Bolşevik İhtilali olarak da bilinen Ekim Devrimi, Vladimir Lenin tarafından “ekmek, barış, özgürlük” sloganı altında başlatılmıştır. 1905 Rus Devrimi‘nin etkisinde devam eden bu devrim, Petersburg’da ilk ateşi yakmış; adaletsizlik, açlık ve yoksulluk uğruna verilen mücadeleler, büyük çoğunlukla geri püskürtülmüştür.

Hükümet ve halk tarafından kabul görmeyen düşüncelerin Bolşevik grubu ve Lenin’in etrafında şekillenmesi ardından Lenin ve düşünceleri hükümet tarafından birçok kez yasaklanmıştı. Arkasında durdukları davaları saldırılarla sonuçlanan Lenin ve arkadaşları Temmuz ayının ilk günlerinde ortalığın tamamen kızışması ve barış adı altında hiçbir şeyin kalmamasıyla beraber ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Lenin’in ülkeye dönmesi üzerine gelişen bazı olaylar sonucunda, 24 Ekim’de Lenin’in başkanlığında Sovyetler Hükümeti kurulmuştur.
Ekim Devrimi Sonucunda Rus Edebiyatı’nın Etkilenişi

Ekim Devrimi sonucunda yaşanan büyük değişiklikler, edebiyat ve sanatın da köklü bir değişim yaşamasına sebep oldu. Devrimden önce yazılan günümüz klasikleri, devrim sırasında Rus Edebiyatı‘na bırakılan bir miras gibiydi. Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin ve Gogol gibi yazarların zengin eserleri sayesinde donanımlı bir yapıya kucak açmış oldular. Ancak yaşanan iç savaşlardan edebiyat da nasibini aldı ve zorunlu göçler, kayıplar gibi etkenlerle pek çok edebiyatçıya veda edildi. Mücadeleler, alışım süreci ve geçiş dönemleriyle geçen onca zaman, ortaya çıkacak olan eserleri derinden sarstı. Fakat bu sarsıntılar gümüş çağın bitmesine izin vermedi, Andrey Belıy, Alexandr Blok, Osip Mandelştam gibi yazar ve şairler bu çağın devam ettirilmesinde büyük rol oynadı hatta edebiyatın başka yönlere doğru evrilmelerine yol açtı. Mayakovski ise bu çağın devrim tarafındaydı, devrime dair modern şiirlerle çıkageldi. Devrim öncesi dönemin tek tipinden sıyrılıp bol çeşitli bir edebiyat dünyası yaratan yazar ve şairler bu konuda başarılı oldu. Devrim sonrası yeni nesil yazar ve şairlerden o dönemin en ünlü yazarları arasında; Isaac Babel, Mihail Bulgakov, Boris Pasternak, Yuri Oleşa, Boris Pilnyak, Andrey Platonov, Yevgeni Zamyatin ve Mahil Zoşçenko gibi isimler sayılabilirdi. Her ne kadar geçen bazı isimleri günümüzde pek bilmesek bile o döneme damgasını vurmuş isimlerdi.
İlk Zamanlara Göre Sovyetler Hükümeti’nin Değişimi
Devrimin yaşanmasını “kurtuluş” olarak değerlendiren Mayakovski ve benzer düşünceye, akıma bağlı fütürist sanatçılar, devrime ithaf ettikleri, Rusya’nın geleceğine ümitle baktıkları şiirler yazdılar. Onların desteklerini ilk zamanlarda hep yanlarında görmek isteyen hükümet ise gerekli bütün imkanları ayaklarının altına serdi yazarların ve şairlerin. Gücünü yeterince toplayan hükümet, uzun bir süre sonra çıkardığı yasa ile desteklerini topladığı sanatçıları teker teker “kara liste”ye aldı. Listeye alınan edebiyatçılar ülkeyi terk ederek diledikleri gibi yazmaya devam ettiler. Yaşanan bu ayrılıklar Rus Edebiyatı‘nın ikiye bölünmesine sebep oldu: Göçmen Edebiyatı ve Sovyet Edebiyatı.
Sovyet Edebiyatı
Ülkedeki iç savaşlar tekrardan kıvılcımlandı. Ülkenin ekonomik kriz halinde olması, manevi duyguların şekil değiştirmesi gibi etkenler bu ateşi daha da körükledi. Bu sürecin edebiyata yansımasını Mayakovski, Tvardovski gibi yazarlar tarafından kaleme alındı. Hükümet ise bu durumu bastırmak için sanatı kullandı ve halka sanat galerilerine, tiyatrolara, kütüphanelere sınırsız ve sorunsuz ulaşım imkanı sundu. Vatandaşlara, toplumun milli değerlerinin yeniden hatırlatılması amacıyla Devlet Basımevi açıldı. Milliyetçilik kavramı altında toplanan yeni halk, bu anlayışı benimsedi ve bu duygu eserlerine de yansıdı. Göçmen Edebiyatı‘ndan farklı bir yol izleyen Sovyet Edebiyatı halkla beraber çıktıkları bu yolda onları kaybetmemek için parti ve edebiyat kavramlarını bir çatı altında topladı ve “Parti Edebiyatı” adını verdiği yeni bir kavram ortaya çıktı. Mayakovski bu süreçte en önemli edebiyatçılardan biri olarak bulunduğu konumu sarsılmaz bir seviyeye ulaştırdı.
Göçmen Edebiyatı

Göçmen Edebiyatı üç dalga ile adlandırıldı. Dalga adıyla anılanlar aynılar aynı zamanda kaçıncı göç dalgasıyla ülkeyi terk ettiklerinin de bir göstergesiydi. Birinci dalga yazarları büyük çoğunlukla Rusya’ya dair eserler ortaya ortaya koydular; devrimin onlarda bıraktıkları, devrim öncesi ve sonrası durumlar, Rusya’ya dair özlemleri gibi konular ağırlıklıydı. Ivan Bunin, Zinaida Gippius, Marina Tsvetayeva gibi öncü şairler bu dalganın temsilcileri olarak kaldı.
İkinci dalga yazarları memleketinde hayata tutunamayan insanların bulunduğu bir dalgaydı. Memleketlerinde yaşadıkları zorluklardan, hükümetin baskısından, kabul görmeyişten yakınılan temalar hakimdi eserlere. Baskıcı yaşama geri dönmek istemeyen bir topluluğun dalgasıydı.
Üçüncü dalga yazarlarında ise yaşanan bütün durumları kabullenmiş, kendi için hazmetmiş ve bu yaşananları gelecek nesillere aktarmayı gerekli görmüş bir bakış açısı hakimdi. Bu sebeple otobiyografik eserler daha ön plandaydı. Aleksandr Soljenitsin, Sergey Dovlatov, Vladimir Maksimov gibi yazarlar bu dalganın temsilcileri oldu. Üçüncü dalga göçmen yazarları Sovyet yazarları olarak da adlandırıldı.
Kaynakça
- Çelik, Reyhan. “Rusya’da Ekim Devrimi ile Birlikte Değişen Edebiyat Anlayışına Genel Bir Bakış”. The Journal of Academic Social Science Studies. Kasım 2018: 216 – 222. Web.
- Dönmez, Nuray. “Rus Göçmen Edebiyatı’nın Ortaya Çıkışı ve Bunu Hazırlayan Tarihsel Süreç”. Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi. Ocak 2019: 169 – 187. Web.
- Elmacıoğlu, Esra. “Sovyet-Rus Edebiyatı’nın Şekillenme Sürecine Genel Bir Bakış”. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi. 2019: 80 – 91. Web.


