Felsefe Meraklılarının Sevebileceği Kitaplar

Editör:
Nazlıcan Karakaya
Felsefe, çoğu zaman farkında bile olmadığımız anlarda düşüncelerimizde hayat bulur. Edebiyat ise felsefi kavramları, canlı karakterler, derin hikâyeler ve çarpıcı imgeler aracılığıyla somutlaştırarak, düşünceleri duygularla buluşturur. Bu yazıda, felsefeye adım atmak isteyen ya da bilgi birikimini derinleştirmeyi amaçlayan okurlar için, farklı içeriklere sahip ve düşünce dünyalarını zenginleştirecek kitap önerilerini bir araya getirdim.

Sokrates’in Savunması – Platon

Sokratesin Savunması | Platon

Platon, bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu ve hocası Sokrates’i konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya aktaran en iyi filozoflardan biridir. Karşılıklı diyaloglar, Sokrates’in açıkça görebildiğimiz ironik ve alaycı sorularının arasına gizlenmiş derin anlamlar içerir. Peki neden Sokratesin Savunması’nı okumalıyız?

Kitap, felsefe okumaya yeni başlayanlar için sade ve basit üslubuyla güzel bir seçimdir. Felsefi düşüncenin temellerini oluşturan ilkeleri ve dönemin bilgelik anlayışını içerik olarak ele almasıyla felsefeye giriş açısından akıllıca bir başlangıçtır. Aynı zamanda Sokrates, gerçek bilginin sürekli sorgulama ile elde edileceğine inanır. Alaycı üslubu ve ironik soruları da bu yüzdendir. Karşısındakini diyalektik yöntem ile sorgulamaya yönlendirir.

Sokrates, felsefenin merkezine insanı koyar. İnsanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğuna ve ne olması gerektiğine dair araştırmalar yapar. Sokrates, antik Yunan felsefesinin temel ilkelerinden biri olan, bireyin kendi bilgisini ve sınırlarını sorgulaması gerektiğini vurgular. “Kendini bil” diyerek de bunu destekler.

Suç ve Ceza – Dostoyevski

Suç ve Ceza | Dostoyevski

19. yüzyılın Petersburg’unda buhran ve yokluk içerisinde yaşayan bir hukuk öğrencisi olan Raskolnikov, geçinmek için eşyalarını verdiği tefeci kadını öldürme planı yapar ancak harekete geçtiğinde, yanında “iyi bir insan” olan kız kardeşinin olacağını unutmuştur.

Özgürlük yolunda insanın hangi aşamalardan geçtiğini ve kötülüğün sınırının nerede başladığını sorgulayan Dostoyevski, erdemle vicdan arasında sıkışıp kalan Raskolnikov’un içine düştüğü, “Tanrı’nın yokluğunda insanın sınırı ne olmalıdır?” sorusu ile Dostoyevski, felsefe dünyasını kasıp kavurur.

Kitap, doğru ve yanlış kavramlarının anlamlarını zorlayarak ahlaki değerleri sorgulatır. Raskolnikov’un suçunu gösterme arzusuyla ahlakın nesnel mi yoksa öznel mi olduğu konusunda yaptığı yoğun sorgulamalar, bizi derin düşüncelere sevk eder. Aynı zamanda, evrensel bir ahlak yasası var olup olmadığını düşündürür.

Suç ve Ceza, varoluşsal bir krizi ele alır. Raskolnikov’un toplumdan uzaklaşması, bireysel anlam arayışı ve yalnızlığı, bizlere acılar yoluyla anlam bulma sürecini anlatır. Aynı zamanda kitap felsefi anlamda Rus edebiyatında kalıcı etkiler bırakan en büyük eserlerden biri olarak kabul edilir. Sevginin iyileştirici gücünü ise kitapta sıkça görebilmekteyiz. Kitabın önemli karakterlerinden Sofya’nın sevgi dolu yaklaşımı ve fedakârlıkları Raskolnikov’un bakış açısını değiştirir. Başlangıçta insanlara kayıtsız olan ve onları birer araç olarak gören Raskolnikov, Sofya‘nın sevgisi sayesinde Tanrı’ya, insanlara ve kendine karşı düşünce şeklini yeniden gözden geçirir. Sevgi, onu yalnızca affetmekle kalmaz, aynı zamanda Raskolnikov’a gerçek bir insan olmayı öğretir.

Ütopya – Thomas More

Utopia | Thomas More

Felsefi anlamda ütopya, mükemmel bir yaşam şekli ve ideal toplum düzenini anlatan hayali bir kavramdır. “Ütopya” kavramı için insanların eşit, adil ve mutlu olacağı bir toplum tasarısı diyebiliriz. Bu kavramın asıl amacı, insanlara daha iyi bir yaşam anlayışı sunarak toplumun potansiyelini en üst seviyeye çıkaran bir dünya betimlemesi yapmaktır. Thomas More, çizdiği “yeryüzü cenneti” ile bugün hâlâ kaynak gösterilen bir “toplumsal mutluluk” örneği sunmaktadır. Peki Ütopya’yı okumak bize ne tür bir bilinç kazandırabilir?

Kitap, hem bireysel hem de toplumsal açıdan “ideal bir toplum” tasarısı üzerine derin sorular ortaya atar ve onları cevaplamaya çalışır. Ütopya, insanların toplumda eşit haklara sahip olduğu, adaletin ön planda tutulduğu ve erdemli bir yönetim anlayışının benimsendiği bir düzeni tasvir eder. Bu anlayışı, “Herkes, toplumun bir parçası olarak eşit haklara sahip olmalı; bireysel servet hırsı yerine toplumsal refahı gözetmelidir.” alıntısında da açıkça görebilmekteyiz.

Kitap, hayali bir toplum düzeni üzerinden modern siyasi düşüncenin temellerine de katkıda bulunur. More’a göre yönetim anlayışı, ahlaki değerlere ve erdemli yöneticilere dayanmalıdır. Yani yöneticiler, toplumun en erdemli bireylerinden seçilmelidir. Ütopya’da herkes ortak bir amaca hizmet eder. Toplumsal sınıf kavramı yıkılmış ve herkes eşit çalışma hakkına sahip olmuştur. Ekonomik refahın temelinde ise eşitlik ilkesi yatar. Temel düşünce, toplumdaki herkesin birbirine yardım etmesi gerektiği fikrine dayanır.

Kitap, edebi ve felsefi bir eser olarak zengin içeriğiyle bizlere keyifli bir okuma sunar. Aynı zamanda, toplumsal olaylar üzerine düşündürerek analiz yapma yeteneğini geliştirir ve farklı bakış açıları sunarak düşünce yapımızı güçlendirir.

Yabancı – Albert Camus

Yabancı | Albert Camus

Kitap, başkahraman Meursault‘nun annesinin ölümüne karşı gösterdiği kayıtsızlıkla başlar. Hikâyenin devamında kahramanımız bir cinayet işler ve suçlu bulunur ama yargılama sürecinde yalnızca cinayet değil, Meursault’nun absürt tutumları ve kişiliği de dikkat çeker.

Yabancı, varoluşçuluk ve absürdizm temalarının örneklerini açıkça inceleyebildiğimiz bir kitap olmakla beraber yaşamın anlamını ve toplumun algılarını sorgulatır. Kitapta oldukça dikkatimizi çeken Meursault‘un kayıtsız tavrı, kalıplaşmış toplumsal normlara, toplumun değerlerine, beklentilerine ve birey üzerindeki baskısına dair derin bir eleştiriyi temsil eder.

Aynı zamanda Camus, zamanın geçiciliği ve ölümün kaçınılmazlığı üzerine bir sorgulama ortamı yaratır. Kitabın ilk ve ikonik cümlesi olan, “Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.” ifadesinde Meursault’un duygusal kayıtsızlığı ve hayatın anlamını sorgulayan bir karakter olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.

İnsan Neyle Yaşar? – Lev Tolstoy

İnsan Neyle Yaşar | Lev N Tolstoy

Tolstoy’un İnsan Neyle Yaşar eseri, insanın varoluşunu, ahlakını ve yaşamın nihai anlamını sorgulayan derin bir felsefi metin olarak değerlendirilebilir. Tolstoy, bireyin mutluluğa ulaşmasının ancak sevgiyi ve merhameti öğrenmesiyle mümkün olduğunu vurgularken, insanın doğasına ve toplumsal sorumluluklarına dair temel sorulara yanıt arar.

Eserde yer alan hikâyeler, insanın evrensel değerlere dayalı bir yaşam sürmesinin önemine işaret ederken, ahlak felsefesinin en önemli meselelerinden biri olan “insan ne için yaşar?” sorusunu işler. Tolstoy, bu soruya dini ve manevi bir çerçeveden yanıt sunarak, insanın anlam arayışını sevgi ve iyilik temelinde yeniden yorumlar.

Hikayenin ana karakterlerinden biri olan Simon, bu sorunun sevgi, fedakârlık, merhamet ve başkalarının ihtiyaçlarını gözetmekle anlam bulduğunu fark eder. Bu derin soruyla Simon yaşamının anlamını bulur ve insanlık adına daha yüksek bir amaca ulaşır. Tolstoy, bu eserinde insanı insan yapan nitelikleri yücelterek yeni bir ahlak anlayışını okuyuculara sunar. Sevgi ve merhametin gücünü vurgulayan hikâye, evrensel değerlerin önemini hatırlatır.

Kaynakça:

Platon, Sokratesin Savunması. İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.

Dostoyevski, Fyodor. Suç ve Ceza. Koridor Yayıncılık, 2020.

More, Thomas. Utopia. İş Bankası Kültür Yayınları, 2024.

Camus, Albert. Yabancı. Can Yayınları, 2021.

Tolstoy, Lev. İnsan Neyle Yaşar. Can Yayınları, 2021.

 

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Oidipus Sendromu ile Psikoseksüel Bir Yolculuk: Kader mi Arzu mu?

Oidipus sendromu, yasak arzular ile kimlik oluşumu arasındaki ilişkiyi Freud’dan Lacan’a uzanan bilinçdışı bir yolculukla açıklar.

Single White Female(1992) Film İncelemesi: Kadın Kimliği ve Psikolojik Gerilim

Schroeder'in filmi; kadın kimliğinin inşası, ideal benlik, aitlik kavramı, bastırılmış duygulaların saldırganlığı ve en sonunda gölgeyle yüzleşme gibi temalar üzerinden ilerleyen çarpıcı bir psikolojik portre sunar.

İstanbul Mimarisi: Frej Apartmanı

Art Nouveau mimarisi, zengin tarihi ve trajik hikayesiyle Pera’nın çok kültürlü dokusunu yansıtan ve yaşatan Frej Apartmanı’nı keşfe çıkıyoruz.

Kültürlerden Esintiler: Peru’nun Dokuma Mirası

And Dağları’nın etekleri Peru’da sürdürülen dokumacılık geleneği ve yıllar içinde gelişimi.

Wings of Desire: Tarihin Nabzının Attığı Yer Berlin

Wings of Desire filminde Berlin, sahnelerin yaşandığı bir ortam olmaktan ziyade hareket eden, neredeyse ekranlardan izleyiciye fısıldayan bir baş karakterdir.

Kültürlerden Esintiler: Hindistan’dan Sari Kültürü

Sari, geçmişten günümüze Hint kadınların kimliğini, zevkini ve zarafetini tek bir kumaşta buluşturan kültürün canlı bir temsilidir.

Sosyal Medyada Cinsiyetçi Stereotiplerin Yayılması: Paylaştıkça Büyüyen Kalıplar

Sosyal medya, cinsiyetçi kalıpları yaygınlaştırıyor; kullanıcılar bu normları sorgulamak yerine yeniden üretiyor.

Bitki Yetiştirmek, Mekânı Canlandırmaktan Fazlası mıdır?

Bitki yetiştirmek; estetik bir eylemden öte, politik, etik ve varoluşsal anlamlar taşıyabilir.

Ostrogot Krallığı: Roma Kartalı’nın Küllerinden Doğan İtalya

Hunların gölgesinden çıkarak Roma tahtına oturdular… Ostrogotların yükseliş ve düşüş hikayesini birlikte keşfedelim.

The Notebook Hangi Albümle Eşleşir?

Romantik filmlerin kilometre taşlarından The Notebook ve Jeff Buckley'den Grace albümünü ortak noktada buluşturuyoruz.

Editor Picks