Ekonomik Krizler Toplumsal Yapıda Ne Gibi Değişimlere Sebep Olur?

Editör:
Onur Tuğrul Karabıçak
" hide_table_content="td_encvalW2dpemxlXQ=="]

Ekonomik Krizler, toplumsal yapıyı sadece ekonomik anlamda değil, sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik olarak da etkiler. Bu etkiler de toplumsal yapıda bazı değişikliklere sebep olurlar. Ekonominin temelleri olan mal, üretim, hizmet ve döviz piyasaları üzerinde oluşan, bilinmeyen ve öngörülmeyen spekülatif hareketlenmelere ekonomik kriz adı verilir. Ekonomik kriz, iç veya dış kaynaklı olarak beklenmedik şekilde ortaya çıkan olaylar sonucunda ülke ekonomisinin, iş sektörlerinin ve firmaların zarara uğramasına sebep olur. Gelin, ekonomik krizlerin toplumsal değişikliklere nasıl sebep olabileceğine birlikte göz atalım.

Ekonomik Krizlerin Sebepleri

Ekonomik krizlerin sebepleri finansal piyasalar ve mal-hizmet piyasalarındaki arz fazlalığı veya talep daralması gibi ekonomik faktörlerden kaynaklanabileceği gibi sadece ekonomik kökenli de olmayabilir. Doğal afetler, siyasal bunalımlar, iç veya dış kaynaklı öngörülemeyen olaylar, teknolojik ve ekolojik hızlı değişimler, istikrarsız veya popülist politikalar, askeri müdahaleler ve piyasalardaki düzenleme ve denetleme eksikliği gibi olaylar ekonomik krizlerin diğer nedenleri arasında sayılabilirler.

Ekonomik krizler, derinliğine bağlı olarak ekonomik sıkıntıların yanında birçok farklı sosyoekonomik sorunu da beraberinde getirir; aile içi şiddet, şiddetli geçimsizlik, suç oranlarında artış, yoksulluk, boşanma, intihar ve beraberinde birçok psikolojik soruna da sebep olabilirler.

Hem ülke çapında hem de toplum üzerinde yıkıcı etkisi olan ekonomik krizler, temel olarak işsizlik, bireysel gelir düzeyinde düşüş, sınıflar arası gelir dağılımındaki adaletsizlik sebebiyle hayat standartlarında düşüşe sebep olurlar ve beraberinde yoksulluğu getirirler. Bu sorunların kısa ve uzun vadede çeşitli sonuçlarıyla karşılaşılır.

Ekonomik Krizler ve Toplumsal Yapı

Ekonomik krizlerde olanlar sebebiyle insanlar kendi hayatlarını devam ettirme konusunda kaygı hissetmeye başlarlar. Artan işsizlik oranı ve düşen gelir düzeyleri toplumu sosyoekonomik açıdan bir çıkmaza sürükler. İşsizlik oranının artması, gelir düzeyindeki dengesizlik gibi sorunlar öncelikle bireylerin işsiz ve parasız kalma düşüncelerine kapılmasına neden olur ve bu sorunlarla karşı karşıya olan kesimlere gelecek kaygısı yaşatır.

Geçim sıkıntısı, birçok farklı sosyokültürel ve psikolojik sıkıntıları da beraberinde getirir. Yaşamlarını devam ettirme güdüsüyle yaşamaya çalışan insanlarda çeşitli psikolojik bozukluklar görülmeye başlar. Temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacağı hissiyatına kapılan bireylerde gerginlik, agresiflik ve saldırgan davranışlar sergileyebilme gibi durumlar söz konusudur. Bu etkiler yaygınlaştıkça toplum günden güne daha endişeli ve kaygılı bir duygu durumu içine doğru çekilir. Bu durum, yalnızca işsizleri etkilemez. Çalışan insanların da motivasyonları ve iş verimlerinde azalmalar başlar. Bu azalma, fizyolojik ve psikolojik sorunlara yol açabilir. Stres bozuklukları, depresyon, umutsuzluk, içe kapanma, öz saygıyı yitirme ve bunaltıyla beraber davranış bozuklukları gibi ruh sağlığını etkileyen sorunlarla karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Dünyanın birçok ülkesinde intiharlar üzerinde bile doğrudan işsizliğin, dolaylı olarak da ekonomik krizlerin etkisi olduğu hakkında çalışmalar mevcuttur.

Yaşam standartlarındaki düşüş de ekonomik krizlerle doğru orantılı bir şekilde gerçekleşir. İş yerlerindeki tamamen veya geçici şekilde çalışmaların durdurulması sebebiyle ortaya çıkan işsizlik artışı, yoksulluğu da beraberinde getirir. Kriz dönemlerinde yoksulluğun artması ile temel ihtiyaçları karşılama konusunda bile ciddi sıkıntılar baş göstermeye başlar. İnsan sağlığı üzerinde en önemli etkiyi oluşturan unsur yoksulluktur. Açlık sebebiyle yeterli beslenemeyen çocuklar, hamileler ve yaşlılar hastalanır, enfeksiyona bağlı hastalıklar artar ve bu durum da yoksulluğa bağlı ölümlere sebep olur.

Ekonomik kriz sebebiyle suç oranlarında artış görülür. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, bireyleri suç işlemeye meyilli hale getirebilir. Geçim sıkıntısı sebebiyle kendilerine olan saygılarını kaybeden insanlar hırsızlık, gasp gibi veya nefret temelli sebeple suç işlemeye yönelebilir. Bunun yanında bireylerin sosyal çevrelerine zarar verme eğilimi de söz konusudur. Kriz sebebiyle öfkeli ve saldırgan hareketlerde bulunan bireylerin, aile hayatlarında şiddetli geçimsizlik yaratması, aile bireylerine psikolojik ve fiziksel şiddet uygulaması öngörülebilir bir sonuçtur. Genelde eve maddi katkı sağlayan kişinin yaşadığı stres ve kaygı bozuklukları, bu tarz davranışlar sergilemesinin kolaylaşmasına yol açar. Ekonomik krizlerden dolayı yaşamları da etkilenen çocukların içinde bulundukları durumu kavrayamaması da aile içi çatışmalara sebep olabilir. Artık sağlıklı bir iletişim içinde bulunamayan bireyler arasında yaşanan gerginlikler sebebiyle toplumun en küçük yapı taşı olan aile yapısında bozulmalar başlar ve boşanmalar artar (Bakan vd., 2011)

Ekonomik krizlere verilebilecek en canlı örneklerden biri, 2008 küresel ekonomik kriziydi. 2007-2008 döneminde ortaya çıkan küresel finansal dalgalanmanın kaynağı ABD’de 2007 yılı Ağustos ayında başlayan mortgage piyasasıydı. Piyasa yapısı, denetim eksiklikleri ve bu süreçte izlenen politikalar sonuçta öngörülemeyen olumsuzluklara yol açmıştı (Öztürk & Gövdere, 2010). Krizin temelinde düşük gelirli ve zayıf kredi geçmişine sahip hane halklarına verilen yüksek riskli subprime ipotekli konut kredileri (subprime mortgage loan) bulunuyordu (Kutlu & Demirci, 2011). Küresel finansal kriz birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de oldukça yıkıcı sonuçlara neden olmuş, bu paralelde ekonomik ve toplumsal hayatta olumsuz gelişmeler yaşanmıştı. Özellikle 2008’in ikinci yarısından 2009’un son çeyreğine dek yoğun olarak yaşanan finansal krizle birlikte üretim ve milli gelir sürekli azalırken, işsizlik oranı artarak tarihi seviyelere ulaşmıştı (Kutlu & Demirci, 2011).

Bugüne kadar dünya ekonomisinin yaşadığı en büyük kriz 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı iken 2008 kriziyle birlikte uzun ve derin bir durgunluğun yaşanması, iki kriz arasında bazı benzerliklerin olduğuna dikkat çekmişti. Ancak Eğilmez’in de dediği gibi “Bu krizin bütün öteki krizlerden en önemli farkı ilk küresel kriz olması. Çünkü dünya ilk kez bu kriz öncesinde kapitalizmin küresel sistem haline geldiği bir yapıya bürünmüştü (Yurdakul, 2015).

Marx, Komünist Manifesto’da: “Şimdiye kadar var olan toplumun tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir,’’ (1848) diyerek toplumsal durumu ve edilgen bir parçası olduğumuz kapitalist devletin yaşadığımız yüzyılda bireyi şekillendirmesi, emek sömürüsünü etkin bir şekilde kullanıp kendi dilediği insan tipini yaratmasını açıklar. Marx’ın bakışından sınıf mücadelesi ve burjuvazinin gerek ekonomik gerekse kültürel anlamda baskın rolü oynamasından kaynaklanır. Burjuvazi, gerek meşru iktidar gerekse medya, kültür, sanat gibi doğrudan veya dolaylı bir şekilde etkileşim içinde olduğumuz birtakım nesnelerle insanları biçimlendirir (Taşkın, 2020). Kapitalist ekonominin bir canlanıp bir durması, herhangi bir ülkenin yanlış politikalar uygulamasından öte kapitalist sistemin doğası gereği ve onun işleyiş yasasından kaynaklanıp kriz küreselleşme sürecinden ayrı tutulamaz (Durusoy & Şamiloğlu,2012).

Türkiye ekonomisi de ciddi anlamda bu ekonomik krizden etkilenmişti ancak bu etki Avrupa ülkeleri kadar derin değildi. Alınan önemler, uygulanan sosyo-ekonomik paketler, kamu maliye sisteminin sağlam olması, siyasi ve ekonomik istikrardan taviz verilmemesi gibi faktörler; teğet geçme durumunda etkili olmuştu. Yine de bu dönemde ekonomik büyüme eksi haneleri göstermiş, işsizlik oranlarında ve yoksulluk kat sayılarındaki artışlar dikkat çekmişti. Sosyal politikalarda kamu sosyal yardım harcamalarında artışlarda gözleniyordu. 2010 yılına gelindiğinde orta vadeli programda pek çok eylem planı hazırlanıp uygulamaya konularak kriz öncesi yükselen piyasa ve makro ekonomik verileri trendini yakalamayı başarmıştı.

Toplumsal yapıda birçok olumsuz değişime neden olan ekonomik krizler, toplumun bir arada huzurlu bir şekilde yaşamasını zorlaştırır. Gelir eşitsizlikleri sebebiyle kin ve nefret suçlarının arttığı, geçim sıkıntısı sebebiyle suç işleme oranlarının yükseldiği, sosyalleşmekten uzak, sadece asgari geçim ihtiyacını düşünen, sevgi,saygı ve nezaket gibi değerleri unutan, birlik ve beraberlik gibi kavramlardan uzaklaşan, mutsuz ve depresif bir şekilde hayattan zevk almayan, ruhsal ve fiziksel sağlık problemleriyle boğuşan bireylerden oluşan bir toplum hâline gelinir.

 

Kaynakça

Taşkın, Sefa.”Ekonomik Krizlerin Toplumsal Etkileri”. Medium. Web. 20.12.2022

Kaya, Bertan.”Ekonomik Krizler, Nedeleri ve Aşamaları”. bertankaya. Web. 22.12.2022

Yurdakul, Hasan. “2008 Küresel Ekonomik Krizi ve Türkiye’ye Etkisi”. sahipkiran. Web. 25.12.2022

Bakan, İsmail; Akyüz, Müslüme; Eyitmiş, A. Melih; Doğan, İnci Fatma. “Ekonomik Krizlerin İnsan Davranışları Üzerine Yönelik Malatya’da Bir Alan Çalışması”. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1. 1(2011):1-24.

Öztürk, Serdar; Gövdere, Bekir. “Küresel Finansal Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 15. 1(2010):382

Kutlu, A. Hüseyin; Demirci, N. Savaş. Küresel Finansal Krizi (2007-?) Ortaya Çıkaran Nedenler, Krizin Etkileri, Krizden Kısmi Çıkış Ve Mevcut Durum. Muhasebe ve Finansman Dergisi 3. 2(2011):123.

Kutlu, A. Hüseyin; Demirci, N. Savaş. Küresel Finansal Krizi (2007-?) Ortaya Çıkaran Nedenler, Krizin Etkileri, Krizden Kısmi Çıkış Ve Mevcut Durum. Muhasebe ve Finansman Dergisi 3. 2(2011):130.

Durusoy, Serap; Şamiloğlu, Ömür. “AB’nin Zayıf Ekonomik Halkası”. Alternatif Politika 4. 1(2012): 86.

Kapak Görseli: Medya Vadisi

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda İnsanlığın Mitolojik ve Manevi Seyahati: Kayboluşun Karanlığı ve Kurtuluşun Işığı

Dante’nin İlahi Komedyası; insanlığın ahlaki seçimlerini sorgulamasına, içsel çatışmalarını aşmasına ve evrensel sorulara yanıt bulmasına rehberlik eder.

Kırmızının Tonlarına Bürünmüş 7 Yabancı Albüm Kapağı

Temalarında kırmızı renginin ön planda olduğu ve gizli anlamlarıyla bizi farklı yolculuklara çıkaran albümleri sizler için derledik.

Marmaris’te Yaz Rüyası: 5 Günlük Keşif Rotası

Ege ve Akdeniz'in incisi Marmaris için keyifli bir yol rotası.

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!