Feminizm kavram olarak bakıldığında 19.yüzyılın ortalarında terimsel bir statüye ulaşmıştır ancak bu direniş 18.yüzyıldan itibaren, bilhassa Aydınlanma Dönemi itibari ile baş göstermiştir.
Feminizm esasen yapılan cinsiyet ayrımcılığına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır ve toplumlarda var olan “erkekler kadınlardan üstündür” algısını yıkmak amacıyla gündeme gelmiştir. Kamu ve özel alanlarda bulunan kadınlar cinsiyetleri yüzünden ezilmiş, ayrımcılığa uğramış ve mağdur edilmiştir. Çoğu sektör, bu katı ayrım yüzünden kadın işçi almamış ve kadınları, hayatları boyunca bir erkek bireye bağımlı hale getirmiştir. Bu tarz sarsıcı ayrımcılıklar kadınların özgürlüklerine de darbe vurmuştur.

Cinsiyet ayrımını sadece mesleki olarak incelemek pek doğru olmadığı gibi bu ayrımcılığın, kadınların gündelik yaşamlarının olağan akışına bile müdahale eden bir seviyeye ulaştığı görülebilmektedir. Kadınlar bir noktada bu ayrımcılığa “Dur!” demek için bir araya gelmişlerdir. Feminizm, kadınların haklarına erişimde ataerkil yapıları eleştiren bir sosyal ve siyasi harekettir. Tarihsel olarak üç dalgaya ayrılır:
- Birinci Dalga Feminizm (19. ve Erken 20.yüzyıl): Temel yasal haklar için mücadele.
- İkinci Dalga Feminizm (1960’lar-1980’ler): Cinsel özgürlük, işgücüne katılım ve toplumsal cinsiyet normlarına meydan okuma.
- Üçüncü Dalga Feminizm (1990’lar-Günümüz): Toplumsal cinsiyetin çeşitliliğini vurgular, kimlik faktörleri üzerinde durur.
Feminist düşünce, farklı ideolojilere ve teorilere dayanır. Radikal feminizm, liberal feminizm, sosyalist feminizm gibi çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. Feminizm uluslararası ilişkilerde cinsiyet eşitsizliği, insan hakları ve savaş gibi konuları ele alır ve cinsiyetin rolünü vurgular.
Feminizm ve Edebiyat İlişkisi

Tarih boyunca sanat, insan duygularının ve düşüncelerinin dışavurumu olarak işlev görmüştür. Sanatın en kapsamlı dallarından biri olan edebiyat, bu amaca hizmet ederek öne çıkan bir türdür. Daha açık bir şekilde dillendirmek gerekirse; edebiyat, toplumu bütün halinde incelemek ve gündemde olan eşitsizlikleri masaya yatırmak için kullanılabilecek en mantıklı yollardan biridir. Feminizm savunucuları da tam bu çizgiden ilerlemişlerdir.
Kadınlarımız seslerini duyurmak için eylemlere katılmış, söyleşiler düzenlenmiş, yayın organlarında seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Ve en önemlisi edebiyata sarılmışlardır. Şikayetlerini, çektikleri acıları ve yaşadıkları kötü tecrübeleri, edebiyatın sonsuz gücü sayesinde toplum ile buluşturmuşlardır. Öte yandan feminist yazarlar, ellerine kalemlerini alıp cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarını toplumun gözleri önüne sermişlerdir. Bu sayede feminist edebiyat kavramı baş göstermiştir.
Feminist Edebiyat Nedir ve Nasıl Karşılık Bulmuştur?

Edebiyat toplumun o anki ihtiyaçlarına göre şekil alabilen bir esnekliğe sahiptir. Feminist edebiyat için de bu durum geçerliliğini korumaktadır. Herkesin onayından geçecek bir feminist edebiyat tanımı yapmak pek mümkün değildir fakat kadınlık kavramından bahseden, kadınların baskılanmış duygu ve arzularını işleyen, ihlal edilmiş kadın haklarını konu alan metinleri feminist edebiyat kavramının altında toplayabiliriz. Feminist edebiyattan bahsedebilmek bir bakıma feminist edebiyat eleştirisinin ortaya çıkışı ile mümkün olmuştur.
Feminist edebiyat eleştirileri 1960’lı yıllarda kadınların ve şikayetlerinin görünürlük kazanmasıyla gündeme gelmiştir. Sosyal ve siyasi alanlardan sonra edebiyatta da kadınların görünürlüklerine ve taleplerine karşı cinsiyet ayrımcılığını savunanlar, feminist edebiyat eleştirileri yolundan ilerlemeye başlamışlardır. Diğer alanlarda olduğu gibi edebiyat alanında da ataerkil yapının olduğunu iddia eden feminist edebiyat eleştirisi; Marksizm, psikanaliz, okura dönük eleştiri, yazara dönük eleştiri gibi farklı yaklaşımlar benimsemiştir.
Farklı Dönemlerde Feminist Edebiyat
Tanzimat Döneminde Feminizm
Tanzimat Fermanı aracılığıyla yapılan siyasi ve hukuki düzenlemeler toplum hayatında sarsıcı etkiler bırakmıştır. Bu etkilerin yarattığı sosyo-kültürel değişimler ve bu değişimlerin kadınlardaki etkisi ise Tanzimat Dönemi Edebiyatı‘nda okurlarla buluşturulmuştur.
“Kadın” biyolojik bir cinsiyettir ve kendisine hizmet etmekle yükümlü tutulduğu erkek tarafından “öteki” olmaya mecbur bırakılmıştır. (DOÇ.DR ELİUZ)
Terbiye-i Nisvan Hakkında Birkaç Layiha – Namık Kemal
Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkan Türk romanı, Türk kadınının sosyal hayatındaki değişim ve gelişimlerini yansıtma açısında büyük bir rol oynar. Örneğin, Namık Kemal, 1862’de Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan, “Terbiye-i Nisvan Hakkında Birkaç Layiha” isimli makalesinde kadın eğitiminin önemini vurgular.
Tanzimat Dönemi romanlarında Türk kadınının yaşam tarzında ve etik anlayışında meydana gelen değişiklikler çarpıcı düzeyde ele alınmıştır. Bu dönemin edebi eserlerine genel olarak göz atıldığında “modern hayata yönelişin kadının ikilemde kalmasına neden olması” tema olarak alınmıştır. Avrupa ile olan ilişkilerin her geçen gün arttığı bu geçiş döneminde kadının benliğini bulma çabası, dönem romanlarına konu olmuştur.
Felsefe-i Zenan – Ahmet Mithat Efendi

Felsefe-i Zenan, Ahmet Mithat Efendi‘nin Tanzimat Dönemi’nde kaleme aldığı bir edebi eserdir. Ahmet Mithat bu eserinde kadınla erkeğin eşit olduğunu öne sürer, kadının ekonomik özgürlüğe sahip olması gerektiğini savunur ve ayrıca kadınların evlenmeden de hayatlarını devam ettirebilecekleri mesajını okurlarına vermeyi amaçlar.
Eserin dikkat çeken karakterlerinden biri olan Fazıla Hanım, kendisini yetiştirmeyi başarmış başarılı bir kadındır. Fazıla Hanım, evliliğin kadınları esirleştirdiğini düşünmüş ve evlenmekten kaçınmıştır. Evlenmemesine karşın iyi bir karakter olarak çizilen Fazıla Hanım, iki kız çocuğunu evlatlık edinir. Bu çocuklardan biri olan Âkile Hanım, başına gelen olaylarda her zaman aklını kullanmıştır ve Fazıla Hanım’ın feminist fikirlerinden etkilenmiştir.
Jön Türk – Ahmet Mithat Efendi

“Ceylan için feminizmden başka vadi yoktur. Başka dediğimiz vadi teminât-ı âşıkane vadisinden başka bir vadi idi. Yoksa o vadi her hâlde feminizm vadisidir”
Ahmet Mithat, Jön Türk isimli eserinde de kadının toplum içindeki değeri, eğitimi, yetişme tarzı, aile içindeki konumunu işlemiştir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Feminist Edebiyat
1950 sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’ndaki kadın yazarlar, dönemin roman ve öykü türlerine yeni bir boyut kazandırmışlardır. Pınar Kür, Leyla Erbil, Adalet Ağaoğlu, Füruzan, Sevgi Soysal gibi kadın yazarlar, erkeklerden ve Tanzimat Dönemi’ndeki eserlerden farklı olarak kadın diliyle kadını ele almışlardır. Kadının feminist sorgulamalarıyla, varoluşsal çabalarını konu olarak ele almışlardır ve topluma karşı eleştirel bir tavır gözetmişlerdir. Bu yazarlar, ironik söylemler kullanarak kadınların sorunlarına değinmişlerdir. Bilinç akışı ve iç monolog teknikleriyle de bireyin iç dünyasına girmişlerdir. Bu yöntemler sayesinde vermek istedikleri mesajı daha net ve çarpıcı şekillerde vermişlerdir.

Örnek vermek gerekecek olursa Leyla Erbil, Konuşmadan Geçen Bir Tren Yolculuğu adlı eserinde kutsal çanak imgesiyle ataerkil değerlere başkaldırı yapmıştır.
Kısaca esere doğru perspektifimizi çevirirsek; eser ana karakterin içsel düşüncelerine ve gözlemlerine odaklanırken kadın deneyimini merkeze alır. Ana karakterin yolculuk sırasındaki gözlemleri ve içsel monologları, kadınların toplumsal ve psikolojik deneyimlerini anlama ve ifade etme çabalarını yansıtır. Buna ek olarak eser, kadın karakterin toplumsal cinsiyet normlarına ve beklentilere karşı içsel bir mücadele yaşadığına dair işaretler taşır. Ana karakter, toplumsal cinsiyetle belirlenen rolleri kabul etmeyi reddederek kendi içsel sesine ve düşüncelerine kulak verir. Bu, feminizmin temel bir ilkesi olan cinsiyet eşitliği mücadelesini yansıtır.
Feminizm, kadınların kendi deneyimlerini ifade etme ve paylaşma haklarını vurgular. Bu eserde ana karakter, kendi düşüncelerini ve gözlemlerini ifade ederek kadınların iç dünyasına daha fazla görünürlük kazandırır.

Aynı Leyla Erbil’de olduğu gibi, Adalet Ağaoğlu‘nun Kozalar adlı oyunu da toplumsal cinsiyet rolleri, kadın deneyimi ve kadınların toplumsal ve kişisel özgürlükleri için mücadele etme süreçlerini ele alan zengin bir eserdir.
Oyunda yer alan kadın karakterler kendilerini kozalarına hapsetmişlerdir. Bu karakterler, toplumsal cinsiyet rolleri ve beklentileriyle yüzleşen güçlü figürlerdir. Karakterler arasındaki ilişkiler, kadınların toplumsal cinsiyet normlarına nasıl uymaya çalıştığını veya bu normlara karşı nasıl direndiğini yansıtmıştır.
Feminizm, kadınların birlikte çalışarak değişim yaratma kapasitesini önemser ve oyun tam olarak bu temayı ele almıştır. Oyunda kadın karakterler arasındaki dayanışma ve işbirliği, kadınların bir araya gelerek toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve baskılara karşı mücadele etmesi işlenmiştir.
Kaynakça
webtekno.com “Feminizm Nedir?” web
Taş, Gün. “Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri”web
Karabulut, Mustafa. “Tanzimat Dönemi Türk Romanında Kadın Üzerine Bir İnceleme” web
ytearastirmalari.com “Tanzimat Dönemi Anlatılarında Feminist Söylem” web
dergio.com “1950 Sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Feminist Kadın Yazarlar”web
gazetekadikoy.com “Leyla Erbil: İncik Boncuk” web


