Edip Cansever-Masa da Masaymış Ha | Şiir Tahlili

Editör:
Deniz Filiz
spot_img

Edebiyatımızın en sevilen ve günümüzde hala okunan, ikinci yeni akımının usta şairlerinden biri: Edip Cansever. 1928 İstanbul doğumlu olan Edip Cansever eğitim-öğretim hayatına da İstanbul’da başlamış olup İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olup sonrasında girdiği Yüksek Ticaret okulunu yarım bırakarak baba mesleğinden devam etmiş ve babasının Kapalıçarşı’daki dükkanında antikacılık yapmaya başlamıştır. Bu dükkanda çalışırken aynı zamanda hep bir kağıda bir şeyler karaladığı ve edebiyatla iç içe olduğu biliniyor. 1947 yılında yayınlanan ”İkindi Üstü” kitabı da sonraki eserlerinin bir habercisi niteliğinde karşımıza çıkıyor.

Edip Cansever | tabutmag

Bugün benim de çok sevdiğim ve Edip Cansever’in en bilinen şiirlerinden biri olan ”Masa da Masaymış Ha” şiirinin bir tahlilini yapmaya çalıştık. Yanlış hatırlamıyorsam ortaokul son sınıfta ya da lisenin başlarındaydım bu şiiri ilk duyduğumda. İlk duyduğum günden beri de beni hep düşündüren, çok hoşuma giden bir şiir olmuştur. Ta o zamandan bu zamana kadar. Çok ağır bir dili olmayan ve çok uzun da olmayan bir şiir bu ama çıkarabileceğiniz anlamlara gelince işte şiirin asıl zenginliği orada yatıyor. Bu anlamlara bir göz atalım istedim.

Edip Cansever ve Şiir

Edip Cansever | I Borusan Contemporary

Yeditepe dergisine verdiği bir röportajda şiirle ve edebiyatla ilk tanıştığı zamanları şu sözlerle ifade ediyor: ”Ortaokulun ikinci sınıfında idim. On üç yaşlarında vardım. Annem Bursa’ya gitmişti, bir gurbet şiiri yazdım…” ve sonrasında öğretmenlerinin bu merakında bir etkisi olup olmadığı sorulduğunda da şunları söylüyor: ”Olmadı. Hayatımda, ne okudumsa, ne yaptımsa hep kendim aradım, buldum ve yaptım. İlk karşıma çıkan kitabı okuyor, o kitapta adı geçen başka kitapları bulup okumaya çalışıyordum. Her kitap bende, bir başka kitabı okumak isteği ve ihtiyacını doğuruyordu. Yalnız lisedeki öğretmenlerden Salim Rıza Kırkpınar’ı burada teşekkürle anacağım. Sınıfta hep güzel şiirleri güzel bir şekilde okur ve bizi bunlara bağlamasını bilirdi. O bakımdan üzerimde iyi bir tesiri vardır.”

Edip Cansever, Erdal Öz ile gerçekleştirilen bir söyleşisinde şiirle ilgili şu sözleri söylüyor: ”Şiir yapılır diyorum sadece. Yazılan şeyse yazıdır. Duymak, dokunmak, koklamak bir de görmekle varılır şiire.” bu sözlerinden şiir denilen şeyin sadece kelimeleri kağıda dökmekten ibaret olmadığını, şiirin; ilmek ilmek işlenen, yoğurulan bir şey olduğunu düşündüğü anlamını çıkarabiliriz.

Masa da Masaymış Ha

Edip Cansever | wordpress

“Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.”

Gördüğünüz gibi gayet anlaşılır, sade ve yormayan bir anlatım diliyle çıkıyor karşımıza bu şiir. Başta da söylediğimiz gibi asıl zenginliği ve sihri de bu yalınlığında yatıyor aslında. Ben bu şiire baktığımda bahsedilen adamın aslında bir nevi üzerindekilerden kurtulmakta olduğunu görüyorum. Sanki üzerinde fazlalık yapıyorlarmış gibi kötü anlamda kurtulmak değil. Zira insan hiçbir zaman kurtulamaz bunlardan, istese de kurtulamaz. Ama daha çok o üzerindeki şeyleri bir gözünün önüne koymak, neler var neler yok bakmak için koyuyor.

”Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu.”

Günün Sonunda Masadakilerle Baş Başa

ece-ayhan-ilhan-berk-edip-cansever-ahmet-oktay | facebook

Şiiri okurken gözlerimde; akşam saatlerinde yorgun argın işinden dönmüş, evinin salonunda dinlenmeye çekilecek bir adam ve bu adamın dinlenmeden önce üzerinde ne var yoksa masaya serdiği bir sahne canlanıyor. Burada üzerinde derken kastettiğim aslında hem somut hem de soyut olarak üzerindekiler. Hem kafasındaki birtakım düşünceler hem de hepimizin günlük hayatında yer edinmiş, süt, yumurta gibi sıradan yiyecek ve içecekler. Aslında bizler de günümüzde kendi hayatlarımızda kim olursak olalım, bir metropolde ya da küçük bir kasabada nerede yaşarsak yaşayalım fark etmeden bunu yapmıyor muyuz? Günün sonunda eve döndüğümüzde belki elimizdeki poşetleri, belki çantamızı belki yanımızda götürdüğümüz fotoğraf makinemizi koyuyoruz o masaya. Bunları koyarken bir yandan düşüncelerimizi, hislerimizi de koyuyoruz. Gün içinde ne oldu bitti, olan bitenler esnasında ne hissettik bunları da koyuyoruz aslında o masaya. Bir o kadar karışık ve birbirinden bağımsız aslında tüm bu kafamızda olup bitenler, aynı şiirdeki gibi. Ama yine şiirdeki gibi günün sonunda tüm bu karmaşa, tek bir masanın üzerinde toplanıveriyor.

“Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.”

Son dört dizeyi anlamlandırmak için de üzerine birtakım eşyaların, düşüncelerin, hislerin, hayallerin koyulduğu bu masayı aslında bir insan gibi düşünebiliriz. İnsan da aynı bu masa gibi hayatta her yaşadığına katlanıyor, en azından katlanmaya çalışıyor, bir çaba gösteriyor. Aslında hâlâ nefes alıyor olmak bile bu çabanın bir parçasıdır belki de. İşte insan da böyledir, hayat da ha babam diyip tüm yükünü koyar insanın omuzlarına ama insan ne yapıp eder o yükleri omzunda bir şekilde taşımasını bilir. Siyah ya da beyaz değildir hayat. Hatta bence tamamen grilerden oluşur. İşte bu şiir de o griliklerin bizim üzerimizdeki tesirini yansıtıyor bana kalırsa.


Kaynakça:

1.Edip Cansever Biyografi. Yapı Kredi Yayınları. Web  28 Ekim 2024

2.Fethi,Server. Edip Cansever’le Şiir Üzerine Bir Röportaj: “Hayatımda, ne okudumsa, ne yaptımsa hep kendim aradım, buldum ve yaptım.” Bubisanat. Web.28 Ekim 2024

3.İlknur. Masa da Masaymış Ha… / Edip Cansever. Ciraz, 22 Haziran 2016. Web.28 Ekim 2024

4.Kapak Fotoğrafı: wordpress

5.Öz, Erdal. Edip Cansever’le Konuştum. Can Yayınları, 17 Ağustos 2021. Web. 28 Ekim 2024

6.Sönmez, Necmi. Edip Cansever Üzerine Konuşmalar – II. Borusan Contemporary, 29 Mart 2022. Web.28 Ekim 2024

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.

Yusuf Atılgan’ın Evreninde 5 Farklı Tema

Yusuf Atılgan’ın metinlerinde yalnızlık, yabancılaşma, aidiyetsizlik, bastırılmış arzular ve bitmeyen bir arayış birbirine karışır.