Emily: Uğultulu Tepeler Yağmur Damlasına Nasıl Sığdı?

Editör:
Berfin Sayarsoy
spot_img

“Benim yaşamım onda odaklaşır. Yeryüzünde her şey yok olsa da yalnız o kalsa, ben var olmakta devam ederim; başka her şey yerinde dursa da o yok olsa, evren bana tümüyle yabancılaşır. Ben artık bu evrenin bir parçası değilmişim gibi olur.”

Emily Brontë, Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights)

Uğultulu Tepeler ve Thrushcross Çiftliği arasında mevsimlerle beraber nesillerin de değiştiği; aşk, nefret, intikam etrafında hayat bulan hikâyeyi anlatan Uğultulu Tepeler (Wulthering Heights), Emily Brontë‘nin 30 yıllık ömrüne sığdırdığı tek roman.

Nesiller arası duygu aktarımını gözlemleyebilmemizin yanı sıra Emily Brontë’nin kısa yaşantısında yazdığı tek kitapla klasikler arasına girmesi okuyucuda hayranlık duygusu uyandırıyor. Aynı zamanda yaşantısı hakkında fazla bilgiye ulaşılamaması yazarın hayat hikâyesine olan ilgiyi büyütüyor. Bu noktadan yola çıkan Frances O’Connor, bu kez kameranın arkasındaki yerini alarak Emily‘i 2022 yılında seyirciyle buluşturdu. Emma Mackey, Oliver JacksonCohen, Alexandra Dowling gibi parlayan isimlerin yer aldığı filmde Emily Bronte’nin gizlemlerle dolu hayatına ışık tutuldu. Bakalım Emily, okuyucunun kafasındaki boşlukları ne kadar doldurabildi.

Emily: Yaşamak ve Budala Olmak

Yaşamının son yıllarına doğru bir yolculuğa çıktığımız Emily Brontë‘ye Emma Mackey hayat veriyor. Film son sahnesiyle, Emily‘nin başucundaki üç cilt kitabı ve hastalığına yenik düşmüş solgun bedeniyle, izleyiciyi karşılıyor. Ablası Charlotte‘ın hepimizin aklında dolanan o soruyu sormasıyla devam ediyor: Uğultulu Tepeler’i nasıl yazdın?

Kendi kendine varlığını sürdüren, etrafındaki herkesin tuhaf olarak gördüğü Emily’nin bu kadar nitelikli bir kitap yazabilmesi, Charlotte için olası değildir. Charlotte, yeni insanlardan ve deneyimlerden kaçan birinin hiç sahip olmadığı duyguları yazamayacağını düşünerek, Emily’nin sakladığı şeyler olduğuna neredeyse emin bir şekilde sorusunu yinelemekten vazgeçmez. Peki Uğultulu Tepeler’i var eden aşk mıydı? Yoksa acı mı? En başa sararak sahnelerin arasında dolanmaya başlıyoruz.

Brontë Kardeşler

Annelerini küçük yaşta kaybeden Charlotte, Emily, Anne ve erkek kardeşleri Branwell, rahip babaları ve teyzeleriyle beraber Haworth‘ta yaşam sürerler. Alexandra Dowling‘in canlandırdığı Charlotte karakteri karşımıza kültürlü, başarılı, ailesinin takdir edip, düşüncelerine çokça saygı duyulan biri olarak karşımıza çıkıyor. Charlotte, tüm bu özellikleriyle kardeşlerinin hep bir adım önündedir. Bunların üstüne de bu kez evine, mezun olduğu okuldan öğretmen olarak devam etmesi için teklif aldığı haberiyle döner. Bu durum kardeşleri Emily ve Anne’i, sevilmek ve değer görmek için sahip olmaları gereken hayatın bu olduğu düşüncesine biraz daha yaklaştırır.

Charlotte gibi biri olduğunda sevileceğine inanan Emily, okumak için ablası ile beraber okula gider fakat oraya uyum sağlayamaz. Hayatın kardeşi için zor olduğunu söyleyip yanında olduğunu vurgulasa da Charlotte, Emily’e aile için yük olduğunu, bir amacı olması gerektiğini kulağına fısıldamaktan da geri kalmaz. Brontë kardeşlerden, Charlotte ve Anne de edebi eserleriyle öne çıkmış kişilerdir. Fakat filmde Emily’nin özellikle Jane Eyre‘in yazarı olan ablası Charlotte ile olan ilişkisine odaklanıldığını ve ablasının gölgesinde parlamaya çalışan biri olarak yansıtıldığını söylemek mümkün.

Emily ve Branwell: Öteki Olmak

“Aynı uzunlukta, sessizliğiyle şarkımı harekete geçiren karanlık gece.

Kalbin dinlenirken

Kilise koridorunun taşları altında,

yas tutmaya vaktim olur o zaman

senin de yalnız kalmaya.”

Ailenin gözünde bir şey vadetmeyen tek kişi Emily değildir. Erkek kardeşi Branwell de hayattaki yerini arayan taraftadır. Fakat Emily’nin aksine, bu arayış daha asi ve gürültülüdür. Fionn Whitehead‘in canlandırdığı Branwell, aykırı düşünceleriyle ön plana çıkar.

Hayata atılma girişimindeki başarısız deneyiminin ardından evine geri dönen Emily ne yapacağını bilemediği zamanlar geçirir. Tam o sırada kardeşi Branwell ile olan yakınlığı artar. Emily’nin bir şeyler yazmaya başlamasıyla beraber bakışlarının gökyüzüne doğru yükselişi dikkat çeker. Ayrıca bu dostluğun, Emily’nin kendi varlığını kabul etmesindeki en büyük adımlardan biri olması da önemlidir. Peki bu ilişki Emily’nin kendini bulmasını sağlarken sonrasında kendisini tekrar kaybetmesine de neden olacak mı?

Mr. Weightman: Aşk, Yağmur ve Sessizlik

“Bu hayatta tek bir hakikat var;

sevmek ve sevilmek.”

Rahip yardımcısı olarak Haworth‘ta görev yapmaya başlayan Oliver Jackson-Cohen‘in canlandırdığı William Weightman genç ve başarılı bir adamdır. William’ın verdiği ilk vaazda yağmurdan bahsedişinden sonra yağmuru ve sessizliği aynı karenin içinde çokça görmek, izleyicilerin tartıştığı konulardan biri oldu. İzleyicilerin bir kısmı bu sessizliğin filmi kuraklaştırdığını düşünürken diğer kısmı ise sessizliğin içine sıkıştırılan duygular ve sahnelerle daha da derinlik kazandırıldığı görüşünü savundu. Objektif bir biçimde, filmde sessizliğin hakim olduğu sahnelerin duyguları en çok aktaran sahneler olduğu söylenebilir.

Okuldan hayal kırıklığıyla dönen Emily, babasının isteği üzerine Mr. Weightman’dan Fransızca öğrenmeye başlar. Başta öfkeyle bakan gözleri yine yağmura sıkışmış duygularla gelen bir aşka dönüşür. Hayatına aşkın bulaşmasıyla, filmin başında gözlerini ayaklarından ayıramayan Emily’nin bakışlarının giderek biraz daha yükseldiğine; kendini bir gölün içindeki balık olarak gören karakterimizin denizde yüzmeye başlamasına tanık oluyoruz. Peki ruhunu kendine ait dünyasında yarattığı hikayelerle besleyen Emily’nin sahip olduğu duygular baki kalacak mı? Uğultulu Tepeler’e ilham olan gerçekten de bu aşk mıydı?

Emily Boşlukları Doldurmakta Başarılı Oldu Mu?

 

Emily Brontë’nin bu olayları yaşadığına dair kanıtlar oluşturulmayan hikâyelerin filmde yer alması bir eleştiri konusu oldu. Fakat aynı zamanda Frances O’Connor‘ın kaleminden çıkan ve hayal gücüne dayandırılan hikâyeler, gerçeği asla bilemeyeceğimiz için çoğunlukla yeterli bir anlatı oluşturdu. Günümüzde de güncelliğini koruyan Charlotte-Emily zıtlaşmasının filmde yer verilişinin tuhaf olmadığını söylemek mümkün. Ayrıca filmin sonunda Charlotte-Emily cephesi adına izleyiciye farklı bir kapı aralanıyor: Charlotte, Emily’nin ölümünden mi ilham aldı?

Ününü Emily Brontë’nin ölümünden sonra kazanan, beyaz perdedeki çeşitli versiyonlarını gördüğümüz Uğultulu Tepeler’in bu kez de yazılışında yaşananlara bir bakış açısı getirilmesi hikâyeye yeni bir soluk kazandırdı. Gerçekler gizliliğini korumaya devam etse de Uğultulu Tepeler’e ilham olan duygular hepimiz için farklı anlamlar kazanıp var olmaya devam edecek.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Tove Ditlevsen – Bağımlılık | 11 Alıntı

"Dışarıdaki dünya insafsız ve karmakarışık ve ona karşı gücümüz yetmediğinden, ondan kaçınmayı yeğliyoruz."

Çocukluk Travmaları: Belirtileri, Sonuçları ve Çözüm Yolları

Çocukluk döneminde yaşadığımız olaylar karşısında hissettiğimiz duygular ve düşündüğümüz düşünceler travmalar doğurabilir. Peki, bu travmaların belirtileri, sonuçları ve çözüm yolları nelerdir?

Söylenti Radarında Bu Ay: Sombr

"back to friends" şarkısıyla zirveye tırmanan genç sanatçı Sombr'ın müzik serüvenine yakından bakalım

Sevmek Zamanı Filminden Unutulmaz Replikler

Halil'in boya yapmak için gittiği bir evde gördüğü resme aşık olmasıyla gelişen olayları konu alır.

2025 Gen Z Protestoları: Nepal, Fas ve Türkiye Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz

2025’te Türkiye, Fas ve Nepal’deki Gen Z protestoları, dijital dayanışma, özgürlük ve adalet talepleriyle yeni bir küresel siyasal uyanışın simgesi haline geldi.

Keşfetmemiz Gereken Yazarlar: Truman Capote

Başarı ve parıltılı bir hayatın ardında yalnızlığını saklayan bir deha. Zamansız eserleri ile Truman Capote.

Love Bombing Kavramının Chuck Bass ile Eşleştirilmesi

Chuck Bass'in Blair'e yaptığı aşk bombardımanının gerçek aşk değil de manipülasyon olması.

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Editor Picks