Küçükken, evimizde kapakları camdan olan bir vitrin vardı. O dönemin vazgeçilmez parçalarından biri olan bu vitrin, çoğu evde olduğu gibi bizde de belirli eşyaları sergilemek amacıyla kullanılırdı. Ancak bizde ve birçok evde bu vitrin, zamanla bir kitaplık görevini üstlenmişti. Ne zaman vitrinin karşısına geçsem kitaplar arasında göz gezdirir, okumak için bir şeyler arardım, ama pek ilgimi çekecek bir şey bulamazdım. Ta ki burçları keşfedene kadar.
Bir gün yine vitrinin karşısına geçip en alttaki kitaplara bakarken “Marifetname”yi fark ettim. İlk sayfalarını karıştırdığımda burçlarla ilgili bilgilere rastladım. Bu vesileyle Erzurumlu İbrahim Hakkı‘yı tanıdım, tanıdıkça sizin de hayran olacağınızı garantisini verdiğim ve onun hayatını kaleme aldığım yazımı sizlere sunuyorum.
Hayatı

“Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Allah’tan başka dost ve yardımcınız yoktur.”
Osmanlı Dönemi’nde yaşayan İbrahim Hakkı, 17 Mayıs 1703’te Erzurum’un Hasankale köyünde doğmuştur. Babası Derviş Osman Efendi, annesi ise Şerife Hanım’dır. Altı yaşında annesini kaybeden İbrahim Hakkı’nın babası; çıktığı manevi yolculuktan geri dönmemiş, Siirt’in Tillo köyünde Şeyhi İsmâil Fakîrullah’a bağlanarak yıllardır içinde taşıdığı psikolojik sıkıntılarına burada çare bulmuş ve aradığı huzura kavuşmuştur.
Babasının isteği üzerine amcası, İbrahim Hakkı’yı Tillo‘ya götürmüş ve İbrahim Hakkı; orada ilk kez Şeyhi İsmâil Fakîrullah’ı görmüş, içinde derin bir sevgi ve bağlılık oluşmuştur. Babası gibi huzuru burada bulan İbrahim Hakkı; İsmâil Fakîrullah’ın onun için hazırladığı ve hala ayakta olan odasına yerleşmiş, babası ölünceye kadar burada kalmıştır. Babasının ölümünün ardından Erzurum’a dönerek eğitimine devam etmiştir. Bir süre sonra şeyhini ziyaret için tekrar Tillo’ya gitmiş ve gönlünü ferahlatan şeyhiyle kalmış, fakat şeyhi vefat edince yeniden Erzurum’a dönmüştür. Annesi babası ve en sonda şeyhini kaybeden İbrahim Hakkı’nın üzüntüsünü derinden hissetmemek mümkün değil tabii ki.
Türk mutasavvıf, sosyolog ve alim olan Erzurumlu İbrahim Hakkı; 1747’de İstanbul’a gelerek burada Sultan I. Mahmud ile bizzat tanışmış ve saray kütüphanesinde görevlendirilmiştir. Saray kütüphanesinde görevlendirilmesi eminim ki beni heyecanlandırdığı kadar İbrahim Hakkı hazretlerini de heyecanlanmıştır. Burada astronomi üzerine çeşitli araştırmalar yapmış ve bunun üzerine kendisine müderris unvanı verilmiştir. Daha sonra Erzurum’a tayin edilmiştir. 1755’te saraydan davet alan İbrahim Hakkı, İstanbul’a gitmiş ve döndükten sonra ünlü eseri “Mârifetname”yi yazmıştır. Erzurum’daki görevi yenilenince, 1760’ta “Mecmûatü’l-İrfâniyye” adlı eserini kaleme almış ve Tillo’ya gitmiştir. Burada şeyhinin kızı ile evlenmiş ve Tillo’ya yerleşmiştir.
İbrahim Hakkı, üçüncü kez gittiği hac görevinden dönerken Ömer Hayyam, Ferîdüddin Attâr, Sa’dî-i Şîrâzî, Nîzamî-i Arûzî gibi şairlerin şiirlerini topladığı ve kendisinin de iki şiirini eklediği “Lübbü’l-Kütüb” adlı bir eser hazırlamıştır. Tillo’ya dönen İbrahim Hakkı, eşinin genç yaşta hastalanıp vefat etmesine çok üzülmüş ve 22 Haziran 1780 yılında vefat ederek Şeyhi Fakîrullah’ın türbesine defnedilmiştir. Siirt’e yolunuz düşerse Tillo’ya giderek bu türbeyi gezmenizi ve İbrahim Hakkı hazretlerinin şeyhi için tasarladığı “Işık Hadisesi”ne konu olan, her yıl ekinoks zamanında tekrar gerçekleşen ve büyük ilgi çeken bu olayı kendi gözlerinizle görmenizi tavsiye ederim.
Mârifet-name

Marifetname; dönemin bilim, felsefe ve tasavvuf anlayışını birleştiren kapsamlı bir eserdir. İbrahim Hakkı Hazretleri, bu eserinde hem İslamî ilimleri hem de dönemin bilimsel bilgilerini bir araya getirerek okuyucularına hem maddi hem de manevi dünyaya dair geniş bir perspektif sunmuştur. Eserin içeriğinde:
- Fizikî ve Kozmolojik Bilgiler
- İnsan ve Toplum
- Tasavvufî Bilgiler
- Pratik Bilgiler ve Günlük Yaşam gibi bilgiler vardır.
“Marifetname”, hem bilimsel hem de manevi bir rehberdir. Eser, modern bilimlerin yanı sıra tasavvufi düşünceyi de kapsadığı için birçok alanda bilgi sunar. İbrahim Hakkı Hazretleri, bilimle dini bilgiyi birleştirmeye çalışmış ve bunların birbiriyle çelişmediğini savunmuştur. Eserde; bilgiye ve öğrenmeye büyük bir vurgu yapılmış, insanın hem dış dünyayı hem de kendi iç dünyasını bilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Kıssa: Işık Hadisesi

İbrahim Hakkı Hazretleri’nin şeyhi İsmail Fakirullah Hazretleri, Siirt’in Tillo (Aydınlar) kasabasında yaşardı. İsmail Fakirullah vefat ettiğinde İbrahim Hakkı Hazretleri, şeyhine olan büyük sevgi ve saygısından dolayı onun kabrinin üzerine bir türbe inşa ettirdi. Ancak bu türbe sadece bir mimari yapı değildi, içinde özel bir düzeneğe sahipti.
İbrahim Hakkı Hazretleri, şeyhine olan hürmetinin bir sembolü olarak her yıl güneşin doğarken ilk ışıklarının şeyhinin kabrine düşmesini sağlamayı amaçladı. Bunun için bir tepeye bir kule inşa ettirdi. Her yıl 21 Mart ekinoksunda güneş doğarken, bu kuleden geçen ışıklar doğrudan İsmail Fakirullah Hazretleri’nin türbesine düşüyordu. Böylece, “güneş doğarken ilk ışık şeyhimin başucuna düşmezse, ben o güneşi neyleyim?” sözüyle ifade ettiği bağlılığını ve vefasını bu eşsiz düzenekle hayata geçirdi.
Kaynakça
- Kapak fotoğrafı: Tasam.org
- “Erzurumlu İbrahim Hakkı.” TASAM, Web. Erişim tarihi: 16.09.2024