Tirat tiyatro oyunlarında, oyuncularında bir kerede söylediği uzun konuşmaları tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu yazımızda kısaca tirat kavramına ve ardından da 3 önemli tiyatro oyununda yer alan tiratlara yer verilmiştir. Keyifli okumalar!
Tiyatroda Tirat Nedir
Bir tiyatro oyununun içinde karakterin iç dünyasına döndüğü oyuncu tarafından genişletilmiş bir konuşma olarak açıklanabilir. Bu bölüm oyundan bağımsız olarak da ele alındığında oyun ve karakter hakkında bilgi veren tek kişilik parçadır.
Tiyatro literatüründe bu konuşma tirat atma olarak değerlendirilmektedir. Tirat atma farklı şekillerde yapılabilir. Bunlardan ilki, karakter tarafından ikinci bir kişiye hitaben yapılan herhangi bir süre içerisindeki konuşma olan dramatik tirattır. Bir diğeri ise karakterin doğrudan bir izleyiciye hitap ettiği veya düşüncelerini yalnızken ifade ettiği şekilleriyle gerçekleştirilen tiratlardır. Diğer bir tirat atma şekli olarak da diğer oyuncular sessiz iken bir oyuncunun yüksek sesle konuştuğu tür örnek gösterilebilir.
- Aziz Nesin “Biraz Gelir Misiniz? “ adlı oyunundan Mateh karakterinin tiradı:
Mateh: Doğru söylüyorsun zani… Ben bir başıma giderim, tek başıma… Gitmek zorundayım. Ben ölmek istemiyorum. Hepimiz, herkes gibi öleceğiz; istesek de istemesek de… Ama ben ölünce, Mateh Usta, iyi bir babaydı, demeyecekler. Şarey’ in babası, Cino’nun babası, Zani’nin kocası… Matah Usta, Mateh Ustaydı diyecekler. Mateh öldü. Ölen Mateh, Misa’nın babası, Bomok’un ustası, ölen Mateh Supi ustası Mateh’tir. Benim yapılacak işlerim var Zani. İşlerim var…(Seyircilere) Biliyor musunuz öleceğinizi? Haberiniz var mı? Beyninize kıymık girmiş mi? (Zani’ye) Niçin yaşadıklarınızı da bilmiyor musunuz? Ölüm nerden gelecek? (Kapıya doğru) Burada mı? (Pencereye) Şuradan mı? (Mendilini çıkarır) Ölüm bu mu? (Mendil düşer) Yanımda mı, içimde mi? Yoksa ben mi onun içindeyim? Etin, kemiğin, kanın, sinirin ölümünü anlıyorum. Değişir, gider. Korkunç olan bu değil. Bunca yıldır aldıklarımız, biriktirdiklerimiz, topladıklarımız ne olacak? Kelimeler nasıl ölecek? Bu renkler? Bu koku? Bu sesler nasıl ölecek? Elli beş yıldır biriktirdiğim kelimeler… Gözlerimde topladığım renkler, ya supimin sesleri… Bunlar nasıl ölecek? Korkunç olan işte bu. Sesiniz kalmayacak dünyada heeey, sesiniz yok. Yaşamamak… Et, kemik, kan değil, renk yok, ışık yok, ses yok. Yok, yok… Onların hepsi benimdi. Onları birer birer, teker teker toplamıştım. Ben ölmek istemiyorum. Supimin perdesini tam yerine koyup, istediğim sesi dinleteceğim size… Nasıl yırtmalı bu zamanı? Supi… (Birden yumuşar) Ben gitmeliyim. Kendim için yaşamıyorum, sizin için de değil… Zani, senin için de değil. Ben herkes için yaşıyorum, Supi için… İşim çok zor… Pazartesinden salıya bir hafta süren, bir yer bulmalıyım. (Üzgün) Sen haklısın Zani, ama ben de haksız değilim. Hoşça kalın…
- Güngör Dilmen’in “Kurban” adlı oyunundan Zehra karakterinin tiradı:
ZEHRA— (Birden silkinip kükrer): Çekin elinizi kapıdan, çekin elinizi kapıdan. (Sessizlik. Sanki doğaüstü bir değişim içindedir. Odada kendinden geçmişçesine dolanmağa başlar.)
Tanrı doluyor içime, Tanrı doluyor içime, Tanrı doluyor içime Tanrının lanetlileri Tanrı doluyor içime mor bir aşık gibi ve hepinize defolun diyor. Defolun bu kadının evinden!
Tanrı doluyor içime Tanrının lanetlileri, Artık korkum mu var sizden ? Kimi çıkarırsınız karşıma “Kapıyı aç Zehra” diye kanun, hükümet, ermiş, peygamber adına kovarım hepsini.
Tanrı doluyor içime, Tanrı doluyor içime Tanrının inançsızları ve yapacağım şeyi bana söylüyor. Vakit vakit benden kopan ve yalnızlığımın göz görmez doruklarında uluyan ateş hayvanlarım suya indi, tüm sancılarım dindi.
Görmüyor musunuz Tanrının körleri tepeden ayağa ışık kesildiğimi? İşitmiyor musunuz Karacaören sağırları sesimi ? Tanrı doluyor, Tanrı doluyor içime bir giz açıklanır gibi, Tanrı yüreğime buyruk, koluma buyruk şimdi. Tanrı elime buyruk.(Raftan bıçağı alır. İrkilir) Bu kavradığım bahtımın anahtarı değil mi? Tanrı doluyor içime, Tanrı doluyor içime
Ve yapacağım işe götürüyor beni.
- Sophokles’in “Elektra” adlı oyunundan Elektra karakterinin tiradı:
Elektra: Ey en sevdiğim insanın hatırası! Orestes işte hayatının en son hatırası! Bu dönüşün, seni buradan uzaklaştırdığım anda beslediğim ümitlere ne kadar tesir! Bugün elimde tanıdığım bir hiçtir çocuğum, ah çocuğum! Seni saraya yolladığımda nur gibi canlıydın. Bu ellerle seni ölümden kaçırıp kurtarmadan, gurbete göndermeden, keşke hayata gözümü kapamış olsaydım! O gün orada ölürdün ve babamızın kabrinde sana da bir yer verilirdi. Gurbette bir sürgün gibi, ablandan uzak, feci bir ölüme uğradın! Şefkatli ellerimle, zavallı ben, naaşını yıkayamadım, süsleyemedim; Bu hazin yükü yakıcı alevlerin içinden kaldırmak bana düşerdi, kaldıramadım. Bu hizmeti bile yabancı ellerden gördün ve zavallı cesedin küçük bir toz yığını halinde küçük bir kaba sığdı. Hey hat! Eski emeklerim boşa mı gitti? Senin için çektiğim tatlı zahmetler boşuna imiş! O zamanlar, annenin değil, benim gözbebeğimdin, sarayda herkesten çok ben sana bakar, sen de bana hep abla derdin. Fakat öldün ve bunların hepsi bir günde yok oldu gitti! Bir kasırga gibi her şeyimi beraberinde alıp götürdün. Babam bizi terk etti, ben senin yüzünden mahvoldu, sen de öldün, ama düşmanlarımız gülüyor, o ana olmayan anamız sevincinden çıldıracak. Halbuki bana haber vermiştin. Fakat senin ve benim kabahatimiz ümitlerimiz boşa çıkardı, senin o sevgili çehren yerine bana bir avuç külle işime yaramayan bir gölge yolladı. Ah! Ah! Vah zavallı vücudun! Vah! Ah!, bu melun seyahate, sevgilim, çıktım da beni kahrettin! Evet kahroldum, ah benim sevgili kardeşlerim! Küllerinin bulunduğu bu uma’ ya beni de yerin altında seninle beraber oturayım! Sen hayatta iken, mukadderattan payım birdi, şimdi de öldükten sonra, mezarına iştirak etmek istiyorum. Çünkü görüyorum, ancak ölüler ıstırap çekmiyor.

Kaynaklar:
- Modern Sanat Akademi, “Tiratlar”. Erişim: 23 Ağustos 2021. http://www.antalyamodernsanat.com/tirad.html
- Kemal Oruç, “Yeni Başlayanlar İçin Tiyatro Rehberi”, Tida Yayınları, Mart 2020






