2017’de yayınlanmaya başlayan Electric Dreams, Amerikan ve İngiliz yazarlar tarafından yazılan, Philip K Dick’in eserlerinden uyarlanan bir bilim-kurgu dizisidir. Bir antoloji dizi olan Electric Dreams; ‘Black Mirror’, ‘Love, Death and Robots’, ‘Amerikan Crime Story’ gibi dizileri keyifle izleyenler için de severek tüketilebilir. İngiliz dizilerinin klasiği olan bir özelliği yavaş ilerlemesi yüzünden, kimisi için bağlanmayı zorlaştırsa da felsefesi ve her bölüm üzerinizde yaratacağı etkisiyle Electric Dreams, Amazon Prime Video’nun az popüler ama kaliteli dizisidir.
Hiçbir bölümünde hayal kırıklığına uğramayacağınızı düşündüğümüz Electric Dreams, 2018’in Mart ayında biten 10 bölümlük tek bir sezondan oluşuyor. Sezonun ilk bölümü olan The Hood Maker -Kapüşoncu- suratlarında bulunan yara izi yüzünden de saklayamayacakları, işkence çekmelerine sebep olan bir yeteneğe sahip, istemeden de olsa işledikleri düşünce tacizi suçu yüzünden toplumdan dışlanan telepatik bir azınlığı, telepatlardan biri olan Honor’un kendine polislerin yanında bulduğu yeri ve Normal olan Ross’la yaşadığı aşkı konu alan bölümüdür.

Philip K. Dick’s Electric Dreams Episode 106 “The Hoodmaker”
‘Teepler’ olarak adlandırılan telepat grup, insanların düşüncelerini göz temasıyla okuyabiliyorlar ve bu yetenekleri yüzünden toplumdan dışlanıyolar. Honor adındaki telepat kadın ana karakterimiz, aslında bir lütuf olan bu yeteneğini kullanmak şartıyla polis ile çalışmak için işe alınıyor. Normallerin toplumundan telepatik yeteneği yüzünden dışlanan Honor, polisle iş birliği yaptığı için de kendi toplumundan kötü muamele görüyor. Bu tahmin edilebilirliklerin yanında, Honor’un karşısına hiç de garip olmayan bir diğer klişe çıkar; aşk. Honor, kendisine bir nevi bakıcılık yapacak olan polis Ajan Ross ile bir ilişki kurar ve ikili ‘Kapüşonlu’ takma isimli gizemli bir adamı bulmaya çalışır. Bu gizemli adam ise halka, telepatları bozacak kapüşonlar dağıtmaktadır. Dağıtılan kapüşonlar, Normaller için her ne kadar onlara düşünce özgürlüğünü veren kalkan gibi görünse de telepatlar için birer eziyet aletleridir.
Devlet, dizide bir ülke veya topluluk ismi verilmeden işlenmiştir. Yani, örselenen telepatlar, acımasız Normaller ya da dengeyi sağlamayan Devlet herhangi bir ırka ait değil, kimse işaret edilmemiş. Telepatlar hem bu belirsiz devlet kurumundan hem de hissettikleri korku sebebiyle onlara eziyet eden Normallerden kendilerini korumaya çalışıyor. Ancak bu iki topluluk birimininden korunamayan Teepler bir de yeteneklerini ‘isteyerek’ taciz eden, onları köşeye sıkıştıran bir adamla karşı karşıya kalıyorlar. Telepatları sansürleyen bir bere dağıtan bu adam, Normallere mahremiyet gücü verirken, Telepatlara bilinçli bir psikolojik baskı yapıyor.
Bir diğer konu Ross ve Honor ilişkisi. Bir tarafta insanların düşüncelerine, özeline saygılı bir telepat olan Honor, diğer tarafta ise kendi düşünceleri için böyle bir saygıya ihtiyaç duymadan kendini bir telepata kapatabilen Ross. Teep ve Normal tabusunu yıkan Honor ve Ross ilişkisinde maalesef, asla yalan söyleyemeceğini düşündüğümüz Ross, bu ilişkinin sahtekarı oluyor. Bereyi yapan, telepatları engelleme gücünü Normallere veren adamın izini sürerken, zayıf noktaları olduğunu düşündüğümüz konularda bile Ross’un, Honor’a yalan söylediğini bilmiyoruz; Ross’un anılarına girmesine izin verdiğini düşünüyoruz hatta kendinden emin verdiği bu izin sayesinde Ross’un dürüst bir Normal olduğunu düşünüyoruz. Fakat aslında Ross sahte ve tekrar eden bir anıyla Honor’un güvenini kazanan ve çok da normal olmayan bir karakter. Ancak bölümün sonunda işlerin ne Ross’un ne Honor’un ne de bizim tahmin ettiğimiz gibi olmadığını görüyoruz. Honor’un isteğiyle Ross’la bağlantı kurabileceğini düşünmemize rağmen aslında Ross’un isteğiyle ve hatta gücüyle, Honor’a bir erişim söz konusu. Honor’un, ona sonsuz güveni olduğunu düşünen Ross, Kapüşoncu ile ilişkisi ortaya çıktığında kendisi hakkındaki gerçeklerle biz de karşılaşıyoruz. O ana kadar Honor’un ona olan güvenin bu kadar sağlam olmasına biz de ikna oluyoruz çünkü aksi olsaydı Honor bunu görürdü değil mi? İşte son saniyelerde, bu güvenin o kadar da sağlam olmadığını fark ediyoruz. Ve Ross’un Honor’a düşüncelerini görebilmesine izin vermesiyle, en başından beri telepatlar ve Honor hakkında Ross’un neler düşündüğünü görüyoruz. Ve yeni bir ikilem daha var: Peki can havliyle pişman olduğunu söyleyen Ross gerçekten pişman mı?
Arka planda romantik ilişkilerde güvenin rolünü gösteriyormuş gibi görünse de bölüm aslında, bizlere mahremiyet hakkını sorgulatıyor. Uygulamaların kişisel bilgileri çalmasının günlerce konuşulduğu bu dünya için, düşünceleri tek bir bakışla okuyabilen bir insan ırkının var olduğu bir alternatif dünya ya da geleceğin varlığı hayal bile edilemez. Kişisel bilgisayarını çaldırdığında aklından geçen ilk şeyin maddi kaybı ya da maneviyatının kaybı değil de özel hayatının ifşası olduğunu düşünen bir insana, ‘tüm kirli çamaşırlarının’, tüm kötü düşüncelerinin bir göz temasıyla ortaya dökülecek olması sadece bir kabustur. Telepatları, lisede bir köşede sürekli kitap okuyan çocuğa benzetebilirsiniz ya da işini doğru yapmasına rağmen kekeliyor diye insanlarla iletişimde sıkıntılı diye etiketlenen insanlara. Eylemleri hatalı olmasa da toplumun geri kalanından, az oldukları için etiketlenip dışlanan bireyleri görmek için bir bilim-kurgu yapımı izlemeye gerek yok.
Henüz gerçek olma fikrine hiçbirimizin tam olarak alışmadığı, her an kontrol edilmenin normal olduğu dünyaların distopyası üzerine birçok kitap yazıldı, yüzlerce film çekildi. 2020 yılı için düşüncelerin okunmasının canlı olarak telepatlar kadar basit bir örneğini vermek mümkün olmasa da çoğumuzun laptop kamerasında bir bant parçası, sosyal medya hesaplarımızı kullanırken ise sansürlü bir klavyemiz var. Electric Dreams’in ‘Kapişoncu’ adlı bölümünde de anlatılan çok uzak bir gelecek ya da çok absürt bir evren değil. Devletin, kontrol edebilecekler üzerindeki kontrol edilebilen gücü. Teeplerin, suçu daha oluşmadan tespit edip, yok etmek gibi büyük bir gücü var. Fakat bu gücün farkında varan devlet, Teepleri yanına çekmek yerine onlara yasaklar koyarak, haklarını gasp ederek onları sınırlıyor. Örneğin, bir kısımda kadın bir telepata tecavüze etme fantazisini o telepata hissettirerek zevkin doruklarına ulaşan bir devlet adamını izliyoruz. Fakat burada bir tecavüz söz konusu değil(!). Çünkü bir temas yok ve aslında var olan psikolojik şiddet yok sayılabilir. Telepatların hükümeti devirebilecek bir güce sahip olması fakat bu gücü kendi lehlerine kullanamayacak kadar güçsüz olmalarındaki acımasız ironi, aslında iyilik ve adalet için kullanılabilecek bir yeteneğin, yine insanlığın içgüdüsü olan saf kötülük üretimi kullanılmasının örneği bu telepat fahişe. Ki yine biliyoruz ki adaletin sağlanması ya da iyiliklerin yapılması için telepatlara ihtiyaç yok. Ki yine biliyoruz ki telepatlar değil, Tanrılar da inse yeryüzüne, insan o Tanrıları kötülük için ayartabilir.