Sanat; insanların duygu, düşünce, hayata bakış ve genel tabirle kendini ifade ediş şekillerinden biridir. Sanat eserleri de bu ifade şeklinin somutlaşmış halidir. Bir eser, bu sayede izleyicilerine de farklı bir yorumlama ve çağrışım şekli sunabilir. Bir tabloyu incelediğimizde aslında onun ardında yatan ve kendimize ait hissettiğimiz bir bağ vardır. Bizi bazen derin düşüncelerimize bazen de yaşantılarımızda bir noktaya sürüklerler. Asıl olan ise bu duyguların büyüsüyle sarhoş olarak kaçtığımız hislerin üstüne gidebilmektir. İşte bu sayede sanat eseri, sadece yaratıcısının duygularının yansıması olmaktan çıkacak ve başka bir dünyada da anlam kazanmış olacaktır.
Bir yürüyüşe çıktığımızda; her cadde ve sokak, kendine ait bir hikaye anlatır. İnsanlar, hayatın telaşı içinde hızlı adımlarla ilerlerken kimileri telaştan kurtulurcasına aylak veya çapraz adımlarla zamanı geride bırakmaya çalışır. İşte bu ritimlerin birleştiği bir mekân, The Feast of the Bean King tablosunun bizlere sunduğu sahnede kendini gösterir. Peki Jacob Jordaens‘in resmettiği tabloda bu mekan acaba bize ne anlatıyor?
Jacob Jordaens Kimdir?

1593′ te Belçika’nın Antwerp kentinde; Flaman bir ressam olan Jacob Jordaens, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Dönemin ünlü ressamlarından olan Adam Van Noort’un yanında çalışmaya başladı. Sekiz yıl boyunca burada çalışırken bir yandan da eğitim alan Jordaens kendini burada geliştirme fırsatı yakaladı.
İtalya’ya hiç gitmemiş olmasına rağmen İtalyan ressamlarının eserleri onda büyük yer etmiştir. Kariyerinin başlarında döneminin diğer Flaman sanatçıları gibi Jordaens’ın da dikkat çekici özelliği, abartılı biçim işlemesi ve cüretkâr mizahıyla öne çıkması olmuştur. Daha sonrasında 1648 yılında Kalvinizm akımını savunduğunu ilan etmiştir. Bu akımda özellikle dini temalara yer verilmesi, onun Roma Katolik kiliselerinde görev almaya başlamasına vesile olmuştur. Büyük ölçüde esinlendiği ve döneminin ünlü ressamlarından olan Peter Paul Rubens‘ in ölümünün ardından Antwerp’in en büyük ressamı olarak kabul edilmiştir.
Jordaens’ın, resimlerinde sıcak renkler ve belirgin gölgeler öne çıkmaktadır. Figürlerini işlerken kontrastları belirginliği ve ışığın vurucu etkisiyle dikkat çekici bir hava barındırır. Onun eserlerinde duygu dolu kompozisyonları ve ayrıca işlediği temalar da dikkat çeker. İyi bir gözlemci olmanın yanına bu yeteneğini eserlerine de yansıtan bir ressamdır. Flaman döneminde öne çıkan eserleri “Kral İçiyor (1638)” ve “Satir ve Köylü (1620?)” iken Kalvinizm akımıyla birlikte 1652’de “Ormandaki Ev”, “Zincire Vurulan Prometheus” gibi eserler olmuştur.
Fasülyenin Kralı: The Feast of the Bean King

Jacob Jordaens’in dikkat çeken tablolarından biri olan “The Feast of the Bean King” 1640- 1645 tarihleri arasında resmettiği eserlerdendir. Avusturalya’ da Kunsthistorisches Museum Wien müzesinde sergilenmektedir. Jordaens’in, Rubens’in etkisiyle ortaya çıkardığı bir eser olmuştur. İlk bakışta tabloda bir kutlamanın olduğunu görmekteyiz. Resmettiği figürlerin kaba ve korkutucu bir eğlence anlayışıyla rahatsızlık verme boyutunda bir kutlamadır bu. Gürültülü ve daracık bir ortamda; ihtişamlı kostümlerle, oburluk içinde eğlenen şöhret sahibi bir kesim görmekteyiz. Tablonun hikayesinde Flandre ve Hollanda’daki Epifani(On İkinci Gece) kutlamalarının bir örneğini yansıtılmıştır. Bu kutlamada kralı seçmek adına kekler yapılmıştır. Yalnızca bir kekin içinde tek bir fasulye parçası bulunur. Keki yediği parçada fasulyeyi bulan misafir, o şölenin kralı olur. Ancak ortamdaki en yaşlı katılımcı risk almayıp, kendini kral ilan etmiş ve en güzel kadın da kraliçe seçilmiştir.
Tablonun her bir karesinde aslında farklı bir hikayenin işlediğin görmekteyiz. Sağda, kralın gurur dolu ve keyifli hâli; sol tarafta ön planda ise, bir hekimin bertaraf olmuş hali bulunur. Aynı şekilde sol tarafta, arka planda yer alan garsonun bilinçli tavrı içeceği kusursuzlukla doldurmasını sağlarken onun sarhoş olmadığını görebiliriz. Herkesin eğlendiği bu tabloda eğlenmeyen canlılar ise ön tarafta bulunan bir kedi ve köpek olmuştur. Farklı meslek grupları gibi ön planda yer alan at eğiticisi de dahil, herkes eğlenirken yine eğlenmeyen bir kişi daha vardır ki o da kraliçedir. Kraliçenin adeta donakalmış ve sanki yardım istercesine izleyiciye bakan hali de dikkatlerden kaçmamıştır. Arka planda yer alan, “nil similusinsano quam ebrius” – “nothing is more like a madman than a drunk” yani “Sarhoş olanla deli arasında hiçbir fark yoktur” cümlesi ise aslında tablonun bize verdiği en büyük derstir.
Bağlanma Hali: Alkol Bağımlılığı

Bağımlılık, aslında bir nevi tutkun olma halidir. Bir nesneye, bir maddeye veya bir canlıya duyulan aşırı arzulama durumundan meydana gelmektedir. Bu durum toplumda yaygın olarak; alışveriş, internet, alkol ve sigara gibi alanlarda bulunmaktadır. Hayat şartlarının getirilerine ve yaşam kalitesine bağlı olarak bu bağlılığın alanları da değişiklik göstermektedir. Kimi zaman bireyler bu etkenlerin keyif verici halleriyle mutlu olsalar da kimi zaman bunun sadece bir avunma olduğunu görebilirler.
Bağımlılık hâli, bireyin kendisine zarar verecek olan şeye aşırı ilgisiyle devam etmektedir. Alkol bağımlılığına baktığımızda; alkolün aşırı kullanımından ortaya çıkan ani ruh değişimi, davranış bozukluğu, duygudurum bozukuluğu ve devamında da alkolizm meydana gelmektedir. Kişi artık iradesini kullanamaz ve alkole muhtaç hale gelmiştir.
Alkol bağımlısı bireylerin, ona ulaşmak için verdiği çaba da bir hayli fazladır. İnsanda hem maddi hem de manevi bir eksikliğe yol açmaktadır. Kişi asla kazandığı parayı doğru kullanamazken kişinin bağımlılığı, onu sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal alanda da yıpratmaktadir. Kurduğu ilişkilerde sorun yaşarken, iş hayatında da verimki olmamaya başlar. Bu döngü artık kişinin tüm yaşamını çıkılmaz bir alana doğru sürükler.
Alkol Bağımlılığı ve The Feast of the Bean King

Şan, şöhret ve refah içinde bir yaşantının beraberinde getirdiği güçlü hisler; insanı geçici bir haz duygusuna sürükler. Ancak bu hazzın, tıpkı alkolün etkisi altında olanların acınası hâli gibi, geçici ve yanıltıcı bir güzellik sunduğu gerçeği ortadadır. Kişi, normal düzeninden saparak, daha hayvani güdülerle hareket etmeye başlar; düşüncelerini ve davranışlarını kontrol edemez hale gelir. Bu tür bir yaşam, bir küçük resmin ya da dar bir alanın sunduğu hikâye gibidir. Bütün resmi görmek, o anın sadece bomboş bir anlık tatminden ibaret olduğunu fark etmek demektir. Kimilerinin anlık mutluluğu, kimilerinin üzüntüsüne yol açacak (kraliçe) ve geriye kalan yalnızca bir boşluk olacaktır. Fasulye Kralı Şenliği’nde geçici bir heves vardır. Zamanla anlamını yitirir. Ancak gerçek hayatta bu durum bir kaçış olmayacaktır.
Kaynakça
Kunsthistorisches Museum Wien, “The Feast of the Bean King“, web.
Google Arts Culture, “The Feast of the Bean King”, web.
Artlex Art Dıctıonary, “Jacob Jordaens – Flaman Ressamın Eserleri ve Biyografisi“, web.
Britannica, “Flaman Ressam Jacob Jordaens“, web.
Dergipark, Tıbbi Sosyal Hizmet Dergisi, “ALKOL BAĞIMLISI BİREYLERDE BENLİK SAYGISI, ALGILANAN SOSYAL DESTEK VE BAŞETME STRATEJİLERİ:
ADSIZ ALKOLİKLER ÖRNEĞİ ” 2020 Haziran, Sayı 15, web.
Kapak görseli: The Feast of the Bean King. Kunsthistorisches Museum. web.


