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor. Işık Ergüden. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2012.
Pessoa, Fernando. Uzaklıklar, Eski Denizler. Cevdet Çapan. İstanbul: Can Yayınları, 2011.
Pessoa, Fernando. Ophélia’ya Mektuplar. Sema Rifat. İstanbul: Sel Yayıncılık,2009.