Çokça okuyan kitapseverler tarafından bile zaman zaman anlaşılması zor, akılda tutmak adına bir yandan notlar aldıran kitaplar mutlaka vardır. Bazen de bu zor okumaları keyfe dönüştüren kitap kurtları da olabilir elbet. Bu listemizde bahsedilen tarzda kitapları sizler için derledik. Not alarak okumayı ihmal etmeyin!
1. Foucault Sarkacı – Umberto Eco
“Büyük gizler yoktur, çünkü açıklanır açıklanmaz küçük görünürler.”
Foucault Sarkacı, kategori olarak tam anlamıyla hiçbir türe sığdırılamayan sıra dışılığı ile bir pozitif bilim ve Ortaçağ derinliğinin kuyusu. Çevirmeninin söylemiyle çetin bir okuma serüvenine girilen kitapta yazar Umberto Eco bir felsefe-bilim külliyatıyla okuru derin bilgilerle donatıyor. Adını Fransız fizikçi Leon Foucault’dan alan Foucault sarkacı dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü kanıtlayan bir düzenek olarak biliniyor. Yazarın ikinci romanı Foucault Sarkacı, tekrar tekrar dönüşler adına not almadan okunması zor bilim, felsefe ve tarih üçlüsünün damıtılmış özetiydi adeta. Ortaçağ’a adım attığımız okumalarda gizli bilimlerin de açığa çıktığı bir büyülü kanıt mahiyetinde.
Kurgusunda gizemli üç karakter tapınak şövalyeleri hakkında bir tez hazırlamaya başlar. Metinler arasında el yazmalarında bir şifreye ulaşan üç arkadaş Belbo, Casaubon, Diotallevi sadece komplo teorisi sayılan bu gize oldukça inanır. İnancın insanı nasıl hayatta tuttuğunun büyük bir örneği olan kitapta büyük bilgi birikimini karakterler üzerinden anlayabilmek kitabı güzelleştiren asıl nokta. Umberto Eco söylemiyle ”Her şey her şeyle bağlantılıdır’’ fikri bir plan dahilinde ince ince işleniyor. Dünya tarihindeki büyük bir gizemi arama yolunda Newton buluşuna kadar bilgi sunuluyor. Hakkı verilerek okunduğunda içinde tapınak şövalyeleri, Kabala, Hasan Sabah, Cizvitler, büyücülük hakkında birçok bilgiyi ediniyorsunuz.
2. İmgelem – Jean Paul Sartre
”Çağrışımcılık, bedenin ta kendisidir, insanı zayıflığıdır. Düşünce ise saygınlığıdır insanın. Ancak saygınlık zayıflık, düşünce de imge olmadan olmaz.’’
”İmge olarak varoluşa ilişkin hakiki bir kuram oluşturmanın tek yolu, bu konuda düşünümlü bir deneyden doğrudan kaynaklanmayan herhangi bir şeyi ileri sürmekten kesinlikle kaçınmaktır.’’ diyen Sartre kitabında, imgenin deneyimlere bağlı oluşan bir süreç olarak yaşandığını ve bunun dışında olan bitenin deneyim üzerinden ortaya çıkmadığını bizlere anlatıyor.
İmge dendiğinde akla gelen sadece bir yansımayken o, Spinoza, Leibniz, Hume gibi ruh fikrini arkasına almış filozoflarca imgenin ve kendince imgenin bir karşılaştırmasını yapıyor. Algıladığımız her şeyi olduğu gibi yansıtmayan zihnimiz, muhayyile yeteneğini her duyumda farklı yollarla dışa döküyor. Zihnimizde çağrışım yapan her düşünce bizi bu farklı yollarla farklı fikirlere sürüklerken her düşüncenin kaynağında mutlaka bir iz, bir imge bulunduğunu apaçık savunuyor. Algı denen şeyin de hatırlamaktan ibaret olduğunu savunan Sartre, imgenin de hatırlamanın yanı sıra bilinçdışı anılardan oluştuğunun da altını çiziyor.
3. Etika – Spinoza
”Herkesin kendi varlığını korumasına çalıştığı çaba insanın özüdür.’’
Tanrı ve doğa arasında kendince bir bağ kuran, ve yine kendince bir özü savunan, teolojik bir panteizme vurgu yapan 17. yüzyıl filozofu Spinoza’nın şaheseri Etika, okunması ve idraki bir hayli zor olan bir baş yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Birbirinden farklı alanlarda önermeler sunduğu kitabında Spinoza, inancın temellerini de okura sorgulatıyor. Eserde öz yani cevherden yola çıkılarak başka düşünürlerce edinilen fikirlerden hariç filozofun kendi elinde olan bir kurutuluş biçimi, süreçte meydana gelen bir varoluş ve bir başlangıç noktası.
Var olmak her öz için olması gereken bir zorunlulukken bunun belirlenmemiş sebepleri vardır. Bu sebeplerden en büyüğü ise insanın ahlaki boyutunu düzenleyen ve hayatını biçimlendiren etiktir. İnsan aklın rehberliğinde de olsa iyilik ve kötülük yönelimlerinde özü gereği eşit derecece davranır ve gelecekteki herhangi bir durumda bazı tercihlerde bulunur. Her insanın yine özü gereği kararsız olması, bazı edilgen duygular tarafından belirlenir. Eğer özündeki etik sebebiyle insan erdeme ulaşırsa bunun sonunda mutluluk aramamalıdır ki çünkü erdemin bizatihi ödülü erdemin bizzat kendisidir.
4. Faust – Goethe
”Nasıl da her şey bir bütüne örülüyor,
Biri bir diğerine etki edip hayat buluyor.’’
Faust, yazarın tüm eserlerinin bir birleşimi olarak kabul edilen şiirsel bir oyun olarak dünya klasikleri arasında yerini alan lezzetli eserlerden biri. Genç yaşta yazmaya başladığı eserini yıllar sonra bitmiş haline getiren yazar, Faust’ta kendi yaşamından da izler sunduğu, insanı simgeleyen Faust ve şeytanın savaşını manzum bir tiyatro olarak okurlara sunuyor. Bu temsili savaşta şeytanla insanın vardığı anlaşma sonucu yaşanan sonuçlarında, ruhsal özgürlük için insanın nasıl arzulardan sıyrılması gerektiği ve bencillikten uzaklaşması gerektiği fikri esas alınır.
Türünün farklılığıyla bile okunması tek seferle kalmayan romanda her kişi farklı duygular yansıtır. Kitabın bazı bölümlerinde farklı farklı karakterler karşımıza çıkarken zemindeki şairane dil ile öğretici unsurlar birleşiyor. Tarih, felsefe, edebiyatın iç içe geçtiği kitapta Faust’un bilgeliği, sunduğu alegoriler, kişilerin mekan, zaman kavramı gözetmeden yer değiştiriyor oluşu, yapıtın takdire şayan özelliklerinden bazıları. Latince anlamı mutluluk olan Faust, kitaptaki karakterin içe kapanık ve karamsar oluşuyla bir zıtlık sunar. İnsanın dünya üzerinde elde edebildiği her şeyle yetinmesinin asıl mutluluk olduğu fikri ulaşılabilir bir ana tema oluşturur.
5. Proust – Samuel Beckett
”İçimizde güzel aldanışların,
Umudu değil yalnızca, arzusu da tükenmiş.’’
Zaman kavramını bir sorun olarak ele aldığı ilk kitabında Berkectt, eleştirel monografi tarzıyla bir roman oluşturur. İlk kitabı olmasına rağmen içindeki önermeler ve bazı saptamaların daha sonraları Marcel Proust tarafından yazılan Kayıp Zamanın İzinde üçlemesine gizleyen yazar, kitapların numaralamasını da böylece sıra dışı tutuyor. Derin tahliller sunan kitap, kitap eleştirmeni ve deneme yazarı Marcel Proust üzerine bir inceleme olarak karşımıza çıkar. Beckett bu deneme romanı her ne kadar estetik bir kaygıyla yazmasa da kitap hem estetik hem epistemolojik kazanımlar barındırır.
Zaman odaklı bir inceleme olarak insan hafızası ve yaşama yabancılaşma üzerine kurulmuş romanda Proust’un yaşam hikâyesi harici ürettiği eserler üzerine yoğunlaşır. Anımsamanın aslında izleri bahane ederek uydurma odaklı oluşu Proust’un zayıf belleğinin bir kanıtı olabilir. Alışkanlık üzerine ise varılacak en net çıkarım alışkanlıkların yıkılışı olarak, ”bellek ve alışkanlık, zaman kanserinin yüklemleridir.’’ İrade dışı bir bellekten söz eden yazar, bunun dış çağrılara cevap vermediğini, başına buyruk bir irade dışılık ile mucizesini gerçekleştireceği zaman ve mekanı kendi seçer.