Eylül edebiyatımızın ilk psikolojik romanı ve Mehmet Rauf’un en ünlü eseridir. Bu kıymetli eser bizlere imkansız ve yasak bir aşk hikayesi anlatır. Kitapta karakterlerin iç dünyasına dair çok detaylı analizler ve betimlemeler vardır ki bu da kitabın yazıldığı dönem için bir devrim niteliğindedir. İşte günümüzde bile sevilerek okunan bu kitaptaki karakterlerin psikolojik analizleri:
Suat

Suat, yasak aşkın kadın kahramanıdır. Kocası Süreyya’ya bağlılığı -en azından kitabın başındaki bağlılığı- iyi niyeti, samimiyeti, fedakarlığı, naifliği ve derin kişiliğiyle ideal bir eştir. Ancak kitap sayfaları arasında ilerledikçe Süreyya ve Suat’ın sandığımız kadar mutlu bir evliliklerinin olmadığı, Suat’ın kendi duygu ve düşüncelerini sık sık bastırdığını görürüz.
Suat’ın beş yıllık evlilikleri boyunca en büyük mutluluğu eşini mutlu etmek, onu can sıkıntısından kurtarmak ve ondan biraz sevgi görebilmektir. Suat; çok çabuk sıkılan, en büyük önceliği kendi mutluluğu olan Süreyya’yı mutlu etmek için çırpınır, o mutlu oldukça mutlu olur. En büyük korkusu kocasının her şeyden olduğu gibi kendisinden ve evliliklerinden sıkılmasıdır.
Sonrasında sıklıkla evlerine gelen Necip ile başlayan dostluklarıyla beraber Suat da yavaş yavaş evliliğini ve hayatını sıkıcı bulmaya ve sorgulamaya başlar. Necip ile Süreyya benzer karakterlerdir çünkü her ikisi de- Süreyya’nın aksine- derin, çok düşünen, musikiden hoşlanan karakterlerdir. Zamanla her ikisi de ne kadar yanlış olduğunu bilseler de birbirlerine kapılmaktan kurtulamazlar ama ahlaki değerleri de yüksek olduğundan vicdan azabı ve huzursuzluklar her ikisinin de peşini bırakmaz.
Necip

Necip, yukarıda değindiğimiz gibi yasak aşkın erkek kahramanıdır. Hayatında belli bir düzeni olmayan, sürekli farklı yerlerde vakit geçiren, yüzeysel ilişkiler yaşayan ve bu ilişkilerin sonunda aldığı yaralardan ötürü kadınlara oldukça aşağılayıcı ve kötümser gözle bakan bir karakterdir. Evlilik ve aşk ona oldukça uzak ihtimallerdir çünkü kadınlar onun için adeta ihanetin sembolüdür. Hayatından bezmiş, derin sorgulamalar yapan, iletişim becerileri kuvvetli, dışarıdan neşeli gözüken, bekar kadınların gözdesi bir erkek olarak karşımıza çıkar.
Kadınlarla ve evlilikle ilgili bu negatif algısı Süreyya ve Suat’la vakit geçirdikçe ve onların mutlu sandığı evliliklerini gördükçe değişecektir. Kuzeni Süreyya’nın eşi Suat’ın ne kadar ahlaklı ve eşi için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır biri olduğunu gördükçe ona duyduğu saygı ve hayranlık günden güne artmaya başlar ve zamanla ne kadar bu hislerini kutsallaştırmaya, içinde tutmaya çalışsa da Suat’a günden güne daha da şiddetli bir aşkla bağlanır. Hislerini içinde tutamayacak raddeye geldiğinde ise Suat’a itirafta bulunur. Yaptıklarının yanlış olduğunu çok iyi bildiğinden ve çok sevdiği kuzenine ihanet etmenin ağırlığını taşıyamadığından Necip, bu aşkı kendince masum bir şekilde yaşamaya çalışır.
Suat’a ulaşamayacağını da ondan kopamayacağını da çok iyi bilen Necip yüksek mutluluklar ve derin hüzünler arasında devamlı gelgitler yaşar. Psikolojik ve fizyolojik olarak oldukça yıpranır. Zaman zaman kendine, zaman zamansa idealleştirdiği, ona ait en ufak parçayı bile kutsallaştırdığı Suat’a öfke duyar. Ondan hem deli gibi kaçmak hem de ona iyice yaklaşmak ister.
Süreyya

Süreyya, Suat’ın eşi, Necip’in ise kuzenidir. Eklemek gerekir ki biz okuyucular Süreyya’nın ruhsal dünyasına roman boyunca Suat ve Necip kadar giremeyiz. Fakat şu açıktır ki roman akışında Süreyya, kendi can sıkıntıları, zevkleri veya kendi gündelik sorunlarıyla o kadar meşguldür ki karısının onun serzenişleri karşısında nasıl kıvrandığını, nasıl acı çektiğini, onun için ne kadar çabaladığını ve kendinden nasıl koptuğunu anlamaz. Hem karısına hem de Necip’e oldukça güvenmektedir, devamlı bir araya gelmelerine vesile olur, Necip’in evlerinde kalması için devamlı ısrarcı olur.
Süreyya, babasının evinde bunalıp sıkılınca Suat kendi babasından para rica eder ve Boğaz’da bir ev tutarlar. Böylece Necip, Süreyya ve Suat birlikte daha çok vakit geçirirler. Bu vakitler Necip ve Suat’ı yakınlaştırırken Süreyya’nın derdi kiraladığı tekne, gezeceği yerler ve buna benzer kendi zevkleridir; ayrıca Suat ve Necip’in musiki sevgisini de anlayamaz, böylelikle onlardan bir kez daha ayrılmış olur.
Süreyya, karısının beklentileri, duyguları ve istekleri için kaygılanmaz ve bunlar üzerine kafa yorma gereği bile duymaz; yani oldukça yüzeysel bir karakterdir. Suat ile Süreyya’nın bu karakter farklılıkları onların arasındaki uçurumu giderek daha da belirgin hale getirir ve Suat’ın Necip’e kapılmasına sebep olur.
Eylül romanı, oldukça etkileyici doğa tasvirleri, insan ruhuna ait detaylı ve gerçekçi çözümlemeleriyle oldukça başarılı bir romanımız. Karakterler iyi ve kötü yanlarıyla, ruhsal gelgitleri, küçük mutlulukları, mutsuzlukları ve düşünce dünyalarıyla o kadar derinlikli ve gerçek ki hala okumadıysanız okuyunca bir süre etkisinden çıkamayacağınıza eminiz.
Kaynakça
Rauf, Mehmet. Eylül. İstanbul: Anonim Yayıncılık, 2024.
Öne Çıkan Görsel: vikitap.com


