Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu‘nun kurduğu bgst Yayınları‘nın piyasaya sürdüğü Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika kitabı, Bell Hooks ismiyle tanıdığımız Gloria Jean Watkins tarafından kaleme alındı.
Feminizmin Genç Yaştaki Savunucusu Bell Hooks

Gloria Jean Watkins, insanlarla bir kimlik altında iletişime geçmek yerine büyükannesinin ismi olan Bell Hooks ismini almayı tercih etti. İsmini pek çok yerde küçük harflerle yazdıran Bell Hooks aynı zamanda bir isim üzerinden ilerlemekten ziyade bütün kadınlara odaklanılmasının daha doğru olduğunu savunuyordu.
25 Eylül 1952 yılında Güney Amerika’nın ayrımcılıklarla dolu bir köşesinde dünyaya geldi. Küçük yaşlarından itibaren maruz kaldığı ve şahit olduğu ayrımcılıklar onu geleceğin en idealist aktivistlerinden biri yapacaktı. İçinden çıkılmaz olduğunu hissettiği bu zor koşulların çaresini yazmakta bulan Hooks, henüz on dokuz yaşındayken ilk kitabı “Ben Kadın Değil miyim?: Siyah Kadınlar ve Feminizm” için çalışmalara çoktan başlamıştı. Kitabı 1981 yılında yayımlandı. Üniversitede İngiliz Edebiyatı bölümünü bitirdikten sonra çeşitli yerlerde akademisyenlikler yaparken bir taraftan da savunucusu olduğu hareketin yakından takipçisi olduğu gibi akademisyenlik kimliği ile birleştirerek pek çok çalışmaya imza attı.
Çalışmalarını ırk, sınıf ayrımları, cinsiyetçilik, kadınlar, ataerkil düzen, feminizm ve eşitsizlikler başlıklarında şekillendiren Hooks, onun üzerinde esere imza attı. Dilimize çevrilen eserleri arasında; Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika, Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışı, Değişme İsteği: Erkekler, Erkeklik ve Sevgi, Hep Aşka Dair ve Sınırları Aşmayı Öğretmek: Özgürlük Pratiği Olarak Eğitim başlıklı kitapları yer almakta.
Feminist Politika Nasıl Başladı?

Feminizmi cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket olarak tanımlıyor Bell Hooks. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan İkinci Dalga Feminizm hareketinden oldukça etkilenen yazar, mücadeleci ruhunu bu hareketin sayesinde kazandı. Hareketin içerisinde olduğu müddetçe mücadele etmek zorunda kalacağı çok fazla durumun var olduğunu fark etti. Feminizm başlığı altında girdiği bu hareketin içerisinde, hem sınıf ayrımı hem de ırk ayrımı gibi kutuplaşmaların yaşandığını gözlemledi. Bu kutuplaşmalar beraberinde daha fazla bölünmeyi ve düşüncenin gerçek yolundan sapmasını da beraberinde getirecekti. Bütün bunların yanı sıra medyanın topluma lanse ettiği yanlış yorumlar da hareketin zemininin sarsılmasına sebep oluyordu.
“Sosyalizm adına birçok beyaz kadın, yurttaşlık hakları ve siyahların özgürleşmesi adına birçok siyah kadın ya da yerli hakları adına birçok Yerli Amerikalı kadın mücadelede yer almış olsa da, erkekleri liderliği kaptırmak istemediği ve kadınlardan kendilerini takip etmelerini talep ettiği açıktı. Radikal özgürlük mücadelelerinde yer almak, ilerici kadınlarda direniş ve isyan ruhunu uyandırarak onları günümüz kadın kurtuluş hareketine yöneltti.”

Feminist hareketin başlarında erkek egemenliğinden çıkmak isteyen kadınların, erkek karşıtı bir tavır içerisinde olması ve içlerindeki öfkenin getirdiği güç, hareketin epey bir ilerlemesine imkan sunmuştu. İşlerin içerisinde ırk ve sınıf ayrımcılığı girince erkeklerle ortak bir paydada buluşan kadınlar, feminizmin erkek karşıtlığı değil de cinsiyetçilik karşıtlığı olduğu gerçeğini savunmaya başladı. Erkekler ve kadınların ırk ve sınıf ayrımcılığına karşı beraber çıktıkları bu yolculuk, medyanın yanlış haberleri ve kadınların arasındaki rekabet duygusuyla engellenmeye başlamıştı. Kadınların siyah-beyaz, zengin-fakir, güçlü-güçsüz gibi kavramları gündeme getirmesi ve bu kavramların temel başlıklar haline gelmesiyle hareketin temelleri sallanmaya başladı. Hareketin “kız kardeşlik” adı altında hareket etmesi bu sebeplerle imkansız bir hale gelmişti.
“Ne var ki biz kadınlar, kendi cinsiyetçi düşüncelerimizle yüzleşmeden feminizmi ileriye taşıyacak bir güç oluşturamıyorduk. Kadınlar birbirleriyle savaşıp rekabet ettiği sürece, ‘kız kardeşlik’ güçlü olamazdı. Tüm kadınların erkek tahakkümü tarafından bir şekilde mağdur edildiği anlayışından başka bir şey üzerine temellendirilmeyen ütopik kız kardeşlik tasavvurları, sınıf ve ırk tartışmalarıyla kırılmaya uğradı.”
Kadınlık, Erkeklik ve Ebeveynliğe Feminist Bir Bakış

Kadınların iş hayatında aktif rol almasıyla birlikte feminizmi savunan bazı aktivistler, kadınların çalışmaya başlamasıyla kendi özgürlüklerini zaten kazandıklarını savundu. Kadınların işçi ya da imtiyazlı sınıflarda çeşitli mesleklerde var olabiliyor olmaları, erkeklerle “eşit iş, eşit ücret” mantığına uyduğu anlamını taşımıyordu. Bu sebeple erkek baskısı altında kaldıkları gerçeği, diğer kesim aktivistler tarafından savunulmaya devam ediyordu. Diğer taraftan gittikçe artan yoksulluk düzeyleri, kadını çalışmaya mecbur bırakırken aynı zamanda ücretlerin düşük seviyede tutulmasıyla yine kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin önüne geçmişti.
“Kazandıklarımız varoluşumuzu kolaylaştırmak üzere kullanılmadığı takdirde daha fazla para, daha fazla özgürlük anlamına gelmiyor.”
Medyanın bazı kesimlerinde feminizmin hâlâ erkek düşmanlığı olduğu savunuluyordu. Buna artı olarak bir de feminist düşünceyi destekleyen kadınların lezbiyen olduğu savunulmaya başlanmıştı. Anti-feminist erkeklerin homofobik düşüncelere sahip olmaları için elinden geleni yapmıştı medya. Anti-feminist erkekler, cinsiyetçilik karşısında duran erkekler yüzünden baskıcı olarak tanıtıldıklarına inanıyordu. Erkeklerin bu şekilde iki farklı kutba ayrılması, feminist hareketin biraz daha ilerlemesine yol açtı. Hareketin içerisinde aktif rol oynayan erkekler, kadınlarla aynı fikir altında daha fazla kenetlenmiş ve bu düşüncenin medyanın bir oyunu olduğunu ispat etmeyi görev olarak bilmişlerdi.

“Tahakküm var olduğu müddetçe sevgi eksiktir. Sevgi dolu ebeveynler kendine güveni sağlam, sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmeye daha yatkındır; ebeveynlerin bekar ya da evli olması, eşcinsel olması yahut olmaması, hane reisinin kadın yahut erkek olması bir şey değiştirmez.”
Bazı aileler çocuklarına, neredeyse doğdukları ilk andan beri cinsiyetçiliği istemsiz bir şekilde öğretirler. Çocuklar üzerindeki kurmak istedikleri otoriteyle bu öğretinin temellerini atmış bulundular. Öğretinin büyük çoğunlukla anne tarafından yapılması ise Bell Hooks‘un en çok dikkatini çeken noktalardan biri olmuştu. Anaerkil bir düzende yetişen çocukların toplum tarafından dışlanması ya da evin içinde bir otorite figürünün olmaması gibi konuları absorbe etmek için anneler çocuklarının omuzlarına istemeyecekleri yükü bindirmiş oldu. Diğer bir taraftan ataerkil bir düzende yetişen çocukların ise gizli bir hakimiyet kurmak isteyen annelerle karşı karşıya kaldıklarını gösteriyordu. Anneler evin hakimiyetinin kendilerinde olduğunu çocuklarına tehdit yoluyla kabul ettirmeye çalışıyordu.
Herkes için Feminizm

Feminizmin erkek ya da kadın olmakla bir ilgisi olmadığını kitabının hemen hemen her sayfasında belirten Bell Hooks, maruz bırakılan ayrımcılığın “insan”a yapıldığını ve bu ayrımcılığın karşısında durmak gerektiğini ifade ediyor. Kadınların feminizmi erkek düşmanlığı diye tanımlarken aslında en büyük cinsiyetçiliği de onların yaptığını vurguluyor kitabında. Feminizm başlığı altında dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan bazılarını ataerki ve kurumsallaşmış cinsiyet olarak aktarıyor. Yaşayan bütün canlıların kendi olmak istediği gibi yaşaması gerektiğini ve imkanların da bu doğrultuda yaratılması gerektiğini dile getiriyor. En başında herkesin “eşit yaratıldığı” gerçeğinin ise altını çiziyor.
“Geçmişten cesurca ders alıp feminist ilkelerin gerek kamusal gerek özel hayatlarımızı her yönüyle sarmaladığı bir gelecek için çalışmalıyız. Feminist politikanın amacı, her kim isek özgürce o olabilmemiz, adalete sevgi beslediğimiz yaşamlar sürebilmemiz, barış içinde yaşayabilmemiz için tahakkümü sona erdirmektir.”
Kaynakça
Hooks, Bell. Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika. bgst Yayınları: İstanbul, 2022.
britannica.com “Bell Hooks Biography” web Erişim Tarihi: 12.04.2024


