Yunanistan’ın mitolojik hikayelerle dolu antik ve gizemli tarihi çoğu insanın ilgisini çektiği gibi bu tarihi ortaya çıkarmak, arkeologların en büyük tutkularından biri olmuştur. Bu tutkularının peşinden giderek yaptıkları Antik Yunan öncesi çağ hakkında fikir veren arkeolojik çalışmalara ve bu çalışmaların, hakkında çok az bilgi verdiği kayıp bir dönem olan Karanlık Çağ’a bir bakış atmak istiyorum.
Mitolojiden Arkeolojiye

Antik Yunan öncesi sayılan Miken Uygarlığının efsanevi kral ve kahramanları, Yunanlıların ünlü ozanı Homeros‘un İlyada (Iliada) ve Odise (Odysseia) hikayelerinde anlatılmıştır. Bu hikayelerde bahsedilen Truva (Troia) Savaşı’nın gerçekten anlatıldığı şekilde vuku bulduğundan emin olmak isteyen Alman Arkeolog Heinrich Schliemann, bu tutkusuyla 1870-1880’lerde arkeolojik araştırmalar yapmış ve tam da Homeros’un dediği yerde Truva şehrini keşfederek Homeros’a atfedilen bu mitolojik hikayeye kendi adını yazdırmayı başarmıştır. Schliemann daha sonra da savaşta yer aldığı rivayet edilen Kral Agamemnon‘un kenti olan Miken şehrini keşfetmiş, böylece Homeros’un Truva Savaşı’na ilişkin aktarımlarına tarihsel bir boyut kazandırmıştır.
Truva Savaşı efsanesinde 10 yıl sürdüğü belirtilen kuşatmanın ardından Truva şehrinin yok olmasıyla birlikte Miken Uygarlığının çöküşü, Eski Yunan’da “Karanlık Çağ” adı verilen dönemin başlangıcı olmuştur. Bu Karanlık Çağ’da yaşananlar sanki bu efsanevi masalın hüznü gibi sonraki dönemi sessizliğe ve karanlığa itmiştir.
Homeros’un dediğine göre Nestor figürü de bu destanlarda yer alan, Pylos adlı şehirde sayısız odası olan şahane bir sarayda yaşayan, yaşını başını almış olan yönetici ve savaşçıdır. 1939 yılında yapılan arkeolojik kazılarda Nestor’un sarayının keşfi, efsanevi kabul edilen Pylos şehrini ortaya çıkarmıştır. Bulunan bu şehir ve sarayın mitolojik Nestor figürüyle özdeşleştirilmesi arkeolojik veriler ile mitoloji arasında bağlantı kurulduğunu gösterir. Kazılarda Linear B adı verilen kil tabletlerin ortaya çıkmasıyla da bu dönemde yaşayan Miken/Aka Uygarlığı hakkında daha somut veriler elde edilmiştir.
Miken Krallığı

Yazı kullanımının sembolü olan kil tabletler, o dönem devlet yapısının büyük ve iyi örgütlenmiş bir krallık olduğu hakkında bilgi vermektedirler. Büyük ve gösterişli saraylarda kral bulunurken, kralın altında askeri ve idari yetkililer ile ikincil düzeydeki memurlardan oluşan bürokratik bir yapı yer alıyordu. Üst kademedeki kimseler daha lüks bir yaşam sağlarken, bir veya iki odalı küçük evlerde yaşayan çiftçiler, hayvancılar ve zanaatkarların ise daha mütevazi bir hayat sürdüğü ve saraya karşı görevlerini yerine getirdikleri anlaşılmıştır. Bu dönemde ticari faaliyetlerin canlılığı, köle sisteminin varlığı ve kölelerin işçi olarak kullanıldığını göstermektedir. Zeytinyağı, şarap, post, deri, çömlek ürünlerin ihraç; bakır, kalay, altın, kehribar, baharat gibi ürünlerin ise ithal edildiği bir ticari yapının varlığı anlaşılmaktadır. Dikkat çeken ise o döneme ait tabletlerde; “Bir adet abanoz üzerine fildişinden insan ve aslan figürü kakılmış tabure” “100 bin koyunun kayıt altında alındığı” veya “hizmete hazır“, “hizmet dışı” gibi notlarla yapılan üretim ve girdi çıktının detaylandırılmış oluşudur.
Bu detayların varlığı o dönemde yaşayan Miken Uygarlığının merkezi üretim ve dağıtım sistemi ile hiyerarşik bir devlet sistemine sahip olduğunun göstergesidir. Yazıyı kullanabilen, ticaret yapabilen bu uygarlığın, sistemin bozulması ve krallığın çöküşü sonrası gerileme yaşadığı bir döneme girdiği anlaşılmaktadır.
Karanlık Çağ

Miken Uygarlığı’nın çöküşü ile polis adı verilen şehir devletlerinin oluşumu arasında kalan bu dönem hakkında çok az bulguya rastlanıldığından tarihçiler bu döneme “Karanlık Çağ” adını vermişlerdi. Eski Yunan Karanlık Çağı MÖ 12.yy – 9.yy dönemlerini kapsamaktadır.
Ancak “Karanlık Çağ” ifadesinden tamamıyla kaybolan bir yaşam ve ilkelleşen bir çağ anlamı çıkarmamamız gerekiyor. Bu dönemin gerileme ve yoksunluk dönemi olduğu, Miken uygarlığının gösterişli sarayları, abidevi taş yapıtları, renki mobilya süslemeleri, tunç, altın gibi kıymetli malların olmadığı ve hatta yazının dahi kullanılmadığı tahmin edilmektedir. Küçük bir toplum hayatının varlığı, halkın toprağı ekip biçtiği, kadınların yünlerini kendi eğirip dokuduğu, çömlek faaliyetlerinin devam ettiği arkeolojik bulgulardan anlaşılmıştır.
Bu dönemde ticari faaliyetlerin gelişmemesi, Yunanlıları kendi demir yataklarını keşfetmeye götürmüş ve bu süreçte Yunanlılar demiri işlemeyi beceri haline getirmişlerdir. Kazılarda bu döneme ait silah, alet edevatların demirden üretildiği demirin işlendiğinin bir göstergesi olmuştur. Metal işçiliği, marangozluk gibi el sanatları içeren mesleklerin sürdüğü, yeni tasarım ve şekillerin ortaya çıktığı, çizilen şekillerde cetvelin kullanıldığı, protogeometrik adı verilen yeni bir stilin doğduğu anlaşılmıştır.
Sessizliğin Adı

Dinginlik, sessizlik içerisinde belki de günümüzün “basit yaşam” mottosunu tasvir eden tek düze yaşamın hüküm sürdüğü bu dönemi ben de kendimce bir “sakinlik çağı” olarak adlandırmak istiyorum. İçerisinde belki de savaşların, zorlu yaşam mücadelelerin olmadığı bu Karanlık Dönem, adıyla zıt bir şekilde aydınlık ve ferahlık içeriyor olabilir. Kalabalığın olmadığı insanların küçük topluluklar halinde yaşadığı, kendi kendine yeten yaşam stili bende bir köy yaşantısını çağrıştırıyor.
Bu küçük yaşamda yönetimin nasıl olduğuna dair yapılan çalışmalarda, diğerlerine göre nispeten büyük iki veya üç odalı evlerin varlığı öne çıkmıştır. Bu evlerin konumlarının tarıma elverişli bir alanın üzerinde bulunması her ne kadar kolaylık sağlasa da, zamanla gelişen yaşam tarzı ve artan nüfus gelecekte bu tarım arazilerinin sahiplerinin aristokrasi sınıfını oluşturmasına sebep olacaktı.
Karanlık Çağın Sonu ve Homeros Şiir Geleneği

Miken Çağı’ndaki ihtişamın yeniden canlanmaya başladığı bu dönemde, Batı’da yeni toplumlar ortaya çıkmış, Doğu’yla iletişim yoğunlaşmış, ticaret ağları oluşmuş ve yazı Yunanistan’da yeniden ortaya çıkmıştı. Fenike alfabesinden bazı harflerin ödünç alınması ve uyarlanması sonucu fonetik bir Yunan alfabesi oluşmuştu. MÖ 8. yüzyılda gerçekleştiği tahmin edilen bu olayın, alfabenin doğuşunun ticari gelişimler sonucu mu yoksa sözlü geleneğin tasviri olan meşhur Yunan destanlarının kayda geçirilmesi ihtiyacından mı kaynaklandığı bilinmese de, İlyada ve Odise’nin yaratıcısı Homeros’un Karanlık Çağ sonrasında yaşadığı, okuma yazması olmayan bir ozan olduğu ve Karanlık Çağ öncesinden gelen destanlaşmış olayları yazmayı bilen kişilere yazdırdığı tahmin edilmektedir.
Karanlık Çağ‘ın, halk arasında sözlü olarak aktarılan destanlar ve mitlerle bu iki dönem arasında kültürel bir bağ kurduğu ve Homeros’un eserleriyle sonlandığı kabul edilir.
Kaynakça
Pomeroy, Sarah B. Antik Yunan’ın Kısa Tarihi. Alfa. 2016.
Karanlık Çağ Hakkında Bilinmeyenler Üzerine. evrimagaci. web. 22.05.2025
Halk Ozanı Homeros Kimdir? antik.tarih. web. 22.05.2025
Kapak Görseli: pixabay


