Engin Geçtan, ‘insan’ı anlamaya yönelik gerek yaptığı araştırmalarla gerek psikiyatri alanında ve kurgusal kitaplar yazarak bizlere ışık olmak adına yaşadığı müddetçe çok büyük emekler vermiştir. Halen kitapları büyük bir ilgiyle karşılanıp okunmaktadır. Bu kitaplarının en bilinenlerinden biri olan ve her birimizin belli başlı huylarının ve davranışlarının altında yatan nedenlerin küçük başlıklar altında oldukça sade ve akıcı bir dille anlatımını sürdürdüğü ‘İnsan Olmak’ kitabı yer alır. İnsan Olmak’ın yanında Varoluş ve Psikiyatri, Kimbilir, Zamane, Rastele Ben ve sayamadığımız daha nice kitapları izler birbirini. Bu yazımızda ele almayı seçtiğimiz Hayat‘ta ise psikoloji, felsefe, tarih, fizik ve sanat gibi çeşitli alanlarda çalışmalar yapmış ve yapmakta olan isimlere başvuruyor Geçtan. Albert Einstein, Carl Gustav Jung, Richard Restak, Sigmund Freud, Danah Zorah ve Julian Barber isimlerini sayabiliriz kitapta geçenler arasında. Hem yazıldığı teknik hem de ele aldığı konuların işlenişinin zorluğu itibariyle takip etmesi zor bir kitap Hayat. Alanında uzman ve ele alınan konulara farklı açılardan bakabilecek donanıma sahip kişilerin daha rahat anlayabilecek olması da eklenebilir arasındaki nedenlere. Sizinle paylaştığımız alıntıları büyü bir bilgi birikiminin bir bütünün parçaları gibi düşünün. Her biri demek istediklerinin devamı, sonucu veya başlangıcı niteliğini taşımakta. Kitabı elinize alıp dikkatli bir şekilde okumayı tercih ettiğinizi farz ederek söyleyebiliriz ki kendiniz dikkatli bir şekilde okuduğunuzda alıntıların geçtiği yerlerdeki metinler arası bağlantıları burada gördüğünüzden daha kolay kurabileceksiniz. Böylelikle Geçtan’ın zihninden geçenleri, günümüz toplumuna yaptığı eleştirileri çeşitli başlıklar altında ve farklı kaynaklardan yaptığı alıntılar eşliğinde göreceksiniz.
Psikoloji kitaplarının olduğu raflarda ismine rastlayabileceğiniz, değerli psikakanalist ve yazar Engin Geçtan’ın Hayat‘ıyla karşınızdayız. Yıllar içinde edindiği bilgi birikiminin sonucunda felsefe, fizik, psikoloji, sanat ve tarih alanlarında yaptığı okumalar ve araştırmalarla yazarın kendi tecrübelerini ve birikimlerini birleştirdiği bu değerli kitabından alıntıları sizlerle paylaşıyoruz. Güzel günler ve keyifli okumalar!
1. “Kendimizden vazgeçme sonucu biriken düşmanca duygular, yaşanmakta olan ikiyüzlülüğü daha da pekiştirerek kısır bir döngüye dönüşme eğilimi gösterir. Farkına varmaksızın yarattığımız kısırdöngüler, hangi içerikte olursa olsun uyuşturucu niteliğindedirler, benliğimize egemen olduklarında hayatın akışı duraksar, yıllar geçip giderken aynı döngünün içinde tekrarlanıp durulur, çoğu kez farkına varılmadan.” (s. 63)
2. “Anlaşılabilme umudun tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içinde giderek giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunamayan bir yalnızlığa gömülmesine neden olabilir.” (s. 65)
3. “Trafik ışığı kırmızıya dönüşmeden önce yetişebilmek için seferberlik durumuna geçtiğinizde ya da asansörün gelmesini bekleyemeden merdivene yöneldiğinizde kazandığınız saniyelerin neden sizden değerli olduğu sorusunu hiç kendinize sordunuz mu? Üstelik, fizikçi Julian Barber’ın Zamanın Sonu (The End of Time) kitabında ‘zaman olmayan zaman’ı anlatırken açıkladığı gibi, zaman aslında var olmayan bir şey, o herhangi bir yöne doğru akmıyor, genetik kodlarımız gereği biz değişiyoruz, gelişiyoruz ve eskiyoruz.”
4. “İnsanlar hakkında bilgi sahibi olmak onları tanıma anlamını içermez, çünkü birbirimizi ancak yaşantılar içinde tanıyabiliriz ki bu da zaman gerektiren bir süreç.” (s. 99)
5. “Doğadan kopmamızla başlayan ve evrenin bütünlüğüne uymayan ilişki modellerinin insana, acı, yalnızlık ve düş kırıklığı yaşatması kaçınılmaz bir durum. Şartlandırılmış gözlerle baktığımızda, kazananlar ve kaybedenler varmış gibi görünebilir, ama onların kulislerine kabul edildiğinizde, böyle bir ayrımda kullanmaya alıştığınız ölçütlerin yanılsama ürünü olduğunu keşfetmek sizi şaşırtabilir.” (s.108)
6. “Ursula LeGuin’in Mülksüzler adlı kitabında dile getirdiği gibi: ‘Devrim yapmazsınız, devrim olmanız gerek.’ Politik kimliğimiz, politik sorumluluğumuzu birilerine devredip, ardından onlardan yakınarak ya da onları körü körüne izleyerek yaşandıkça insanlığın huzurunu sağlayacak politik bir modele ulaşmamız da mümkün olmayacak.” (s. 108)
7. “Sahip olma tutkusu insanın zamanla olan ilişkisini de giderek değiştirdi. Gelecek şimdinin üzerinde acımasızca egemenlik kurmaya başladığından bu yana, insanlar kendilerinin olmayan zamanlar yaşamaya başladılar. Şimdiyi geçmişin birikimlerinin zenginlikleriyle birlikte yaşıyoruz, ama hayatlarını çocukluk yıllarının sarsıcı yaşantılarının etkisinde sürdüren insanlar şimdinin hafifliğini özgürce yaşayamıyor.” (s. 112)
8. “Gerçekten de hiçbir sanat dalı, yaban insanın karakteristiklerini ve kendini ifade edişini dansta olduğu kadat gerçekleştirmemiştir. Ve dansı basit şekillerinden, günümüzle kıyaslanamayacak kadar karmaşık binlerce şekle dönüştürdüler. Dans her yerdeydi, kabile şenliklerinden savaş hazırlığına kadar zamanla şarkı ve dramayla bütünleşerek. Bugün bizlere gösteri ya da eğlence gibi gelen dansın ilk insan için anlamı ciddi ve önemliydi. Kendini ifade etmeden öte, doğadan ve tanrıdan dilekte bulunmayı da içeriyordu, zaman zaman dansın hipnozunu da yaşayarak.” (s. 115)
9. “Hayat ucuza çıkarılmak istendiğinde yaşanan hikâyesizlik, kaçınılmaz olarak üretilmiş sorunlarla doldurulmak zorunda. Hayatın içine daldığımızda yaşanan trajediler ise zamanla tecrübeye dönüşebiliyor, acıtmış olsalar da insana bir şeyler katarak. Üretilmiş sorunlardan ders alınabilmesi mümkün değil, çünkü onlar trajedinin karikatürü.” (s. 122)
10. “Bir başka kitabımda vurguladığım gibi, suçlama ve yargılama tonu olmaksızın, yalnızca karşı tarafın bize yaşattığı duyguları ona hissettirebilecek şekilde ifade etmek, ona sağduyusuyla ve vicdanıyla buluşma fırsatını tanıyabilir. Duyarsız bir karşılık alırsak da o insanın dünyamızdaki yeri değişikliğe uğrayabilir, kendimize düşeni yapmış olmanın vicdani rahatlığıyla.” (s. 131).
11. “Giderek artan sayıda insan, zaman zaman, kendi iç diyaloglarını dış dünyayla paylaşmışçasına yaşıyor ve bu, bazen ciddi ilişki sorunlarının yaşanmasına sebep olabiliyor. Bir bakıma, bu insanların iç dünyaları ve dış dünya arasındaki sınır, iç dünyaları lehine genişliyor ve belirsizleşiyor. Örneğin, söylemedikleri halde söylemiş olduklarına inandıkları bir söze göre davrandıklarında, bu durum karşıdaki insanı çileden çıkarabiliyor. Oysa onlar, o kişiyle iç dünyalarında yarattıkları diyaloğu, dış dünyada da gerçekleşmiş gibi yaşıyorlar.” (s. 136)
12. “Daha önceden aktardığım gibi, atom-altı düzeyde madde belirli yerlerde kesin bir biçimde varolmaz, varolma eğilimi gösterir. Atomik olaylar da belirli zamanlarda ve belirli şekillerde kesin bir biçimde oluşmaz, oluşma eğilimi gösterirler. Dolayısıyla, atom altı parçacıkların kendi başlarına hiçbir anlamı yoktur. Bir başka deyişle, aslolan şeyler değil, şeyler arasındaki bağlantılardır ve bu bağlantılar sürüp gider. Çağdaş fiziğin bize sunduğu bu bilgiler evrenin de tek bir bütün olduğunu anlatıyor.” (s. 170)
13. “Bence önemli olan yaşamakta olduğumuz zaman. Çığrından çıkmış görünümdeki kargaşaya ‘nasıl’ katıldığımızı idrak edebilmek ve bize olumsuz gelen olgulara ‘rağmen kendimizi varedebilme’ yolunda uğraş vermek.” (s. 175)
14. “Bana göre, hayat bir dizi rastlantı ve bizim o rastlantılarla birlikte nasıl varolduğumuz ya da olmadığımız. Önce günaydın, sonra biraz haz, biraz acı, biraz aşk, biraz hayal kırıklığı, biraz başkaldırı ve iyi geceler. Düş gücü ve tutkuları engellenmişler için ise hayat, çocukken oynadığımız oyunların büyüyünce izin verilmeyen oyunsuzluğu. Bence hayat, burada saydıklarımla ve saymadıklarımla, tartışılması gerekmeyecek kadar sıradan ve yalın.” (s. 176)
Geçtan, Engin. Hayat. Metis Yayınları. Mayıs, 2002.


