Okul, uzun zamanlardan beri varlığını sürdürmeye devam eden ve toplumun yapı taşlarından biri kabul edilen kolektif bir oluşumdur. Avusturalyalı filozof ve toplum eleştirmeni Ivan Illich, Okulsuz Toplum adlı eserinde hem eğitimin önemini vurgulamakta hem de eğitimin edinilmesindeki temel kurum olan okulun varlığını çarpıcı bir dille eleştirmektedir. Peki okulsuz bir toplum tasavvuru mümkün müdür?
İçinde bulunduğumuz pandemi durumu ile birlikte başlayan uzaktan eğitim süreci, eğitim ortamlarına dair farklı soruları ve tartışmaları beraberinde getirdi. Eğitimin mekanla olan ilişkisine yönelik tartışmalar da böylelikle gün yüzüne çıkmış oldu. 1970 yılında yayınlanmasına rağmen güncelliğini korumaya devam eden “Okulsuz Toplum” adlı eser, bu tartışmalara dayanak olabilecek evrensel nitelikte bir eserdir.
Değerlerin Kurumsallaştırılması
“Okullarda, değerli bir eğitimin okula devam neticesinde oluşacağı, eğitimin değerinin verilerle artacağı ve bu değerin not ve sertifikalarla ölçülebileceği ve belgelenebileceği öğretilmektedir.”
Okulun işlevsel olarak bir eğitim yuvası olmaktan fazlası olduğunu savunan Illich, zorunlu eğitimin kaçınılmaz bir biçimde toplumu eğitim türlerine ve yıllarına göre kutuplaştırdığını öne sürmektedir. Okul, öğrenciler için öğrenme yeri işlevini kaybederek, hedeflere ulaşmak için diploma veren bir kuruma dönüşmüştür. Bu sebeple okullar, zengin ulusların tüketici odaklı, doğanın ve insanlığın sahip olduğu değerleri sömüren bir sisteme uyum sağlayan bireyler yetiştirmekten öteye gidemez hale gelmiştir. Okulların aşıladığı kurumsallaştırılmış değerler, sayılarla ifade edilmektedir. Genç insanlar, müfredatın sunduğu eğitimle hayal güçlerinin sınırlandırılmasına ve ölçülebilir olmasına izin vermektedirler. Oysaki bireysel gelişme ölçülebilir bir meta olmaktan çok uzaktadır. Ancak baskıya dayanmayan, herhangi bir müfredat tarafından ölçülemeyen ve bir başka kişinin başarısıyla karşılaştıramayan bir gelişmeden söz etmek mümkün. Aksi düşünüldüğünde insanlar kendi gelişmelerinin değerlendirilmesi için diğerlerinin standartlarına boyun eğmek zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde eğitimle birlikte kendimize ait olanı yapmak ya da kendimiz olmayı öğrenmekten ziyade, ne yapılmışsa onu değerlendirmemize olanak tanınmıştır.
Kendi Kendine Öğrenme
“Gerçekte öğrenme edimi başkalarının yönetimine en az ihtiyaç duyulan bir insan etkinliğidir.”
Illich öğrenmenin çoğunlukla kendiliğinden, okul dışında ve kişisel motivasyonlara bağlı olarak gerçekleştiğini öne sürmektedir. Bu tezini savunurken ise ana dillerini, ebeveynlerini taklit ederek kendiliğinden öğrenen çocukları örnek vermektedir. Çocuklar dış dünyayı tamamen deneyimleyerek ve taklit ederek bir öğrenme sürecine başlarlar. Öğretmenler sadece çocukların kendi kendilerine öğrendiği bir eğitim sürecine rehberlik etmektedirler. Fakat okul doğası gereği katılımcılarının zaman ve enerjisi üzerinde tahakküm kurmaya eğilimli olduğu için öğretmen; gözlemci, vaiz ve terapist konumuna getirilir. Ivan Illich’e göre öğretmenin olanaksız olduğu, ancak öğrenmeyi öğretmenin mümkün olduğu görülmektedir. Bu sebeple informal eğitim yapısının, yazarın görüşleriyle uyuştuğunu söylemek mümkündür.
Okullu Bir Toplum Nasıl Okulsuzlaştırılır?
Ivan Illich’in yapmış olduğu bütün eleştiriler farklı bir öğrenme şeklinin mümkün olup olmadığını sorgulamamıza yol açmaktadır. Illich bu noktada okul kurumuna karşı “fırsat ağı” tabirini kullandığı öğrenme ağlarını, alternatif olarak bizlere sunmaktadır. Yeni eğitim kurumlarının planlanması, “Hangi seviyedeki insanlar öğrenci olarak öğrenme eylemi için bir ilişkiye girmeyi istemektedir?” sorusuyla başlanmalıdır. Öncelikle her yaş grubundan bireyi bünyesinde barındıran öğrenme ağları teknolojik imkanlardan eşit şekilde ve olabildiğince faydalanmayı gerekli kılmaktadır. Kişi halka açık öğrenme ağları aracılığıyla kendi kendine içsel motivasyonunu oluşturur; ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu alanlarda kendi özgür iradesiyle eğitim alabilir, partnerleriyle iletişime geçip tartışma ortamı oluşturabilir. Bu ortamda öğretmene karşı bir itaat ya da bağımlılık söz konusu değildir. Kendi potansiyellerini ön plana çıkarabilen bireyler daha özgür bir eğitim almakla birlikte, üretken olma yolunda hızla ilerlemektedirler. Illlich’in bahsetmiş olduğu network ağının, pandemi dolayısıyla birçok platform tarafından oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Ancak böylesi bir durumda bile öğrenme amacından ziyade sertifika elde etmenin daha yüksek bir motivasyon olduğunu söylemek mümkün. Azınlığı dışarıda bırakmak kaydıyla, özgeçmişlerin dolu gözükmesi için alınan bu sözde eğitim ne yazık ki ticari amaçlara daha fazla hizmet etmektedir.
Neticede okullaşmaya ve kurumsallaşmaya karşı olan Ivan Illich, eğitim ve araştırmanın yalnızca okul denen yapının içine hapsedilmemesini, mümkün olduğunca hayatın her aşamasına yayılmasını görüşlerini savunmaktadır. Bir bakıma kendi eğitim ütopyasını yaratan Illich; özgürlükçü, eşitlikçi ve katılımcı bir öğrenim modeli sunmuştur. Özellikle eğitimin mekânsal olarak şekil değiştirdiği bu günlerde eseri okurken, eğitim konusuna dair farklı bakış açıları kazanacak ve okulsuz bir toplum tasavvurunun mümkünlüğü üzerine derin sorgulamalar yapacaksınız.
Okulsuz Toplum, Ivan Illich
Şule Yayınları, 70. Baskı



