Edvard Munch’un Ruh Hâlini Hangi Albüm Yansıtıyor?

Editör:
Berrak Akson, Seval Hacoğlu
spot_img

Norveçli dışavurumcu (ekspresyonist) sanatçı Edvard Munch, bana göre hislerini açıkça ifade etmeyi seven bir sanatçı. Sahip olduğu simgesel resim tarzının onun ruh hâlinden, yaşamından ve kasvetli günlerinden, kendi zihnindeki karanlıktan beslendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Peki sizce Munch’un ruh hâlini hangi albüm yansıtıyor? Hepimizin aklına farklı bir albüm geldiğine eminim ama benim saygıdeğer sanatçımız Munch için seçtiğim albümü dinlemeden önce kısaca Edvard Munch kimdir bir bakalım.

Edvard Munch’un Ölümün Gölgesindeki Yaşamı

Edvard Munch https://www.edvardmunch.org

Edvard Munch, Norveçli bir ressam ve matbaacıydı. En ünlü eseri The Scream (Çığlık), Batı sanatının en tanınmış tablolarından biri hâline geldi. Munch, sembolist hareketin bir parçasıydı ve duygu yüklü ve psikolojik açıdan karmaşık çalışmalarıyla tanınır. Sanatı genellikle aşk, ölüm ve insan savunmasızlığı temalarını işliyor ve kendi kayıp ve keder deneyimlerinden derinden etkilenen sanatçı duygularını resimlerinin sayesinde paylaşabiliyordu.

Ailesi, Hastalıklar ve Ölüm

Edvard Munch/ Hasta Çocuk (1885-1926)
Edvard Munch, Hasta Çocuk (1885-1926), Oslo Ulusal Galeri, 120 x 118 cm, kanvas üzeri yağlıboya

Edvard Munch, Norveç’te Laura ve Christian Munch’un çocuğu olarak dünyaya geldi. Beş kardeş olan Edvard Munch annesini ve ablasını verem nedeniyle kaybetti. Annesi Laura Munch henüz 30 yaşında iken beşinci çocuğunu dünyaya getirdikten sonra vefat etti ve bu kayıp tüm aileyi derinden etkiledi. Edvard Munch için ise kayıp hissi giderek büyüyecek ve peşini hiç bırakmayacaktır.

Annelerinin ölümünden sonra Munch kardeşler babaları ve teyzeleri Karen tarafından büyütüldü. Kışların çoğunda hasta olan ve okula gidemeyen Edvard, kendini meşgul etmek için resim yapardı. Okul arkadaşları ve teyzesi tarafından dersler aldı. Christian Munch ayrıca oğluna tarih ve edebiyat dersleri verdi ve çocukları canlı hayalet hikâyeleri ve Amerikalı yazar Edgar Allan Poe‘nun hikâyeleriyle eğlendirdi.

Eşini kaybeden Chirstian’ın din ile ilişkisi artmaya başlar, Hristiyanlık kurallarına karşı gelenlerin ömürleri boyunca lanetlendiklerine inanırlar. Edvard Munch ve kardeşleri, başlarda iyi anlaştıkları babalarının annelerinin ölümünden sonraki dengesiz hareketleriyle birlikte daha mutsuz, sınırlandırılan ve baskı altındaki hayatlarına adım atmaya başlarlar.

Munch sonraki yıllarda babasının kısa sürelerle aklını yitirdiğini yazar onun bu durumu hassas, hasta olmaya meyilli ve içe dönük olan sanatçı için korkunç bir travma olarak kalacaktır. Kardeşlerin en büyüğü olan ablası Sophie, Munch 13 yaşındayken hayatını kaybeder. Annesini kaybettikten sonra bu kayıp daha da acı verici olur. Yukarıda gördüğünüz “Hasta Çocuk” adlı eser, 6 farklı şekilde resmedilmiştir, burada eklediğim yağlı boya olan versiyonu.

Resimde bir yatakta hasta bir şekilde yatan kız çocuğu ve onun için üzülen bir kadın görüyoruz. Kadın, küçük kızın annesi olabilir. Kızının elini sıkıca tutan anne, bu şekilde ona destek verirken aralarındaki bağı bize de göstermiş oluyor. Bu el ele tutuş şekli, bize bir annenin ölüm döşeğindeki kızı için duyduğu acıyı hissettiriyor. Bu tablo Munch’un annesi ve ablası için senelerce tuttuğu yasın bizlere yansıttığı bir yönüydü. Tablodaki anne figürü için teyzesi Karen, kızıl saçlı, kız kardeşi Sophie olduğunu düşündüğümüz hasta kız figürü ise babasının hastası olan 11 yaşındaki Betsy. Anne figürü ümitsizce ağlarken küçük kızın ona doğru umutla bakışı bize ümit – ümitsizlik, gençlik – yaşlılık gibi zıtlıklarla beraber en büyük zıtlık olan yaşam ile ölüm‘ü hatırlatıyor.

Edvard’ın hatırladığı kadarıyla, Christian’ın çocuklarına karşı olumlu davranışları, hastalıklı dindarlığı tarafından gölgede bırakılmıştı. Munch şöyle yazmıştı: “Babam mizaç olarak gergin ve takıntılı bir şekilde dindardı; psikonevroz noktasına kadar. Ondan deliliğin tohumlarını miras aldım. Korku, üzüntü ve ölüm melekleri doğduğum günden beri yanımdaydı.” Christian, annelerinin cennetten aşağı baktığını ve kötü davranışları için yas tuttuğunu söyleyerek çocuklarını azarladı. Baskıcı dini ortam, Edvard’ın kötü sağlığı ve canlı hayalet hikâyeleri, onun korkunç vizyonlarına ve kabuslarına ilham kaynağı oldu; ölümün sürekli yaklaştığını hissediyordu. Munch’ın küçük kız kardeşlerinden biri olan Laura’ya erken yaşta akıl hastalığı teşhisi kondu. Munch daha sonra şöyle yazacaktı: “İnsanlığın en korkunç iki düşmanını miras aldım: Tüketme ve delilik mirası.”

Aşk ve Kayıp

Edvard Munch, Çaresizlik,1894, kanvas üzerine yağlı boya,92 × 72.5 cm, Munch Müzesi/Oslo
Edvard Munch, Çaresizlik ,1894, Munch Müzesi/Oslo, kanvas üzerine yağlı boya,92 × 72.5 cm

Edvard Munch eğitim almak için bulduğu bursların desteği ile Paris’e gider. Bu süreçte aşk hayatı da oldukça karışır. Paris’e gitmeden önce ona hayatındaki en derin acılardan birini yaşatan ve psikolojik olarak zarar veren kadına (Emilie (Milly) Thaulow) aşık olur. Kuzeni Carl ile evli olan Milly ile gizli bir ilişkiye başlar. Ancak başlarda heyecanlı ve güzel giden ilişkileri sonrasında Milly’nin Munch’tan sıkılmasıyla yön değiştirir. Bu sırada Munch, Oslo’da düzenli yapılan resim sergilerinde eserlerini sergilemeye devam eder. Katıldığı sergilerde eserlerinin ilgi görmemesi, ve eleştirmenden hiç olumlu yorum alamaması onu hüzne boğuyordu. Bunun üzerine Milly’nin de onu artık istememesiyle Munch derin bir bunalıma girer. Yaşadığı bu duygusal travma, yalnızlık ve melankoli halini hemen üstte Çaresizlik adlı eserinde görebiliyoruz. Çığlık resminden tanıdığımız köprü üzerinde çaresizce dolanan bu adam bana göre tüm depresif yapısıyla Munch’un üzüntüsünün yansıması gibi.

Resmin bileşimi çok ilginç, çünkü Munch bir derinlik ve acı hissi yaratmak için zorla bir perspektif tekniği kullanır. Ön planda olan ana karakter, duygusal durumunu yansıtan abartılı ve çarpık bir şekilde temsil edilir.

Renk ayrıca çalışmada önemli bir rol oynar. Munch, üzüntü ve umutsuzluk atmosferi yaratmak için karanlık ve kasvetli tonlar kullanır. Arka planda gökyüzünün ve denizin yoğun kırmızısı, resmin geri kalanıyla tezat oluşturur, huzursuzluk ve acı hissi yaratır.

Munch’un Sanatındaki Duygusal Yoğunluk

Hasta Odasında Ölüm, 1893,150 x 167,5 cm, National Museum of Art Oslo, Tuval üzeri yağlı boya.
Hasta Odasında Ölüm, 1893,150 x 167,5 cm, National Museum of Art Oslo, Tuval üzeri yağlı boya.

Edvard Munch yaşadığı duyguları, duygu değişimlerini, bunalımları, depresyonları, özlem duygusunu ve melankolik hislerini eserlerine yansıtır. Bütün duygularını bize tablolarıyla anlatır. Kullandığı çizgiler, yarattığı duygu durumu bizi resme alır ve bazen donup kalır bazen kıskançlıkla dolup taşar bazen ise bir çığlık duymuş gibi resimde o sesi yeniden duymayı bekleriz şaşkın gözlerle.

“Hasta Odasında Ölüm” adlı eseri kaybettiği kız kardeşinin onda bıraktığı çaresiz, umutsuz ve hüzün dolu tüm birikimini yansıttığı bir eserdi.

Peki Munch’un Ruh Hâlini Hangi Albüm Yansıtıyor?

Pink Floyd, https://www.artquid.com
Pink Floyd, https://www.artquid

Karanlık, kaotik ve umuttan uzak bir ruh halini yansıtabilecek en iyi albüm nedir diye düşündüğümde hem parçalardaki sözler hem de müzikal dokulara baktığımda Pink Floyd – The Wall albümünü düşünmeden edemedim.

Albümle ilgili söyleyeceğim ilk şey albümü sırasıyla dinlediğinizde hiç bitmeyen bir şarkıymış gibi hissettirmesi. Müzikal açıdan Pink Floyd‘un senfonik, git gide yükselen, davulun şarkının ruhunu tamamen değiştirebilen yoğun yapısı bu albümde ince ince işlenmiş. Yoğun gürültülü sesleri bebek sesleri, çığlıklar, alarm benzeri sesler sizi sürekli uyarıyor ve sözlere odaklıyor.

In The Flesh?

Az önce albümü sırasıyla dinlediğinizde hiç bitmeyen bir şarkı gibi hissettirdiğini söylemiştim. Bunun sebebi aslında “In The Flesh?”Albümün son parçası olan “Outside The Wall” biterken kesilmiş ve albümün başına eklenmiş. Başlangıç “we came in” sözü ile başlar yani aslında hikâye sona bağlanarak başlamıştır. Cümlenin tamamı ise:

“Is this where we came in?
(Geldiğimiz yer burası değil mi?)”

Bu şekilde bir kısır döngü de biz dinleyicilere aktarılmış olur. Peki neden böyle bir kısır döngü?

The Wall albümünün ve aynı adla çekilen filminin hikâyesi sadece 2. Dünya Savaşı görüp yaşayan savaş çocuklarının hikâyesi değildir. Sevdiği, hayatında önemli yeri olan insanları kaybeden herkesi anlatan evrensel bir hikayedir. Ne zaman, hangi dönemde dinlersek ya da izlersek izleyelim biz birini yitiren kişinin hayatına gireriz (come in). Hikâye çok döngüseldir. Medeniyetin başlangıcından beri her jenerasyon için geçerlidir ve müzik hiç bitmez. Birinin hikayesi bittiği zaman diğerinin ki başlar. Pink’in duvarı yıkıldığında, çocuklar yeni tuğlalar toplar, muhtemeldir ki kendi duvarlarını inşa ederler ve dolayısıyla onlar da In The Flesh? ile başlarlar.

Munch’un hayatındaki kayıp yaşadığı dönemler birbirinin tekrarı gibi onu yeniden ve yeniden sınarken hissettiklerini bu albümle tanımlayabiliriz.

The Thin Ice

“The Thin Ice” parçasıyla çocukluğumuzdaki bir ninniye dönerken yavaş yavaş şizofrenik bir ruh haline doğru ilerleriz. Sevildiğimizi söyleyen yumuşak seslerin, uyarıcı dönüşümünü hissederken bize ince bir buzda yürürken dikkatli olmamız gerektiği uyarısını da alırız. Duvardaki boşluklar, herkesin bir duvardaki tuğlalardan ibaret olması düşüncesi, o duvarı yıkmak ve yapmak arasındaki o çizgide gezinenlerin içindeki biriken o karanlık hâl…

“The Thin Ice” ve “Another Brick In The Wall” parçaları Pink’in küçüklüğü ve babasının 2. Dünya Savaşı’ndaki ölümünü anlatır ve albümün metaforu tuğlalar da duvara burada koyulur.

Empty Spaces

“Empty Spaces” parçası giderek yalnızlaşan Pink’in daha önce sorduğu sorulara bazı cevaplar bulduğunu ama bunların da kafasında yeni soru işaretleri oluşturduğunu görüyoruz. “Duvarı tamamlamalı mıyım?” sorusu artık “Nasıl tamamlayacağım?” sorusuna dönüşmüş durumda.

“What shall we use to fill the empty spaces where we used to talk?
(Daha önce bahsettiğimiz boş yerleri doldurmak için ne kullanacağız?)

İçindeki tükenmişliği sanatıyla doldurabilmeyi Munch başarabildi mi? Bilemiyorum ama bana kalırsa kendini ifade edebilme ve duygularını tuvale yansıtma işinde fazlasıyla başarılıydı.

Hey You

Hey you, out there in the cold 
(Hey sen, soğuktaki?) 
Getting lonely, getting old 
(Yalnızlaşan, yaşlanan) 
Can you feel me? 
(Beni hissedebiliyor musun?)” 

“Hey You” ile Edvard Munch’u özdeşleştiren şey şarkının hissettirdiği kimsesizlik hissi bence. Duvarın arkasındaki kişiden onu görmesini, hissetmesini bekleyen ama umutsuzluğa kapılmaması konusunda karşısındakini cesaretlendiren yapayalnız biri. 

Hey you, don’t tell me there’s no hope at all 
(Hey sen, sakın hiç umut olmadığını söyleme) 
Together we stand, divided we fall. 
(Beraber ayakta dururuz, ayrıyken düşeriz)” 

Nobody Home

“Nobody Home” bence Edvard Munch’un ruh hâlini tanımlayan en özel parçalardan biri. Sahip olduğu çok az şey ile yapayalnızlığını bize hissettiren ve adeta çaresizce yazılmış gerçekleşmeyen rüyalarının ve sahip olduklarının bir listesi adeta. 

“I’ve got a little black book with my poems in. 
(Küçük bir siyah defterim var, içinde şiirlerim)
Got a bag with a toothbrush and a comb in. 
(Bir çantam var, içinde tarağım ve diş fırçam)
When I’m a good dog, they sometimes throw me a bone in. 
(Sadık bir köpek olduğumda, bazen kemik atarlar önüme)” 

The Show Must Go On

Şarkının hikâyesi Munch ile tam olarak benzemese de son olarak geldikleri nokta benzer. Devam edip etmemek, ölümü düşünüp hissetmek, devam etmek gerektiği fikriyle hayata devam etmek Munch ve “The Show Must Go On” parçasının ortak noktaları diyebiliriz. 

“There must be some mistake 
(Bir hata olmalı)
I didn’t mean to let them 
(Ruhumu elimden almalarına)
Take away my soul. 
(İzin vermek istemedim.)
Am I too old, is it too late? 
(Çok mu yaşlıyım, çok mu geç?)” 

Outside The Wall

“Outside The Wall” albümün net olarak sonuç bölümünü oluşturan parça diyebilirim. Deli olmakla suçlanan, “çılgın ailesinin” etkisiyle sanatının çılgın olduğu belirtilen, terk edilme korkusu, kronik boşluk hissi, sınırda kişilik bozukluğuna sahip olduğu iddia edilen Munch bu parçayı dinleyebilseydi belki “duvarın dışında (outside the wall)” sevdikleriyle yeniden ilişki kurarak onlarla “aşağı-yukarı (walk up and down)” yürüyebilecek sağlıklı bir ruh hâline bambaşka bir perspektiften bakabilirdi. 

“All alone, or in twos 
(Tek başlarına, ya da ikişer ikişer)
The ones who really love you 
(Seni gerçekten sevenler)
Walk up and down outside the wall 
(Bir aşağı, bir yukarı dolaşıyorlar duvarın dışında)” 

Edvard Munch da acı dolu çocukluğunda belki The Wall albümündeki bu uyarıları alabilseydi, korkularından, acılarından ve yalnızlığından kişisel veya sosyal bariyerler üretmeden bilinçli bir birey olarak bu etrafında örülü duvarları yıkabilse şuan bildiğimiz Munch olabilir miydi? 


Kaynakça:

  • “Edvard Munch”. Web. 10.09.2024 
  • “Edvard Munch”. Artmajeur Magazine. Web. 11.09.2024 
  • “Edvard Munch”. Museum Boijmans. Web. 11.09.2024 
  • “Edvard Munch: Çığlık tablosundaki ‘deli’ yazısını ressamın yazdığı belirlendi”. BBC Türkçe. Web. 12.09.2024 
  • “Pink Floyd”. Web. 10.09.2024 
  • “Kaygının Sanatta Dışavurumu Üzerine: Munch Kaygı Serisi”. Düşünüyorum. Web. 11.09.24 
  • “Edvard Munch Hasta Odasında Ölüm”. İstanbul Sanatevi. Web. 10.09.2024 
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.